Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
benim içimde çakılı hiçbi şey yok. her şey dağınık ve yüzer biçimde. bata çıka böyle. nefret ediyorum elinizi sürmeye çalıştığınız şeylerden, sizin buna uzaktan yakından tanık olmanızdan. öyle utanıyorum ki yerin dibine dibine dibine en dibine inip yok olasıya kadar hiçbi eylemde bulunmayayım istiyorum. hiç kimseyle bi bağım olmasın, hiç kimsenin
Bazen durup düşünüyorum, düşündükçe boğuluyorum.
Reklam
Bugünümüze ve inzivaya dair
Haber sitelerinde bugün de bir tane bile iyi haber yok. Cinayetler, kasten adam yaralamalar, yasadışılığın kol gezişi, mafyacılık ve diğer lümpen şeyler. Sanırım bugünün Türkiyesi, düşünen birisine hiçbir umut vaat etmiyor, aksine insanı intihara sürükleyen bir ümitsizliğe sebep oluyor. Biz bunları hak edecek ne yaptık, bilmiyorum ama mutlaka bir
Jehan Barbur
Bir ara sokakta öldüm…dün Öylece yani. Birdenbire Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde Granit duvarlı binanın anlamsızlığına, Şehrin boşu boşunalığına içerlerken Bırakmışım son nefesimi kaldırıma Bitmiş,
Yalnız hissediyorum, ve okuyorum. Okuyamadığımda dinliyorum, dinleyemediğimde yazıyorum, yazamadığımda çiziyorum, çizemediğimde düşünüyorum, düşündükçe var oluyorum, var oldukça yaşıyorum, yaşadıkça üretiyorum, ürettikçe tükeniyorum, tükendikçe yoruluyorum. Ve yorulduğum zaman bu başa dönüyor. Döngüden ve monotonluktan kurtulmak için biraz durup dinlenmek lazım.
Kafamı dağılabilirim diye elime ne zaman bir kitap ya da telefon alsam bulunduğum yer sallanıyor gibi geliyor. Durup dururken deprem oluyor gibi hissediyorum. Hayalet deprem deniliyormuş buna. Deprem bölgesindeki insanların bunu yaşaması olağanmış. Günlerce haber almak için bekledik bir umutla. Maalesef arkadaşım ve 5 aylık bebeğinin acı haberini aldık geçtiğimiz gün. Geride kalan annenin acısını düşündükçe göğsüm daralıyor. Neden yazıyorum bunları inanın onu bile bilmiyorum. Çok bunaldım sadece. Antep’te ailemle iyiyim çok şükür. Ama gırtlağımda geçmeyen bir yumru var. Çığlık çığlığa bağırasım var. Bir an durup bir daha hiçbir şeyi ertelemeyeceğim diyorum bir an gözlerim doluyor. Bir an kimse güvende değil diye söyleniyorum. Çok kızgınım. Öfkeliyim. Arka planda hüzünlü bir müzik eşliğinde gösterilen görüntülere tahammülüm kalmadı.
Reklam
Nazım Hikmet
Şiirlerinde işçiyi, köylüyü, çiftçiyi, aşkı, sevgiyi, emeği anlatan hayatı boyunca rüzgara karşı yürüyen bir insan geçti bu dünyadan. Memleket hasretiyle yazdığı onlarca eşsiz eser bıraktı geriye. Memletekini göremeden öldü. Dizelerinde anlattı bu hasretini; Memleketim, memleketim memleketim, Ne kasketim kaldı senin ora işi Ne yollarını taşımış
Ölüm!!! İnsanoğlunun yıllarca kafa yorduğu bir kavram ve daha da kafa yormaya devam ediyor. Masallar hep “Bir varmış bir yokmuş” ile başlar. Fakat biz o zaman çocuktuk fark edemezdik bu ayrıntıyı hatta bu cümleyle başladığı için aramızda bir dalga konusu haline gelmişti. “Eee neymiş bir varmış bir yokmuş başka” der geçerdik. Masallarda bu büyük cümleyi yerleştirmekte de yaşadığımız coğrafyanın ne kadar acılarla yoğrulduğunun bir göstergesidir. Bende şimdi tam bu cümlenin bulunduğu ince çizgide yürüyorum. Nitekim bütün canlılar bu çizgide fakat bunu bilinçli olarak düşündüğümüz zamanlar çok az. Bunu düşünmek ne kadar anlamlı ya da anlamsız bilmiyorum. Çoğu planlarımız yarın için fakat biz yarın var olacak mıyız? Orası muamma. Hayatın çoğu şeyi zaten yarının umudu üzerine kurulu. Biz yoksak yarın da yok. Fakat bu yarın için neler yapılmıyor ki. Ömer Hayyam’ın “Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok. Kızıl dudakla, mis kokulu şaraplar yok. Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.” Rubaisinde dediği gibi aslında hayat. Fakat biz yarına o kadar odaklanmışız ki durup bunları ve kendimizi düşünmeye fırsat bulamıyoruz. Maraton koşucuları gibi yaşıyoruz hayatı. Aslında kazanan hiç kimse olmuyor.
Ölüm Korkusu
"Ölümü nasıl da kahramanca karşılamaya hazır olduğunu düşündükçe ürperiyordu. Ölüm uzaktayken korkutmuyordu insanı. Ama tam karşınızda durup gözlerinizin içine baktığında, hemen kurtulmanız gereken amansız bir düşmana dönüşüyordu." (Sayfa 143)
Nefes Nefese
Nefes Nefese
Ayşe Kulin
Ayşe Kulin
~KENDİMCE~ Her canlıda bulunan bir içgüdü olan yaşama içgüdüsü tabii olarak ölümden kaçma isteğini körüklüyor. İnsan dışındaki canlılarda ölüm korkusu belki sadece yaşama içgüdüsü ile açıklanabilir. Ancak biz insanlar sadece yaşama içgüdüsüyle, yaşamı devam ettirme isteği ile ölümden korkmayız. Ölümden sonrası da bir bilinmez olduğu için son nefes korkutur bizi. Bunların üstüne bir de can çekişme, can verme acısı gibi şeyleri de düşününce... Ancak bildiğimiz kadarıyla yaşam olduğundan beri ölüm de var. Tam olarak bilinmeyen, net olarak tespit edilemeyen bir zamandan beri... Sonuç olarak; kaçınılmaz! Kaçınılmaz olandan korkarak ömür geçirmek manasız, sürekli düşünmek mantıksız. Fakat iyi yaşamak gerek, ölümü unutmadan... O an geldiğinde ise; Allah yardımcımız olsun!
Katılımcılar ve Yorumlar: #5801199 Kurallar: #5782014 (BUTUNLESTIRILMIS HIKAYE) Islak, nemli ve soğuk bir akşamdı. Herkesin akşam yemeği için evlerine girip sıkıca kapısını kilitlediği Medine Sokak’taki lambalar yeni yeni ışıldamaya başlamıştı. Evlerden sokağa taşan çocuk çığlıkları
71 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.