Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Refik Saydam
Bir askerî tibbiyeli olarak Dr. Refik Saydam genç Cumhuriyet'in devrim niteliğindeki sağlık seferberliginin en önemli figürlerindendi. Tifüs aşısını Birinci Dünya Savaşı sırasında hazirlamis ve literatüre geçmistir. Yine ordularin başlıca derdi olan tetanos ve dizanteriye karşı serumların üretilmesini saglamisti. 8 Temmuz 1942 tarihinde Pera palas Otel’de mütevazi odasında hayatını kaybetti
Sayfa 381Kitabı okudu
O dönemde Türkiye Başbakanı olan Dr. Refik Saydam'ın 20 Nisan 1942 günü TBMM'de yaptığı bir konuşmada: "Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlar için vatan hizmeti göremez...."
Sayfa 302 - İnkılapKitabı okudu
Reklam
Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra 1937 yılına kadar Sağlık Bakanı olarak görev yapan Dr. Refik Saydam başkanlığında sağlık alanında çok büyük gelişmeler kaydedilmiştir.
Dr. Refik Saydam, Atatürk'ün ellerinin inceliğinden ve güzelliğinden bahseder. Ölümü sırasında bunu hatırlayan Sıhhiye Vekaleti Müsteşarı Dr. Asım Arar, Atatürk'ün sağ elinin mulajını yaptırmayı düşünür. İstanbul Hıfzısıhha Müzesi Müdürü Dr. Nuri Hakkı Aktansel, yüzünün ve sağ elinin mulajını yapar. Bu işlem sırasında orada bulunan Dr.
Sayfa 276 - Güven KitabeviKitabı okudu
12 Ocak 1920 günü İstanbul'da açılan dördüncü (ve son) devre Osmanlı Mebusan Meclisi'ne, başkent fiilen işgal tehdidi altında olduğundan Erzurum Mebusu seçilmiş bulunan Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a gitmeyişini kanuni bir sebebe bağlamak istediğinden, Ordu Müfettişliği Karargah Kadrosunda ve sağlık kolunda bulunan, Erzurum ve Sivas Kongreleri sırasında da yanından ayrılmayan Dr. Binbaşı İbrahim Refik (Saydam) Bey'den, 13 Şubat 1920 günü böbrek şişmesi ve akciğerde su birikimi teşhisleriyle Ankara'dan ayrılmasının sakıncalarını ve sağlığının elverişsizliğini gösteren bir rapor alır.
Sayfa 175 - Güven KitabeviKitabı okudu
1936 senesi bir kasım ayı akşamı misafirlerinden ayrıldıktan sonra köşkün açık olan avlusunda ve havuz başında hafif bir kıyafetle soğuk bir havada uyuya kalmış sıcak salondan çıkmış ve içki de almış olan Atatürk'ün soğukta daha fazla kalmasını doğru bulmayan çevresi kendisini yatağına nakletmişlerdi. Ertesi sabahı şiddetli bir titreme ve
Sayfa 166 - Güven KitabeviKitabı okudu
Reklam
29 Ağustos 1919 günü Atatürk Sivas'a gitmek üzere Erzurum'dan ayrılır. Yolda hava birden bozar, kuvvetli bir yağmur başlar. Otomobiller hurda, tenteleri yırtık olduğu için herkes ıslanır. Gece bir köyde mola verilir. Atatürk'ün ateşi yükselir. Bir başka evde kalan Dr. Refik (Saydam) Bey çağırılır. Atatürk yaverine "Refik Beyi rahatsız etmeyin, doktorluk bir şeyim yok" demesine rağmen, Dr. Refik Bey gelerek Atatürk'ü muayene eder. Ateşini 37.5 bulur. Kendisine üşüttüğünü söyler, bir iki aspirin verir, sıcak çay içirirler ve uzanır. Kalın şeylerle örterler. 30 Ağustos 1919 günü gecesi geçirdiği rahatsızlığa rağmen Atatürk herkesten erken kalkar ve yola koyulurlar.
Sayfa 166 - Güven KitabeviKitabı okudu
11 Kasım 1923 öğle yemeğinden sonra daha sofradan kalkmadan göğsüne bir ağrı girer. O günlerde eşi Latife Hanım da hasta idi ve zatürree geçiriyordu. Onu tedavi eden Dr. Refik Saydam da sofradadır. Atatürk'e derhal müdahale ederek bir morfin şırıngası yapar ve kendisini rahatlatır. 13 Kasım 1923 günü bahçede gezinirken bir kriz geçirir. Hükümet aynı gün Dr. Neşet Ömer İrdelp'i Ankara'ya çağırmıştı. 14 Kasım 1923 günü trenle Ankara'ya gelen Dr. Neşet Ömer İrdelp Çankaya'da Atatürk'ü muayene etmiş, bu krizlerin çok çalışmadan ve yorgunluktan ileri gelen bir "elemi asabi" olduğunu tespit ederek bir kaç gün istirahattan sonra hava değişimi için Akdeniz kıyılarında bir yere gitmesini tavsiye etmiştir.
Sayfa 155 - Güven KitabeviKitabı okudu
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ele aldığı büyük sağlık problemi sıtmadır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Dr. Refik Saydam başkanlığında kurulan komisyonun, 5 Kasım 1924'de yayınladığı raporda, sıtmanın, Türkiye'nin başına büyük bir belâ olduğu, bu sebeple de sıtma ile savaşın Türkiye Cumhuriyetinin en önemli çalışmalarından biri ve belki de birincisi olacağı belirtilmiştir. Aynı yıl Ankara'da ilk geçici çalışma Dr. Osman Şerafettin (Çelik) tarafından başlatılmıştır. İstanbul Bakteriyolojihanesinde bir kurs tertip edilerek burada yetiştirilen elemanlarla 1925 yılı içinde Ankara, Adana, Aydın'da çalışmalara girişilmiştir. 2 Eylül 1925 tarihinde toplanan ilk Milli Türk Tıp Kongresi'nde ana konu olarak sıtma ele alınmış ve bu konu çeşitli rapor ve bildirilere dayanarak tartışılmıştır. 26 Nisan 1926'da "Hekimlerin Sıtma Enstitülerinde Staj Mecburiyeti hakkında " 826 sayılı kanun çıkarıılmış ve daha önemlisi, Türkiye'de Sıtma ile Savaşın Esasları, 13 Mayıs 1926'da kabul edilen 839 sayılı kanunla ortaya konmuştur. Bu kanunla Sıtma Mücadele Teşkilatı kurulmuştur. 1926 yılında başlayıp ve 1957 yılına kadar devam eden devre "Sıtma Mücadele Devresi" olarak ele alınmaktadır.
Sayfa 146 - Güven KitabeviKitabı okudu
Samsun'a çıktığında da sıtma geçirmektedir, 20 Eylül 1919 da Mustafa Kemal, Amerikan Heyeti Başkanı General Harbord ile Sivas'ta 2,5 saat süren bir görüşme yapmıştır. General Harbord, Mustafa Kemal'in elinde bir sıra tesbihi durmadan çekmesinden sonra huzursuz görünümünün nedeninin bir süre önce sıtma geçirmiş olup görüşme sırasında yüksek ateşli olması yüzünden olduğunu öğrendiğini yazmaktadır. 3 Ağustos 1920 günü geldiği Konya'da hastalığı nüksettiğinden ateşi 39 dereceye kadar yükselmiştir. Mustafa Kemal'in 1920 yılında, Ankara Cebeci Askeri Hastanesi'nde yapılan muayenesinde kanında sıtma etkeni tespit edilmiştir. Bu laboratuvar teşhisini o zamanlar milli mücadeleye katılan genç hekimlerden Dr. Arif İsmet Bey (Çetingil) yapmıştır. Dr.Arif İsmet Çetingil bu tespitini şöyle anlatır: "1920 senesi yazında Askeri Sihhiye Reisi Binbaşı Refik (Saydam) Bey Cebeci Hastahanesine bir kan göndererek sıtma noktasından muayenesini istedi. Laboratuvarda çalıştığım için muayene bana havale edildi. Muhtelif mikroskop sahalarında plazmodium tespit ettim. Sonra bu kanın Atatürk'e ait olduğunu öğrendim. Bu suretle kendisine yapmış olduğum bu ufak hizmetten dolayı duyduğum haz ve gururu bütün hayatım boyunca daima hatırlarım". Mustafa Kemal'in daha sonraki muayenelerinde hekimler tarafından tespit edilen hafif dalak büyüklüğü, yakalandığı sıtma hastalığına veyahut ülkenin her tarafında görev yaptığı için bu görevleri sırasında almış olabileceği enfeksiyonlara bağlanmıştı.
Sayfa 145 - Güven KitabeviKitabı okudu
Reklam
Atatürk Ankara'da tren istasyonunda o zamanki adıyla "Direksiyon" denilen binada kalmaktadır. Aydınlatmak için mumlar biter ve Ankara'da da mum bulunamaz. Emir eri Ali Çavuş bunu kendisine bildirmek zorunda kalır. Bu haber Atatürk'ün hiç de hoşuna gitmez. Ali Çavuş'a "Çocuk, ben karanlıkta yatamam bir çaresine
Sayfa 127 - Güven KitabeviKitabı okudu
Suriye kırmızı çizgimiz(!)
Bir başka sayfada ise, o dönemde Türkiye Başbakanı olan Dr. Refik Saydam'ın, 20 Nisan 1942 günü TBMM'de yaptığı bir konuşmada konuya değindiği yazıyordu "Biz bu hususta elimizden gelen her şeyi yaptık, maddi manevi en ufak mesuliyetimiz yoktur.Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendilerini bu sebepten İstanbul'da alıkoyamadık.Çok yazık ki, bir kazaya kurban gittiler." Elimden kâğıtları attım. Öğrenecek daha fazla bir şey yoktu. Toplu bir cinayetti bu. Ingiltere, Romanya, Almanya, Türkiye, Sovyetler Birliği hükümetleri el ele vermiş, 769 masum insanın ölümüne yol açmış ve nun üstünü bir daha açılmamak üzere kapatmışlardı. Maximilian bunun için "Hiçbir hükümet masum değildir" diyordu. Onu, bu suçun peşine düşmesin, olayın üstüne örtülen kalın perdeyi aralamaya kalkmasın diye sınır dışı etmişlerdi.
88 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.