Oysa Ramazandı ve biz ve Veysel'le camileri dolaşıyorduk. Geçen yıl katıldığın kursta tanımıştım Veysel'i. İçimdeki yalnızlığı fark etmişti, bende anlatmaya doyamamıştım. Profesör olduktan sonra yapacak bir işi kalmayan ve esasen yolun sonuna yaklaştıkça bir çıkmazda olduğunu gitgide kavrayan bir baba, ömrünü bu adamı bir yere -hangi yere- getirmek için harcamış bir anne. Ne demek hangi yere? Pek tabii kendi babasının ulaşamadığı bir yere.. O yer... âh o yer... işte ondan kaçmış olacaktım.
Umut un adı Ali olsaydı adı ona hiç yakışmıyor Ali ona ne de güzel yakışırdı. Umutsuz vaka olan Bi hastalıkta umut tan nasıl bahsedilir ki... Hayat kötü bir şaka mı zaten!?
İnsanın kendi acısını sevmeyi isteyerek, bütün mutsuzluk zirvelerinde aslında bir haz olduğunu bilerek, kendi yarasını kasten kurcalama ihtiyacı duymasına kadar varan o kötücül duyguya kapılmadan duramamıştım.