Her ne olursa olsun mazim bugünkü vaziyetimden bana bütün bir nesele gibi geliyor. Ne ondan kurtulabiliyorum, ne de tamamiyle onun emrinde olabiliyorum.
Öteden beri Cenab-ı Hakk’ın insanlara bu hayatı yazmak için değil, iyi kötü yaşamak için bahşettiğine inananlardanım. Zaten yazılmış şekli mevcuttur. Nezd-i İlahi’deki nüshasından, kaderimizden bahsediyorum.
Yeni olan bizi geliştirebilir ancak eskiyi yıktığı için taşların yerinden oynamasına, kartların yeniden dağıtılmasına, kısacası huzurların kaçmasına neden olacaktır.
İnsan psikolojisinin ve toplumsal reflekslerin temelinde hep dışlamak var. Bir cemaat dışladığı kadar var, kendisi gibi olmayanla arasındaki farkın altını çizebildiği ölçüde güçlü.
Bilgiyi “keşfedilip” bizi yeni sorularla tanıştıracak ve aslında bilmediklerimizi çoğaltacak değil de “edinilecek” ve dolayısıyla sonlu bir kümedeki eksiğimizi tamamlayarak tüketmeye ve sona ulaşmaya daha da yaklaştıracak bir şey gibi algılamakta ısrar ettiğimiz sürece, geri kalmamızın hem nedeni hem de sonucu olan bir şekilciliğin pençesinde kıvranmaktan bir türlü kurtulamayacağız.
İnsan, toplumsal konumunun sağladığı fırsatlara ve olanaklara değil de, bunların karşılığında, geçerli ahlak kurallarına uymak, kendi isteklerini dizginlemek ve ağır çalışma koşullarına katlanmak biçiminde ödemek zorunda bulunduğu bedele başkaldırır.
İnsan gülen hayvan olabilir ama, araştırıp soruşturan bir hayvan değildir. Açıkça belli olan şeylerden hoşlanır. Kendisine bir açıklama yapılmasından ürker.