Sinemanın tarihi Lumiere Kardeşler'le başlar. Ama sinemanın resmi tarihine geçmeden önce, 19. yüzyıl sonunda dünyanın genel durumunu anımsamak doğru olur. Çünkü sinema da, içinde geliştiği çağın koşullarının bir ürünüdür. O yıllarda dünya denince akla önce Avrupa geliyordu. On dokuzuncu yüzyılın sonu yaklaşırken, İngiltere başbakanı Lord Salisbury'nin 1898'te Londra'da Albert Hall'da yaptığı bir konuşma, dünyanın durumunun bugünkünden pek değişik olmadığını gösteriyor. Lord Salisbury diyor ki: "Yeryüzündeki ulusları, yaşayanlar ve ölenler olarak ikiye ayırabiliriz. Bir yanda büyük güce sahip büyük ülkeler var, bunların gücü her yıl çoğalıyor, zenginlikleri, egemenlik alanları artıyor. Demiryolu aracılığıyla askeri güçlerini bir noktada toplayabiliyor, şimdiye dek görülmemiş büyüklükte ordular kurabiliyorlar. Bilim, bu orduların silahlarını her gün geliştiriyor. Bunların yanı sıra, ölüm halinde olduklarını söyleyebileceğim ülkeler de var." Lord Salisbury'nin büyük bir açık sözlülükle dile getirdiği gerçek, Avrupa'nın sömürgeciliğe ve kapitalizme dayanan dünya egemenliğini vurguluyordu. Darwin'in doğada "güçlü olan yaşar" görüşü, sanki politika alanında da yansımasını buluyordu. On dokuzuncu yüzyılın son çeyreği başlarken yaşanılan ekonomik bunalımın sona erdiği ileri sürülse de, insanlar altın bulmak amacıyla Kanada'nın Alaska sınırındaki Klondike kasabasına ve Alaska'ya akın ediyordu. Aradan otuz yıl geçtikten sonra, Charles Chaplin Altına Hücum'da benzersiz mizahıyla bu olayı ölümsüzleştirecekti.
Chaplin ve İsa
İsa rolünü ben oynamalıyım. ona benziyorum. yahudiyim. Komedyenim. ve tanrıtanımazım aynı zamanda... Böylece rolüme nesnel olarak bakabilirim!
Reklam
fikrin cezai ehliyeti olmaz FİKİR, sanat, edebiyat ve psikoloji dergisi
Bir gün Charles Chaplin, flim setinde çalışmaktadır. Soyunma odasında otururken içeri çalışanlardan biri girer ve chaplin'e annesinin öldüğünü söyler. Bunun üzerine Chaplin çok kötü olur ve o anda soyunma odasının büyük aynasına dönerek yüz ifadesine bakar. O anki hissettiklerinin yüzüne, gözlerine nasıl yansıdığını aramaktadır. İşte bu onun söz ettiği tutkudur.
Sayfa 2 - 46'lık DergiKitabı okudu
Zahf tiştê din ê dinyayê hene jî narizin û ji bîr ve naçin û tu car namirin. Wek şewqe û gopal û pêlava Charles Chaplîn.
Oysa sinema oyuncusu olmak sandıkları gibi kolay değildi. Oyunculuğun bir bedeli vardı. Bedel, kimi kez bir borcun karşılığıydı. Örneğin Colleen Moore, amcası Griffith'in bir filminin Chicago'da sansüre takılmasını önlediği için, Griffith'in Hoşgörüsüzlük'ünde oynayabilmişti. On altı yaşındayken Charles Chaplin'le evlenen Mildred Harris'le Carmel Mysers ve Winifred Westover da "arkaları" olduğu için sinema dünyasına girebilmişlerdi. Gerçekten de, sinemanın patronları ancak kendi yakınlarına sinemanın kapılarını açıyorlardı. Kendi karılarını, sevgililerini ya da iyilik gördükleri kişilerin karılarını, sevgililerini oyuncu yapıyorlardı. Ama yine de, her genç kız bir gün "keşfedileceğine" inanıyordu.
Güzel bir anı.
Dedektiflerin piri Sherlock Holmes'un yaratıcısı ünlü ingiliz yazarı Sir Arthur Conan Doyle tiyatro oyunları da yazmış ve bir dönem çok tutulan bu oyunlarından iyi para kazanmış. O dönemde üstadın oyunlarında 10 pound haftalıkla çalışan genç bir oyuncu varmış. Bir gün bu oyuncu kendisinden otuz yaş büyük olan bu yazara çok komünist bir teklifte bulunmuş: - Sir, şu andan itibaren, hayatımızın sonuna dek kazanacağımız paraları birleştirip, sonra ikiye bölerek harcıyalım mı? - Nasıl yani? demiş yazar şaşkınlıkla. - Şöyle yani, bakın ben bu hafta 10 pound kazandım. Sizin sanırım, bu haftaki telif ücretleriniz 1000 pound'u bulmuştur. İkisiini birleştirince 1010 pound eder, bu parayı 505'er pound olarak bölüşelim, diyorum... Bu durumda sizin bana 495 pound vermeniz gerecek. Yazar gülmüş: -Teklifin bir evlilik teklifi gibi... - Paralarımızı evlendirelim diyorum, Sir! - Aritmetiğin çok güçlü çocuğum, fakat bu işten benim kazancım ne olacak? - Şimdi siz zararda gibi görünüyosunuz ama ilerde ben çok ünlü bir oyuncu olup, çok paralar kazandığımda, bu paraların yarısını size vermek zorunda kalacağım. Burma bıyık Doyle bu çok garip teklifi elbette reddetmiş ve sonra çok pişman olmuştu, çünkü teklifi yapan genç oyuncunun adı Charles Chaplin'di. 71 yaşına kadar yaşasan Doyle, Şarlo'nun dünyanın en önemli oyuncularından biri olup, büyük paralar kazandığını gördükçe hep hayıflanmış ve her Şarlo filimi izlediğinde: -Gitti paracıklar! diye söylenmiş.
Reklam
156 öğeden 141 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.