...
Nerede bilinmez, yürürken yürürken suyu belden aşkın bir nehre kavuşmuşlar. 'Ya Allah' edip karşıya geçeceklerken ağaçların arasından gençliğine doyulmaz, maral görse marallığından utanır bir kız çıkmış. Demiş ki 'ah yoluna kurban olduğum dervişler. Yüzme bilmem ben, karşıya geçmezsem hiç olmaz. Bi yol beni karşıya geçirseniz de size hayır dua etsem.'
Ateş Molla'nın az bir adım geri gittiğini gören Pelvan Dede, 'bin kızım sırtıma' demiş. Eh, kocasa da koca Pelvan, vaktiyle dünyayı kaldırmış, bir avuç kızın ağırlığı ona ne etsin? 'Hop' demiş geçirmiş karşıya kızı. Hayır duasını da almış.
Pelvan Dede'yle Ateş Molla epey bir vakit daha yürümüşler. Sonunda dayananmış molla. Demiş ki 'sen ki bir dervişsin. Mahremin olmayan bir kızı nasıl sırtına alıp da nehri geçirirsin?'
Pelvan Dede gülümsemiş. 'Ah be evlat' demiş, 'ben sırtıma aldığım kızı çoktan indirdim amma görürüm ki sen hala sırtında taşırsın onu.'
Sayfa 116 - Ketebe Yayınları, 1. Baskı (2018)Kitabı okudu
Paylaştığım kısımların dışındaki yazılara katılmıyorum.
İmam Gazali hazretleri; “Şunu kesin olarak anladım ki bir ilme son haddine kadar vakıf olmayan kimse o ilimdeki bozukluğa vâkıf olamaz.” Bu kaide son derece açık olarak gösteriyor ki birinin uzman olmadığı bir alanda atıp tutmasının hiçbir manası yok. Kişinin bilmediği alanlarda top koşturması sadece cüretini gösterir ama bu cüret cehaletten kaynaklanır.
Diyorum ki insan kendi kendisinin düşmanıdır. Ruhunu nefsine öldürtme! Seni sana göstermeyen ya da seni senden büyük gösteren aynaları kır artık.
Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri bir gün sevenleriyle birlikte gayet dar bir sokaktan geçerken karşı taraftan bir köpeğin geldiğini görür ve hemen kenara çekilip köpeğe yol verir. Bu durumu gören müritlerinden biri kendi kendine; “İnsanoğlu hayvanlardan şereflidir. Hem bizim üstadımız âriflerin sultanıdır. Hem de etrafındakiler onun, her biri çok kıymetli, sadık talebeleridir. Bütün bunlara rağmen, üstadımızın bu köpeğe yol vermesinin hikmeti acaba nedir?” Bu durum üzerine Bâyezîd hazretleri şöyle der: “Şu köpek, hâl lisanı ile bana dedi ki: ‘Tâ ezelin ezelinde benim kusurum, senin meziyetin neydi ki, köpeklik postunu benim sırtıma geçirirken âriflerin sultanı cübbesini sana giydirdiler? (Bunun tersi de olabilirdi).’ Bunun üzerine ben ona yol verdim.”
Sulhi Ceylan
edebifikir.com/mektup/benimle-...
Sokak lambalarına da kırgınım, bi türlü kalbimi aydınlatmıyorlar sana kalbimi gösteremiyorum ne biliyim sevgimi gösteremiyorum, gücüm yetmiyor koşuyorum ama yetişemiyorum sonra yere düşüyorum, kalkmaya çalıştıkça hayat sırtıma çöküveriyor, anlasana sen bana yasaksın demek ki... Sonra Sigara dumanında kayboluyorum adını haykırıyorum ve ine hayat cellatlarını yolluyor yanıma olduğum yerde alıveriyorlar seni seven ruhumun milyonlarca canından birini daha... Dedim ya sokak lambalarına kırgınım kalbimi aydınlatmıyorlar, gösteremiyorum sana kalbimi, bi görsen sana verdiğim değeri... ama imkansız işte Kırgınım sokak lambalarına . Neyse uzatmıyayım Kırgınlığım sana değil, Sokak Lambalarına...
Hayat artık sırtıma yüklenmiş bir yük gibi geliyordu.Kendimi iyice salmıştım. Yalnızlık, karamsarlığımı ve melankolimi besliyordu. Delirmekten ya da hovarda haline gelmekten endişe ediyordum.
çantasını sırtına almış birini hiç bir şey durduramaz derler.
yasalar,
sınırlar,
kurallar...
nereye gidiyorsun? diye seslenen komutanlar da çıkar karşıma
bilmiyorum derim, yürüyorum!
sırtıma çantamı aldım
gidiyorum.
hem buradan bakınca
çizdiğiniz haritalara da benzemiyor hiçbir şey,
isimsiz ağaçlar,
kimliksiz kuşlar var etrafta sadece...
karışamazsın bana.
dur burası sınır! diyorsun ya
ben sadece yürünecek bir yol görüyorum karşımda.