Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gülsüm

Gülsüm
@chrisnosaurus
𓂃𓂃𓊝𓄹𓄺𓂃𓂃𓂃𓂃𓂃𓂃𓆉𓂃𓂃𓂃𓆟𓂃𓂃𓂃𓇼𓂃𓂃𓆞𓂃𓂂𓂃𓆝𓂃𓂃𓂂𓂃𓂃𓂃𓆡𓂃𓂃𓂂𓂃𓂃𓂃𓆝𓂃𓂃𓂃𓂃𓂃𓆟𓂃𓂂𓂃𓂃𓂃𓆟𓂃𓂃𓇼𓂃𓂃𓂃𓆞𓂃𓂃
"Müşteri," demiş dükkâncılardan biri, "sokakta her gün on binlercesini gördüğü o bıyıklı, çarpık bacaklı, kara kuru vatandaşlardan birinin sırtındaki paltoyu değil, uzak ve bilinmeyen bir diyardan gelen yeni ve 'güzel' bir insanın giydiği ceketi sırtına geçirmek ister ki, bu ceketle birlikte kendi de değiştiğine, başka biri olabildiğine inanabilsin." Bu işlerde pişmiş bir vitrinci, Bedii Usta'nın eserlerini hayranlıkla karşıladıktan sonra, ne yazık ki ekmek parası için vitrinlerine bu "gerçek Türkleri, bu gerçek vatandaşları" koyamayacağını açıklamış: Türkler artık "Türk" değil, başka bir şey olmak istiyorlarmış çünkü. Bu yüzden kılık kıyafet devrimini icat etmişler, sakallarını tıraş etmişler, dillerini ve harflerini değiştirmişler. Daha veciz konuşmayı seven bir dükkân sahibi, müşterilerinin bir elbiseyi değil, aslında bir hayali satın aldıklarını açıklamış. O elbiseyi giyen "ötekiler" gibi olabilme hayaliymiş asıl satın almak istedikleri.
Reklam
Karının başka birisiyle olduğu ve seni terk ettiği zaman neler hissettiğini ben bilemem ki! Ama senin bana anlattıklarına bakılırsa, bana öyle geliyor ki sen daha başından, evlilik konusunda yanlış bir anlayışa sahipmişsin. Dinle, Zemberekkuşu herhangi bir kimseden, bana sözünü ettiğin numaraları yapabilmesini nasıl bekleyebilirsin ki; yani, "Hadi, şimdi yeni bir dünya kuruyorum" veya "Hadi, şimdi yeni bir ben kuruyorum" diyecek, her şey de isteği doğrultusunda gerçekleşecek. İşte benim düşündüğüm şu: kendi kendine, "Süper! Başardım, başka biri oldum işte desen bile, eski ben'in hep oradadır, yüzeyin altında ve bir şey olur olmaz, hemen başını çıkaracak, "Selam, işte buradayım!" diyecektir. Galiba sen bunu anlamamışsın. Sen başka bir yerde yaratılmışsın. Hatta denebilir ki, senin kendini değiştirme niyetin bile başka bir yerde yaratılmış. Bunu ben bile biliyorum, Zemberekkuşu. Nasıl olur da senin gibi bir yetişkin anlamaz? O halde ortada gerçekten büyük bir sorun var demektir. İşte bunun için cezalandırılıyorsun şimdi. Bir sürü şey tarafından. Başından atmaya, kurtulmaya çalıştığın dünya tarafından ya da kurtulmak istediğin sen tarafından. Ne demek istediğimi anlıyor musun?
Sayfa 308Kitabı okudu
Hiçbir zaman inandırmadım seni kahramansız bir dünyaya neden inandığıma. Hiçbir zaman inandıramadım seni o kahramanları uyduran zavallı yazarların neden kahraman olmadıklarına. Hiçbir zaman inandıramadım seni o dergilerde resimleri çıkanların bizden başka bir soydan olduğuna. Hiçbir zaman inandıramadım seni sıradan bir hayata razı olman gerektiğine. Hiçbir zaman inandıramadım seni o sıradan hayatta benim de yerim olması gerektiğine.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dorian titremeye başladı. Ömründe yaptığı tek iyiliğin sebebi sadece kibir miydi yani? Ya da Lord Henry'nin o alaycı gülüşüyle imâ ettiği gibi, yeni bir heyecan arayışı mıydı? Ya da olduğumuzdan daha iyi bir insanmışız gibi davranmamıza sebep olan o rol yapma isteği miydi? Belki de hepsi. O kırmızı leke neden büyümüştü ki?
İnsanın kendi kendini suçlamasının keyifli bir yanı vardır. Kendi kendimizi suçladığımız zaman başka birinin bizi suçlamaya hakkı kalmadığını düşünürüz. İnsanın ruhunu suçluluk duygusundan arındıran şey itiraf etme eyleminin kendisidir, günah çıkartan rahip değil. Dorian mektubu bitirdiğinde kendini bağışlanmış hissediyordu.
Reklam
"Şu dünyada acı çekmek dışında her şeyi anlayışla karşılayabilirim," dedi. "Acı çekmeyi anlayabilmem mümkün değil. Acı çekmek kötüdür, çirkindir, karanlıktır. Çağımızın acıya duyduğu sempatide hastalıklı bir şeyler var. İnsan yaşamın renklerine, güzelliğine, coşkusuna sempati duymalı. Hayata dair yaralardan ne kadar az bahsedersek o kadar iyi."
Ölümünü haber veren Profesör Yun’un sesi alçaktı. Bir yakınının ölümünü bu şekilde haber verebilen, birkaç kişiyi geçmezdi. Sadece benim gibi bir yerleri arızalı olanlar ya da bir kişiyi ölmeden önce çoktan gönülden terk edenler bunu becerebilirdi. Profesör Yun, ikincisine karşılık geliyordu.
“Anneler ve babalar, çocuklardan çok şey isterler. Bunlar gerçekleşmeyince de sıradanlığı isterler. Bunun temel bir öğe olduğunu düşünürler. Gelgelelim sıradanlık, aslında gerçekleştirilmesi en zor olan niteliklerden biridir.”
Düşünmek için zaman istemem, aslında o sürede cidden düşüneceğim anlamına gelmiyordu. Sadece zaman istedim.
Bir adam geldi ve görüştük. Gazeteci olduğunu söyledi. Kötünün ne olduğunu anlamak istediğini söyledi. Ondaki bu bayağılık beni güldürdü. Ona sordum: “Kötü olanı neden anlamaya çalışıyorsun?" "Bileyim ki ondan kaçabileyim." Şöyle dedim: “Bilinebilseydi kötülük olmazdı. Sen otur duanı et. Kötünün sana değmeden geçip gitmesi için.” Hayal kırıklığına uğradığı apaçık ortadaydı. Bir şey daha ekledim: “Korkulacak şey kötülük değil. Zaman. Çünkü onu yenebilecek kimse yok.”
Reklam
Televizyonu açıp bakıyorum, pek bir şey yok. Haberlerde de cinayetten bahsedilmiyor. Bu yaz mevsiminin bilhassa daha da sıcak geçeceği haberleri ardı ardına sıralanıyor. Geberesice herifler! Bu haberler mayıs, haziran gibi her sene çıkıyor. "Özellikle bu yaz daha da sıcak.” Hepsi klima satmak için yapılan zırvalıklar. Kışın başlarında da her sene şöyle haberler çıkar: "Özellikle bu kış daha da soğuk." Bu haberlerin tümü gerçekten doğru olsaydı dünya şu vakte kadar ya saunaya dönerdi ya da derin dondurucuya.
Çok çok eskiden duyduğum soğuk bir espriyi hatırlıyorum. Birden elektrikler kesilince baba oğluna mum getirmesini söyler. "Baba, o kadar karanlık ki mumu bulamıyorum." “Aptal mısın, ışıkları açıp arasana!”
Çok uzun bir süre bir katil olarak yaşamanın kötü yanlarından biri: Kalbimi açabileceğim tek bir arkadaşım bile yok. Ama zaten başkalarının da gerçekten böyle bir arkadaşı var mı?
Yaşadığım süre boyunca birisine kaba küfür kullanmışlığım olmadı. İçki içmez, sigara kullanmaz, küfür etmez biri olduğum için bana hep "İsa’ya mı inanıyorsun?" derler. İnsanı birkaç kalıpla değerlendirerek bir ömür yaşayan aptallar var. Belki rahattır öyle yaşamak ama biraz tehlikeli. Kendilerinin o ince mi ince kalıplarına girmeyen benim gibi insanların ne olduğunu tahmin bile edemezler çünkü.
Suçluluk duygusu özünde zayıf bir histi. Korku ya da öfke, kıskançlık gibi duygulardır güçlü olan duygular. Korku ve öfke içindeyken insanın uykusu gelmez. Suçluluk duygusu yüzünden uyuyamayan kahramanların olduğu film ya da dizileri görünce gülüyorum. Hayattan bihaber senaristler nereden buluyorlarsa böyle hikâyeleri.
59 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.