Yıldız'ın korkuyu beklerken mektubu
Baba:
Sana ilk defa yazıyorum. Senin kocaman ellerini minik avucuma sığdırmaya çalışan yüreğimle aldım kalemi elime. Ellerimin büyüdüğüne bakma, ben, hala o yaştayım. Terk edilmeyi kaldıramayacak yaşta, beni tutan elin bir daha bırakmayacağını sandığım yaşta, ben hala sevgiden başka yaratıcıya inanmadığım yaştayım. Sana tutunmadan da yürürdüm elbet; ama parmak uçlarında içime işleyen sıcaklığını özlerdim her adımda. Her defasında güzel yalanlar çukuruna takılıp düşeceğimi bilseydin sen de bırakmazdın beni. Bırakmazdın değil mi? Ama üzülme! Koşmak, düşünce vazgeçilmeyecek kadar güzel. Hayatta çok şey öğrendim, çok şey bildim. Ama çoğunu unuttum. Aklımda hissettiklerim kaldı. İçime atma huyumu bilirsin. Ben de hep güzel şeyler atmayı diledim. Sevdim, inandım, anladım, heyecanlandım, ama yine üzüldüm. İşte bu “ben olma” serüvenim. Bu kadar içli olmasam bu kadar içten de olamazdım. Gönlümü bir merhabaya açık tuttum. Kutsal bir emanet gibi sakladım içimde bir “merhaba”yı. İnsanı sevdim, doğayı sevdim, kitabı sevdim, aldım bir çiçek diktim saksıda çiçeği sevdim. Birgün anlarsam boşa çabaladığımı; benden ne adam olur ne eser olur desem de her şey biter aşk kalır, sevgi kalır bana. Böyle bir inanca girift yüreğimle şehadet ederim ki: “sevgi elbet kazanacak.” Baba ! beni çok sever misin? Çünkü en çok bunu hatırlamak istiyorum.