Günlerden bir gün, henüz dul kalmış bir hanımefendi, ölemeyeceği için müteveffa eşine asla kavuşamayacak olmanın hafif burukluğuna karşın, bu yeni durumun getirdiği sevinç dalgasının içine yayılması sonrasında, mutluluğunu gösterecek bir yol aradı ve yemek odasının önündeki çiçekli balkona bayrak asmayı düşündü. Bir anda olanlar oldu. Kırk sekiz saatten daha az bir süre zarfında bu bayraklanma hareketi ülkenin tamamına yayıldı, bayrağın renkleri ve deseni ülke manzarasına hâkim oldu, daha çok balkon ve pencere bulunan şehirlerde durum kırsal kesime göre daha belirgindi tabii. Yükselen bu vatanseverlik dalgasına direnmek imkânsızlaştı, her şey bir yana, nereden çıktığı belirsiz bazı açıklamalar, tedirgin edici olmanın ötesinde, düpedüz tehdit kokuyorlardı, örneğin, Ölümsüz bayrağımızı evinin penceresine asmayan kişi yaşamayı da hak etmiyor, Görünür bir şekilde bayrak taşımayan hainler ölüme satılmışlardır, Sen de bize katıl, vatanını sev, bir bayrak al, Bir tane daha al, Kahrolsun yaşam düşmanları, dua etsinler ki artık ölüm yok. Sokaklar, rüzgârda dalgalanan bayrakların süslediği panayır yerlerine dönmüştü, rüzgâr esmediğinde de ustaca yerleştirilmiş vantilatörler aynı görevi yerine getiriyordu, bu durum söz konusu olduğunda aletlerin güçleri bayrakları hareket ettirerek savaşçı ruhları had safhada heyecanlandıran o erkeksi kırbaç şakırtılarını çıkarmaya yetmese bile, ulusal renkleri hafifçe dalgalandıracak kadar bir esinti yaratmayı mümkün kılıyordu.