Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Eğitim öğretim yılı herkese hayırlı uğurlu olsun
OKULLAR AÇILIYOR...... Hayatım boyunca sadece kendi çocuklarımla değil, okuldaki öğrencilerimle de ilgili birisiydim ve oldum olası öğrencilerimi çok sevdim. Zira biliyordum ki başarılı bir öğretmenlik için yoğun bir gayret, sınırsız fedakârlık ama bunların da ötesinde aşk gerekir. Eğer öğrencilerinize ve mesleğinize âşık değilseniz, emin olun ki anasının avutamadığı, babasının büyütemediği yüzlerce çocuğu, günde ortalama altı saatten sekiz ay boyunca çekemezsiniz. Zaten öğretmenin çalışma saatlerini masa başı memurlarla kıyaslayanların hep göz ardı ede geldikleri nokta da burası olmalıydı. Siz, evine iş götüren kaç meslek gurubu tanıyorsunuz? Siz hiç dersini anlatırken kendisine çay-kahve servisi yapılan, ya da bir taraftan işini yaparken bir taraftan bilgisayarda oyun oynayan, ya da öğrencilerine “yoğunum bugün git yarın gel” diyen bir öğretmen gördünüz mü? İddia ile söylüyorum ki, iki insan arasındaki bu girift ilişki örneğini öğretmenlik dışında hiçbir meslekte görme şansınız yoktur. Belki de öğretmenliği zor olmanın da ötesinde kutsal kılan şey de bu durum olmalıdır. Hz. Muhammed kendisini bir “öğretmen” olarak nitelendirir. Esasında Allah’ın sıfatlarından birisi de “Rab”dir ki “eğitici” anlamına gelir. Tabirimi hoş görün ama bu anlamda öğretmenler; yeryüzünde Tanrı’yla eş güdümlü çalışmak gibi mistik bir sanatın da icracılarıdır! -a.doğantemur-
Yıldız'ın korkuyu beklerken mektubu Baba: Sana ilk defa yazıyorum. Senin kocaman ellerini minik avucuma sığdırmaya çalışan yüreğimle aldım kalemi elime. Ellerimin büyüdüğüne bakma, ben, hala o yaştayım. Terk edilmeyi kaldıramayacak yaşta, beni tutan elin bir daha bırakmayacağını sandığım yaşta, ben hala sevgiden başka yaratıcıya inanmadığım yaştayım. Sana tutunmadan da yürürdüm elbet; ama parmak uçlarında içime işleyen sıcaklığını özlerdim her adımda. Her defasında güzel yalanlar çukuruna takılıp düşeceğimi bilseydin sen de bırakmazdın beni. Bırakmazdın değil mi? Ama üzülme! Koşmak, düşünce vazgeçilmeyecek kadar güzel. Hayatta çok şey öğrendim, çok şey bildim. Ama çoğunu unuttum. Aklımda hissettiklerim kaldı. İçime atma huyumu bilirsin. Ben de hep güzel şeyler atmayı diledim. Sevdim, inandım, anladım, heyecanlandım, ama yine üzüldüm. İşte bu “ben olma” serüvenim. Bu kadar içli olmasam bu kadar içten de olamazdım. Gönlümü bir merhabaya açık tuttum. Kutsal bir emanet gibi sakladım içimde bir “merhaba”yı. İnsanı sevdim, doğayı sevdim, kitabı sevdim, aldım bir çiçek diktim saksıda çiçeği sevdim. Birgün anlarsam boşa çabaladığımı; benden ne adam olur ne eser olur desem de her şey biter aşk kalır, sevgi kalır bana. Böyle bir inanca girift yüreğimle şehadet ederim ki: “sevgi elbet kazanacak.” Baba ! beni çok sever misin? Çünkü en çok bunu hatırlamak istiyorum.
Reklam
-SAKARYA-
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat; Şu çıkan buluta bak, bu inen suya
Sakarya Türküsü İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat; Şu çıkan buluta
Râyiha: Koku. Daha ziyade hoş koku manasında kullanılır. Arapça “ruh” kelimesinden türetilmiştir. Bu sebeple güzel koku olmanın ötesinde güzel nefestir; soluktur. Tumturak: Gösteriş, İhtişam. Nâmütenâhi: Sonsuz. Nihayeti olmayan. Tahammülfersâ: Dayanılmaz. Çekilmez. Fevkalbeşer: Üstün nitelikli insan. Mülhem: Gönlüne doğmuş. İlham
YAPAYALNIZ KALMANIN 10.GÜNÜ
birkaç gündür sürekli eğitim ve toplantı arasında mekik dokuyorum. daha yeni oturup kendimi dinleme fırsatım oldu. ama yazdıklarımdan sonra ben bile kendimi dinlemekten korktum gibi ama bir yanıyla da kendimden ne kadar uzaklaştığımı fark ettim. kendimle olan şu sorunu çözebilsem diye ne kadar çok uğraş veriyorum oysa. hatta o kadar çok
Reklam
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat; Şu çıkan buluta bak, bu inen suya
Öğretmen
BİR ÖĞRETMENİN HATIRALARINDAN.... Meslek hayatım boyunca sadece kendi çocuklarımla değil, okuldaki öğrencilerimle de ilgili birisiydim ve oldum olası öğrencilerimi çok severdim. Zira biliyordum ki başarılı bir öğretmenlik için yoğun bir gayret, sınırsız fedakârlık ama bunların da ötesinde "aşk" gerekiyordu. Eğer öğrencilerinize ve mesleğinize âşık değilseniz, emin olun ki anasının avutamadığı, babasının büyütemediği yüzlerce çocuğu, günde ortalama altı-yedi saatten sekiz ay boyunca çekemezsiniz. Zaten öğretmenin çalışma saatlerini masa başı memurlarla kıyaslayanların hep göz ardı ede geldikleri nokta da burası olmalıydı. Siz, evine iş götüren kaç meslek gurubu tanıyorsunuz? Siz hiç dersini anlatırken kendisine çay-kahve servisi yapılan, ya da bir taraftan işini yaparken bir taraftan bilgisayarda oyun oynayan, ya da öğrencilerine “yoğunum bugün git yarın gel” diyen bir öğretmen gördünüz mü? İddia ile söylüyorum ki, iki insan arasındaki bu girift ilişki örneğini öğretmenlik dışında hiçbir meslekte görme şansınız yoktur. Belki de öğretmenliği zor olmanın da ötesinde kutsal kılan şey de bu durum olmalıdır...
Birinci Hikâye
Derin bir baş dönmesi ile çınlıyor varlığım. Ölüme kardeş bir hisle dünyanın dışımdan çekildiğini hissediyorum. Uykuya dalar gibi gerçekliğini yitiriyorum şekillerin, çizgiler dağılıyor, renkler önce soluyor, sonra siliniyor ve sonra siyahın mihrabına dönüyor yüzünü. Hz. Musa bir "tabut"un içinde Nil'de yol alıyor ben yolumu
Bazı kelimelerin ahlaksız toplumdan çevrilip geldiği hal
KEŞKE BÜTÜN KADINLAR OROSPU OLSA Dün gece evimin balkonunda, hazırladığım portakallı votkamı yudumlarken aşağıda iki kadının bağrıştıklarını işittim. Bunun üzerine oturduğum yerden doğularak aşağıya baktım. Evet, şaşırmadığım gibi ikisi de orospuydu. Yani biz erkeklerin gece kadınlarına yaptığımız klasik yakıştıma. Neden burada dillendirdiğime
Reklam
Sakarya Türküsü İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya Bir yanda akan benim öbür yanda Sakarya Su iner yokuşlardan hep basamak basamak Benimse alın yazım yokuşlarda susamak Her şey akar su tarih yıldız insan ve fikir Oluklar çift birinden nur akar birinden kir Akışta demetlenmiş büyük küçük kâinat Şu çıkan buluta bak bu inen suya inat Fakat
SAKARYA TÜRKÜSÜ İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat; Şu çıkan buluta bak, bu
Hâlin muhtevasında kendini yitirmek bilmem neye tekabül eder. Her şeyin anlamından kaybolduğu bu demde hiçbir yere sığamamanın âcizliği sözlerin tesirsiz olmasından anlaşılıyor. Vârsın ama bulunduğun zeminden çok uzakta, çok ötelerde. Bir kalıba sokmaya lüzum yok, yaşayana bizzat kendini tezahür ediyor, alabildiğine apaçık. Hayır hayat bu kadar girift olmamalı biz insanlar için. Biliyorum bu kelimeler de bîçare, oysa derin sükûtun mânası tüm karmaşayı çözecek mahiyette. Kendi âleminde bir-hâl olmuş nefsin bir şeylerle hemhal olmaya çalışması ne kadar da beyhude. youtu.be/Jq9l3E0CsPo
Hazreti Şeyh-i Ekber'in Füsus tercümesini Hamza Kılıç'tan okumuştum. Sonra farklı bi tercümesine de bakmıştım biraz. Arapçasını da Vezneciler'den yümni iş merkezinden almıştım. Dili çok girift, napalım o kadar laf ediyoruz ama Ekrem Demirli'nin Alfa'dan çıkan şerhini gidip alalım dedim kendi kendime bugün. Sonra bi anda aklıma Yazma Eserler kurumundan Ahmed Avni Konuk şerhinin çıkmış olduğu geldi. Müthiş. Demirli'nin tek cilt 500 küsür sayfa kitabı 60 küsür lira, Konuk'un iki cilt halinde basılmış, kaliteli kağıt, 2000 sayfalık şerhi ise 70 lira. Hiçbir şey. Aşağı indim. (Palandöken'e nazır bir yerde oturduğumdan çarşı, merkez aşağı oluyor benim için) Yazma Eserler kurumuna gittim, son kalan 1 takımı aldım. Fevkalade. Çünki hiç şüphesiz Avni Konuk benim için Demirli'den daha muteber. (Demirli çok zeki bi adam ama İbn Arabi hazretlerinin kavramlarını Batı felsefesi kavramlarına yakın olarak tercüme ediyor, dili de çok seküler oluyor genelde tercümelerinin). Baskısı nette de tükenmemiş sanırım. Kitap fiyatlarının bu kadar uçtuğu bir devirde bu takımı kaçırmamanızı tavsiye ederim. Hem Füsus'un Arapçası, hem tercümesi hem de şerhinin olduğu bu mühim eseri kaçırmayın. Selametle.
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat; Şu çıkan buluta bak, bu inen suya
220 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.