Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Atsız'ın köşede oturuşunu ve konuşuşunu, oğlu Yağmur'un (o yıllarda galiba Üniversitenin ilk sınıfındaydı) kapıya yakın bir yerde ayakta babasını dinleyişini görür gibi oluyorum. Yağmur'un iyi yetişmesini ve babasının yerini doldurmasını bekler gibiydik. Dikkatlerimiz onun üzerindeydi. Yüksek tahsilini Almanya'da tamamladı. Ne var ki, babasının ülkü yolundan gitmeyi tercih etmedi.
Atsız, Irkçılık-Turancılık Davası'ndan yargılanırken hakkında bir dava daha açılmıştı. Orhun dergisinin 15. sayısında Şakiroğlu Canip Sıtkı adlı bir öğrencisinin yazdığı "Türk Kızı Ağlasın...” başlıklı yazı yüzünden. Yazı, İkinci Dünya Savaşı sırasında Isparta'ya mülteci olarak gelen İtalyan askerlerinin şımarıklığından ve Isparta
Reklam
Kaldı senden bize bir gamlı seda... Bir vedadır o seda, sade veda!
Türkeli, sadece midesi için yaşayanların değil, Türklüğe gönül vermişlerin vatanı olacaktır.
Numan Esin niçin böyle hareket etti? Bunun sebebi şudur: Türkiye'de dindar zümrenin hâkimiyeti asla alamayacağına kesin kanaat getirmiştir. Bu sebeple, kendisi eskiden her ramazan oruç tutacak kadar dindar olduğu halde onlarla ilgisini kesmiş, hattâ 27 Mayıs'tan sonra Necip Fazıl'ın tevkifi doğrudan doğruya Numan Esin'in teşebbüsü ile olmuştur.
Milliyetçilik 1960'a kadar mânevî bir baskı altında tutulmuş; öldürülmemiş ama oldurulmamıştı da...
Reklam
«Yasaklarla, insanları susturmakla hiç bir netice elde edemezsiniz. Çok tecrübe edildi. Sizlerden çok daha usta ve kabiliyetli kimseler de tecrübe etti. Hiç biri o yoldan fayda sağlayamadı. Çünkü insan denen varlığın zekâsı vardır. Tecessüsü vardır. Feza'nın milyonlarca ışık yılı ötesindeki hakikatleri bile öğrenmek için durmadan uğraşır. Ve, er geç mutlaka muvaffak olur. Bu akımın karşısına durmaya kalkan ve kendi menfaatini ve emniyetini insanların bazı şeyleri duymamalarına ve öğrenmemelerine bağlayan kimse mağlubiyeti peşinen garantilemiş demektir. Çünkü o kimse kendisinin ayıbı olduğunu, insan zekâsının hakikatleri tam olarak öğrendikten sonra vereceği hükmün kendisinin aleyhine olacağını peşinen itiraf etmiş demektir. Çünkü o kimse, insan zekâsını ve tabiat kanunlarını kendisine hasım olarak seçmiş demektir.»
Atsız'ın içki, sigara, hattâ kahve gibi keyif verici maddelerle başı hoş değildi. Kâğıt oyunlarını da sevmezdi. Oynadığını ne gördüm, ne işittim. Ama Kımız'a karşı bir meyli vardı. Onu adeta eski Türklüğün sembollerinden biri olarak görüyordu. Tarihî romanlarında kopuz'la birlikte kımız'a bolca yer vermesi bu sebepten olsa gerekti. Yoksa, yeteri kadar bulunsa bile, durmadan kımız içeceğini hiç sanmıyordum.
Başgil; «Benim moralim alt-üst olmuştu. Bu bakımdan Paşa (Sıtkı Ulay), karşısında tam adamını bulmuştu» diyecekti. Atsız ise, «İşte Başgil'in hakikî çehresi, diyordu. Ona güvenenler, ne kadar yanıldıklarını herhalde anlamışlardır. Hepsini yüzüstü bırakıp İsviçre'ye gitti. Şimdi oradan vatanseverlik dersleri verecek. «Taktik» diye benim broşürümü beğenmeyenler, acaba onun bu davranışını çok mu beğendiler?>>
Pek de haksız çıkmamış o genç.
Nihayet günün birinde, milliyetçiliğin Türkiye'de zafere ulaşmasının imkânsız olduğu vehmine kapıldı. Bu vehim, ondaki son direnişi de sürükleyip götürdü. 1965 yılının sonlarında asistanlıktan ayrılıp yurt dışına gitti. Bir yabancı ülkeye, sanırım Kanada'ya yerleşti. Bütün münasebetlerini kesip attı. O günden sonra kendisinden hiçbir haber alınmadı. Şimdi, bulunduğu ülkenin uyruğuna geçtiği söyleniyor. Bu Adanalı genç, ülkü yolunda geçen yıllarımın en büyük hayâl kırıklıklarından biri olmuştur.
Reklam
Bazen konuşmaların sonunu alamıyor, akşam yemeğini de birlikte yiyorduk. Hep «memleketi kurtarmak»la, Atsız'in deyimiyle de «dünyaya nizam vermek»le meşguldük.
Bildiklerimden farklı bir Agasi Şen tasviri
Cemal Gürsel'in yaveri Albay Ağasi Şen'in, ihtilâlin 1 numaralı ismini, CHP'ye daha yakın kılmak için gayretlerde bulunduğu söyleniyordu. Gürsel'le İnönü arasındaki ilk siyasî buluşma, bu zatın Gürsel'in aracılığı ve telkinleriyle gerçekleşmişti. (daha o sıralarda bile) telkinlere ne kadar müsait olduğunu işittiğimiz için, bu söylentide inanılmayacak bir taraf görmüyorduk.
Ruh Adam romanındaki "Işık Kızlar"
Daima Hocânım'in çevresinde görmeye alıştığımız, eve teklifsizce girip çıkan komşu kızları... Ki, bunlar bahar çiçekleri gibi giyinir, duyulmayacak kadar hafif ayak sesleriyle gelip geçerken, Atsız'ın yaptığı şakalara küçük karşılık kısa cümlelerle veya kesik kahkahalarla verirlerdi.
Bir gün dayanamayıp sordum : -- Hocam, nasıl oldu da Akşam gazetesi aklınıza geldi? Hiç gazetede yayınlamadan da roman halinde çıkarabilirdiniz. O zaman hafifçe gülümseyerek cevap verdi: - Söylemek istediğini anlıyorum. Ben Akşam'a müracaat etmedim. Onlara tarihî bir roman lâzım olmuş. Bozkurtlar'ın şöhretini bildikleri için akıllarına ben gelmişim. Türkiye Yayınevi'nden tanıdığım Sezai Solelli aracılığı ile bana başvurdular. Ben de böyle bir roman yazmayı tasarlıyordum. Anlaşma bu şekilde oldu.
750 öğeden 721 ile 735 arasındakiler gösteriliyor.