İnsanlardan iyice uzaklaşmıştı. Onlara düzgün davranmak her geçen gün daha zor geliyordu. İnsanlığın varlığı Martin'i huzursuz ediyor, onlarla konuşma çabası asabını bozuyordu. İnsanlardan rahatsız oluyor ve biriyle yan yana geldiği andan itibaren ondan kurtulmanın çaresini aramaya başlıyordu.
Senden korkuyorum, çünkü sen, kendinden kaçtığın gibi hiçbir şeyden kaçmıyorsun. Sen hastasın, çok hasta, küçük adam. Bu senin suçun değil; ama hastalığından kurtulmak kendi sorumluluğunda.
Belki de yalnızca acıyı duymak için taşırız göğüs kafesimizde bu çırpınan kuşu. İçimde bir yer acıyor. Bir yerim kanıyor. Bir yerime iğne batıyor, bir yerimi jilet kesiyor. Cam kırıkları yuttum, kusmak istiyorum, içimde bir yerlerim yırtılıyor.
Yüzeyde halletmem gereken birçok şeyi içime atıyor, içimde, derinlerde çözmeye çalışıyorum. Böylece büyüyor, kökleşiyor, benim ayrılmaz bir parçam haline geliyor… Dünyayı farklı bir renkte, farklı bir dalga boyunda algılıyorum. Bu kötü.
Ne yapacağımı bilemiyorum. İçimde patlamak isteyen, dışarı çıkmak isteyen müthiş bir tazyik, müthiş bir güç var. Böyle zamanlarda batmış bakkalın eski defterlerini karıştırdığı gibi ben de eski defterlerimi karıştırıyorum. Her şey parmağıma dolanıyor. Birçok şeyi büyütüyorum.
Kestirme yolları kullanmak ne kadar rahatlatır insanı? “Ey nefs! Herkesin derdini vicdanında öyle derince duyup yaşamalısın ki, artık bu konuda kimsenin senden hiçbir beklentisi kalmasın…” Kimsenin benden hiçbir beklentisi olmadı ki. Olamaz zaten; herkes mağrur, bense güçsüzüm.
Gökyüzü bulutlarla örtülü. Sarı bir ışık var. Hastalıklı, ölü benizli sarı bir ışık. Böyle bir ışıkla aydınlanan bir dünyada insan, nasıl olur da yaşamayı sevebilir? Bütün tesellileri kusuyorum. Yaşamayı hiç değilse bugün içim kaldırmıyor.
Eğer insan sinirlenince ölebilirse, ne bileyim beyin kanaması falan geçirme tehlikesi varsa, kesinlikle böyle bir risk altındayım. İnsan bu kadar sinirlenirse, ansızın ölebilirmiş gibi geldi bana. İçimde patlamak isteyen ve benim güçlükle önleyebildiğim bir dinamit var.
Bazen yaşamla ilişki kurduğum her zamanki diyalektiği kaybediyorum. Böyle olunca da yaşama yabancılaşıyorum. Bu bir depresyon hali mi, bilmiyorum. Yaşamla aramda kalın bir buzlu cam var. Ona dokunamıyorum.
Farklı bir dalga boyundayım. Yaşamın tadı kaçtı. Bazen olduğu gibi sürekli nedensiz acı duyuyorum. Korku duyuyorum. Zihnimde sürekli birisiyle konuşuyorum, birisiyle kavga ediyorum. Kendime haksızlık yapıldığı duygusuyla huzurum kaçıyor.