İnsan kendisini ait hissettiği yerde bulunmalı, kendi sınıfına, yaşantısına ait hissettiği insanlarla bir arada kalmalı. Farklı dünyaların getirdiği insanlar, farklı toplumlar, farklı toplumsal sınıflar yalnızca belirli şeylerde ve bir yere kadar iletişimde olur; o sınırı geçtikten sonra ise birtakım anlaşmazlıklar ve üstünlükler baş gösterir.
Martin Eden, iki sınıfı da yaşayan, tecrübe eden ve iki sınıfın da farklılıklarını derinden hisseden, genç bir adam.
Ruth ise, onun aşkı; fakat Martin'in içindeki düşünce fırtınalarını, yaşadıklarına dair hislerini anlayamayacak kadar akılsız, onun gözlerindeki yorgunluğu, bütün imkansızlıklarına rağmen Ruth için debelenişini, sırf onunla evlenebilmek için olan tüm çabasını göremeyecek kadar kör bir kadın.
Ruth ve Ruth gibi olan tüm kadınlar... Hiç bir zaman mutlu olamayacaksınız. Sizin için çabalayan, emek gösteren, değer veren bir erkeği anlayamamak; ona hak ettiği sevgiyi verememek sizin kabahatiniz olacak tüm ömrünüz boyunca.
Son sözüm ise Martin'e olacak... Yapmamalıydın. Kendini ait hissettiğin hiç bir yer yoksa bile sen kendine aittin. İnsan, aslında kendisine aittir. Ne bir yer, ne bir kimse... Hiç bir şeyin, hiç kimsenin olmasına gerek yok. Herkesten, en uzak en ücra köşede kendinle kalabilirdin. Oysa sen kaçmayı tercih ettin.