Mark Twain ince bir mizah ve yer yer duygusal çağrışımıyla beni etkiledi. Neden bilmediğimiz şeylerden sorumluyuz? Bu adilce mi? Bir öğreten olmadıysa olacakları nereden bilebiliriz? Adem ile Havva’nın yaratılışlarındaki tezat bizi bir noktaya götürüyor aslında. Biri o elmayı yemeliydi biri merak etmeliydi ve olanlar olmalıydı. “Biz” oluşlarındaki düşünce farklılıkları bile bugün hala devam ediyor. Kitap gayet anlaşılır ve keyifli. Buraya Havva’nın Adem için söylediği sözlerini bırakıyorum. Sevgi hep varolan.
“En büyük duam, en büyük arzum bu dünyadan birlikte göçüp gitmek. Bu arzu asla kaybolmayacak; zaman durana kadar seven her kadının kalbinde yaşayacak ve benim adımla anılacak. Ama ikimizden biri önce gidecek olursa, bunun ben olmasını dilerim. Çünkü o güçlüdür, ben ise zayıfım. Benim ona ihtiyaç duyduğum kadar o bana ihtiyaç duymaz… onsuz hayat, hayat olmaktan çıkar. Buna nasıl dayanırım? Bu dua ölümsüzdür ve insanlık devam ettiği sürece baki kalacaktır. Ben ilk kadınım ve son kadına kadar da var olacağım.”
“İnsanın kurtuluşu sevgiyle ve sevgidedir. Elinde hiçbir şeyi kalmamış bir insanın dahi, kısacık bir an için bile olsa, sevdiğine ilişkin düşüncelerden nasıl mutluluk duyabileceğini anladım. İnsanın, kendini olumlu eylemle ifade edemediği ve tek yapabileceğinin çektiği acılara doğru bir yolla (onurlu bir yol) katlanmak olabileceği mutlak ıssızlık durumundaki birinin, sevdiğine dair içinde taşıdığı imgeye sığınarak tatmin olabileceğini gördüm. Hayatımda ilk defa ‘Melekler sonsuz bir görkemin ebedi düşüncesinde kayboldu.’ sözlerinin ne ifade ettiğini anladım.”
Antika kafede elime geçen bu kitap hem o rafların ruhunu, hem benim hem de yazarın ruhunu içinde barındırıyor ve bilmem kaç kişinin zihninden geçip benim zihnime ulaştı.
“Herkesin yaşamında çıplak günler vardır; savunmasız, iddiasız, direnmesiz, gösterişsiz, öylece… Yalın ve kendi halinde. İçine kimsenin kabul edilmediği, alınmadığı, hani o ‘en yakınlar’ın bile…”
İçten bir kitap. Arkadaşlığı, fedakarlığı, sabrı sorgulatıyor. Hasta birine refakat edenler kitaptaki duyguları çok iyi anlayacaktır. Yavaş yavaş öfkeden ağlanacak raddeye gelmek, sırtını çevirip git/e/memek, iletişim kurmanın dayanılmaz olduğu hasta-refakatçi ilişkisi ama geride 4. Evre kanser hastası bir arkadaş. Kim ölümü kabullenmiyor diye kızabilir bir başkasına?
Misafir OdasıHelen Garner · Yapı Kredi Yayınları · 2021310 okunma
“Bu duyguların esiri olarak istenmeyen eylemlere girmemenin denetim duygusu özgüven artırıcıdır. “
Duyguların enerjisini rakibe karşı değil de kendine karşı kullanan kişi duyguların potansiyel tehditini en aza indirger ve kendimizde eksikliğini hissettiğimiz şeylerin farkına vararak geliştirici rolünü üstlenir. Bu duygular çok insanidir. Duygularımızın bilincinde olmamak hiç bilmemekten elbette daha iyidir. Kitabın sonunda da dediği gibi “bizi en çok korkutan karanlığımız değil, kendi ışığımızdır.” Hissettiğimiz duyguları kabul edip, onunla ne yapacağımızı seçmek bizim elimizdedir. Kitap haset, kıskançlık, rekabet gibi konulara değinmiş bu duyguları çok sade bir dille örneklerle anlatmış, içeriğinde birçok konuyu da barındırıyor. Benim için duyguları anlamada ve yol göstermede önemli bir kitap oldu.
Suçun toplumsal yönünü açıkça gösteren bir kitap. Sorgulamama neden olan, ilmek ilmek suça götüren toplumun yapısını anlamamı sağlayan bir roman. Yaşar Kemal iyi ki yazmış. O gerçekliğin içine düşüp “Hasan ne yapacak?” tedirginliğiyle Hasan’ın bir tarafını yaşadım sayfalarda. Yaşadığım o taraf aslında hayatta her yanımızda. Görüyorum ki toplum çok güçlü çok yozlaştırıcı ama Hasan bir zamanlar küçük bir çocuktu. O çocuk yüreğini ben okurken hiç unutmadım. Ya da unutmak istemedim.
Yılanı ÖldürselerYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202019bin okunma
Bir önceki nesilde çözülmemiş hangi şey davranışlarını açıklar? der kitap ve seni yüzleştirir geçmişinle, bağlarınla. Kendini suçlamaktan, kusur bulmaktan yorulduğunda atalarının sana el verdiğini hissettirir. Bilmem ne kadar doğrudur ancak şöyle dönüp baktığımda ben de yavaş yavaş açtım sanki içimdeki yaraları. Kim bu duyguyu hissetmişti dedim. Duygularımı reddetmedim anlamaya çalıştım. “Onu reddetmek, sevmekten daha kolaydır.” diyor ya ben kolaya kaçmadım.
“Anne babamızda reddettiğimiz duygular, özellikler ve davranışlar kuvvetle muhtemel bizim içimizde yaşayacaktır. Bu bizim onları farkında olmadan sevme biçimimizdir, onları yaşamlarımıza geri getirme yolumuzdur.” gibi bir çok yerin altını çizdim, dönüp dönüp bakacağım, unuttuklarımı hatırlayacağım.