Kişiyi asıl yıkan şey sevmediklerinden değil sevdiklerinden gördükleridir. Sıkıntıda kaldığında dostundan destek yerine köstek bulmaktır.
Şu kanlı zalimin ettiği işler
Garip bülbül gibi zar eyler beni
Yağmur gibi taşlar yağar başıma
Dostun attığı gül yaralar beni
Hallacı Mansur
Taş atanlar avam takımı bilmiyorlar, halden anlamazlar, onların taşı bizi incitmez ama, halden anlayan bir dostun attığı GÜL bile bizi incitti ve canımızı acıttı.
Kitap, çok derine inmemekle birlikte sade bir anlatımla Mansurla sizi tanıştırıyor. Enel-hak felsefesine kapıyı aralayıp bakmak gibi.
-Düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar beni.-
Kan içindeydi Hallac, kan deryasındaydı Mansur.
Taş atmayanlar cezalandırılacaktı. Bu emir karşısında çaresizliği ve acısı bir kat daha artan Şibli avucundaki gülü Hallac'ın yüzüne doğru fırlattı. Yanağına çarpan gülün verdiği hazdan olsa gerek, derin bir ah çekti Hallac. Öyle bir ah çekti ki meydan bir anda derin bir sessizliğe gömüldü. Şaşırmıştı herkes. En çok da vezir ve adamları şaşkınlık içindeydi. Onlarca taş alnına, başına, yanağına, çenesine, göğsüne değmişti de bir ah bile etmemişti. Aksine vücuduna değen her taşta gülümsemişti Hallac. Ancak bir gül yanağa değince ah çekmesine anlam veremediler. Bu durum Vezir Hâmid'in de dikkatini çekmişti. Birden yerinden fırlayıp, "Dur!" diyerek bağırdı.
Herkes meraklı bakışlarını Vezir Hâmid'in üzerine çevirdi. Celladı eliyle itip sandalyeye eğilmiş şekilde kanlar içerisinde duran Hallac'a sordu:
"Sana atılan onca taşa sesini bile çıkarmadın. Ses çıkarmak bir yana, her atılan taşa kahkahalarla gülerek cevap verdin. Peki, yanağına değen bir gül yüzünden çektiğin ah neden?"
"Taş atanlar sıradan insanlar, hâlden anlamazlar. Onlar benim içimi bilmiyorlar. Bu nedenle onların attıkları taş beni incitmedi. Ancak **hâldenanlayanbirdostunattığıgülyüreğimiacıttı, yaraladıbeni**."