Nasıl acıkır yer ve ölür canavarlar,biz de tıpkı onlar gibiyiz ve bir domuz ahırıdır dünya.Caniliğin yoktur reçetesi der bir sürü insan ve her gün hastalıklarında biraz daha ileri giderler...
Bu kitap 1900'lü yılların Londra'dasınki açlık ve yoksulluğu bizzat Jack London'un yaşayarak aktardığı bir deneme ve gezi yazısı şeklinde mutlaka okunmalıdır. Sosyal ve siyasi eleştiriler çok çarpıcıdır. Yazarın en iyi kitaplarından bir tanesidir.
Doğu YakasıJack London · Oda Yayınları · 19903,533 okunma
'Uçurum İnsanları' Jack London'ın büyük bir yazar oluşunun kanıtı. Sadece hissederek değil yaşayarak yazdığı bir eser.
1902 yılında dönemin altın çağını yaşayan Londra'nın, Doğu yakası diye adlandırılan semtinde aç, evsiz, yoksul ve işçi sınıfının arasına onlardan biri gibi karışan yazar, deneyimlerini ve gördüklerini kaleme almış ve kitap 1903 yılında basılmıştır.
Kitapta yazar tek göz odalarda yaşam mücadelesi veren aileler, sokaklarda yaşamaya çalışan ve gece uyumanın yasak olduğu parklarda banklarda sabahlayan evsizler, iş bulacak kadar şanslı olup da ailesine bakmaya çalışan insanların hayatları mücadeleleri anlatıyor. London bu insanların hayatlarını irdeliyor, mahkemelere giderek davaları inceliyor, gazetelerden araştırma yaparak yaşanan insanlık ayıbını, yüksek kesimin ve yerel gazetelerin yokmuş gibi gösterdiği sorunları gözler önüne seriyor.
Jack London'ın 26 yaşında yazdığı bu kitapta beni ağlatan bölümlerden birini paylaşmak istiyorum:
"Size son anlatacağım bu savaşa umutsuzca katılan on yedi yaşındaki Harriet olacak Harriet A. Walker. Bir emaye fabrikasında çalışırken hastalanmış, babası ve kardeşi aç olduğundan hastalığını saklamış ve her gün altı kilometre yürüyerek işine gidip gelmiştir. Ölümüyse on yedi yaşını bitirmeden olmuştur."
1902 yılı Londra- Doğu Yakası ve günümüz Dünyası. Değişen takvim yılıyla beraber ekonomi, güçler dengesi, kanunlar, devletler, yollar, binalar ve daha birçok şey. Ama üzülerek söylüyorum ki insanlık adına değişen pek birşey olmamış. Ötekileştirilen insanlar, ölen çocuklar ve yetişkinler, birbirini sevmeyen, nefret edip kin besleyen insanlar, savaş, açlık, yıkım. İşte Uçurum İnsanları kitabı ben de bu kadar karamsar bir etki bıraktı. Çevremdeki iyi şeyleri gölgede bırakacak kadar bir üzüntü yaşattı bana. Birebir acıyı yaşayan insanları gözlemleyerek, onlar gibi yaşayarak yazılmış bu eseri okumanızı tavsiye ederim.
Kitap hakkında içeriğinden önce, fiziksel alt yapısı ile ilgili bir kaç söz etmek isterim;
Yayın evi olarak çok kötü bir baskı olduğunu, adeta korsan yayın denebiliçek kalitesizlikte bulunduğunu belirtmek isterim. Okadar çok baskı - dizgi hatası, var ki okumanın zevkinin içine ediyor adeta. Son sayfalarda ise artık bu zirve yapmış vaziyette.
Kenar mahalle insanlarında görülen ince, içaçıcı bir güzellik, günbatımının renkleri nasıl çabucak solup giderse, öylesine kısa bir zamanda yok olmaya tutsak bir güzellik...
Çirkef yüklü kaldırımların üzerinde bir çocuk sürüsü gürültüyle oynuyordu. Sanki tümü birden çamurlu bir havuzlu dibinde kuyruğu düşmüş kurbağa yavrularıydı.
"Sakın yaşlanmana göz yumma, delikanlı. Gençken ölmene bak. Yoksa benim durumuma düşersin. Sana gerçeği söylüyorum. seksen yedi yaşındayım.......
Ama alçak ölüm bana gelmekte elini bir türlü çabuk tutmuyor her nedense."