” Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.
Evet. Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.
Ne kadar açık değil mi?
Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.
Daha açığı var mı ? ”
Bu şehrin mahzenleri
İrin kokar, kan kokar.
Şehrin mahzenlerinde,
Cinayet var, ölüm var.
Anne girmem bu oyuncak dükkanına
Orda toplar, tayyareler, tanklar var.
Seviyorum soğut dalı atımı
Tekme atmaz, ısırmaz.
Ben yaşamak istiyorum,
Bir ağac gibi,
Serile serpile, boylu boyumca.
Karınca kararınca değil ama.
Anne girmem bu oyuncak dükkanına
Orda toplar, tayyareler, tanklar var.
Konuşuyoruz desem, konuşmuyoruz da
Ayrı ayrı şeyler düşünüyoruz üstelik
birbirimize bakarak
Ne seviyoruz, ne de sevmiyoruz birbirimizi
Ne varız, ne de yokuz gerçekte
İki lamba gibiyiz, iki ayrı yerinden
Aydınlatan odayı
Değilsek de yakın birbirimize
Uzak da sayılmayız büsbütün
Gökyüzünde iki uçurtma başıboş
Yan yanayızdır sadece
Her çiçek bir çoğulluktur gününe göre
Yalnızlık çoğulluktur
Sanırım bir giz de yok bu beraberlikte
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Sen, kaçan ürkek ceylânsın dağda,
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!
Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.
Kimsesiz odanda kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!
Göğsümden havaya kattığım zehir,
Solduracak bir gül gibi ömrünü,
Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
Bana kalacaksın yine son günü.
Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye,
Toprağında bir taş olur, beklerim...