Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

ebrar

ebrar
@ebrar_duman
338 okur puanı
Haziran 2022 tarihinde katıldı
"Anlamıyorlar onlar beni. Uygun bir ağız değilim ben bu kulaklara. Sanırım çok uzun zaman yaşamışım dağlarda. Bakın, bir yıldırım habercisiyim ben. Fakat onlar orada duruyorlar ve gülüyorlar bana." Nietzche Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında halka seslenip, istediği sarsıcı etkiyi elde edemediğini fark ettiğinde hislerini bu satırlarla
Reklam
Hayatımın en anlamsız dönemindeyim. Ağlasam bir nedeni, gülsem bir sebebi yok. Öyle boş, öyle doluyum ki... Anlatsam anlatılmaz, içime atsam içime sığmaz. Kaçsan kaçılmaz, kalsan kalınmaz. Aslında yol o kadar yakın ki ama bir o kadar da uzak... Oraya asla varılmaz. Nereye varsam yaramadığım yerdeyim... Acı çekiyorum. Yemin ederim canım çok

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Toplumumuzdaki yalnız ve kurallara uygun yaşayan insanların hayatlarına baktığımızda çoğunlukla ortaya çıkan şaşırtıcı gerçek, ilişkilerde sevgi öğesinin ne kadar az yer tuttuğudur. Doğal olarak insan ilişkilerinin çoğu birçok nedenin karışımından oluşur ve içlerinde değişik duyguları bir arada barındırırlar. Bir erkekle kadın arasındaki, (belli
Geçmişe melankolik bir duygu ile özlem duymak, insanın en gizemli ruh hallerinden birisi diye düşünürüm hep. Bunun temelinde belki de geçmişteki haline özlem duyuyordur insan, adını hatırlayamadığım bir filmde duymuştum "Mücadele etmemizin sebebi, dünyayı değiştirmek için değil, dünyanın bizi değiştirmesine izin vermemek için." O halde geçmişe özlem duyan insanların adı konmamış adı Mücadeleyi bırakanlar kervanı. Mükemmel şekilde mücadeleyi bıraktığım bir dönem de olduğum için bu durumu anlayabiliyorum. Simone de Beauvoir bu durumu şöyle açıklamış; "Birden geçmişimin bana neden zaman zaman bir başkasının geçmişi gibi göründüğünü anladım: şu anda bir başkası olduğumdan!" Çıkarım olarak geçmişe özlem duyanlar, çok büyük insan olacakmış da olamamış gibi bir şey çıksın istemem, çıkarım yapmak için yazı yazmayı da tercih etmem, sadece bir gün ileride bu yazıyı okurken, geçmişe özlem duymuyor olmayı dilerim.
Reklam
Ailem özellikle zevklerimin artık değişmeyeceğini söylemekle, hayatımı mutlu kılacak olan şeyden söz etmekle, bana korkunç acı veren bir şüphe sokmaktaydı içime; Ben her gün kendimi henüz el değmemiş, ancak ertesi sabah başlayacak olan hayatımın eşiğinde sayarken, hayatımın aslında başlamış olduğu, daha da önemlisi, bundan sonraki kısmının,
Camus şöyle yazar: "Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir" Camus, intiharın gerçek tek felsefi mesele olduğunu söyler. Etiğin, politikanın, estetiğin, gerçekliğin doğasının ve bütün diğer şeylerin dışında tek
"Yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark kalmadığında, özgürlüğüne kavuşur insan." 19.yüzyılın ikinci yarısındayız. Dostoyevski intihar olgusunun en derin roman karakteri olan Kirilov'u yaratır. Öyle ki, Albert Camus bile bu derinlikten o kadar fazla etkilenir ki bununla ilgili bir tiyatro oyunu sergiler. "Yangın zihinlerde,
Uçurumdan bakıyor gibiyim durgun derinliğime. Daha erken, süzülen kuşun kanadından düşmeye. Karanlığın sesi dinmedi hala. Huzursuz ve mürekkebi dışına akmış bir hokka tükenmemiş duruyor masamda. Vakitsiz bir merhabanın sesi bekleniyor, demir ve paslı kapının arkasında. Olmayacak her şeyi uzatma hevesim, bir havanda övülmedi daha.Seferleri bitmemiş daha gelli bekleyişlerimin. Neresine bakarsam bakayım hayatımın olmayacakmış zaten hiç bir istediğim. Düzeltmeye yararı olmayan ne de çok ve boş çırpınışlara sarılmışım. Bir yağmur yağsa bu sabah. Islak suretim ile dolaşsam ve arasam düşürdüklerimi. Kırmızıyı çok seven bir kadını, pantolonu düşük çocuğu, ilk sigaranın dumanını, bisikletten düşen yaralarımı ve akşam ezanında eve dönen topumu. Sofralar kuruluyor, davet edilmediğim evlerde.Valizine oturmuş bir adam, sigarasından alıyor hıncını.Olmuyor arkadaş olmuyor. İnsandan insana uzanan bir hikayede mutlu sonlar olmuyor. Kukladan medet umuyor birileri. Burnu uzayınca kuklaların kör testereler ile kesiliyor heryeri. Hikayeler anlatıp duran kütüphaneler, umarsızlığın güdümünde bombalanıyor. Sığınağımda sirenlerin yankısı.Kuklalığımın istifası sonrası. Kirişe asılı bir urganın sallanışı.Ben ağır gelen başımı dizlerime dayıyorum. Eski bir yatağın önünde çökmüş, yerdeki çürümüş parkenin cilasızlığına bakıyorum.
Yerini dolduramıyorum ruhumda ki eksilenlerin.Derinlerde temiz bir kaç anım kaldı, anlatıp kirletmekten korktuğum. Ağzımdan çıktığı anda bozuluyor güzel olan nevarsa. Lanet taşlı bir tasma takıyor gibiyim. İpi kopmuş, kulpu kırılmış, ayağı aksak, şaşı bakışlı varlıklara meze olmadan yaşamak istiyorum. Tartısı bozuk adaletinizle yargılanmak istemiyorum. Koptu kopacak sahte ilişkilerinize uğramadan dolaşmak istiyorum.Dağınık düzenin çarkında dişli olmak istemiyorum. Cahilliğin devrinde anlayış beklemek istemiyorum. Gözünüzdeki uçurumlardan düşmek istemiyorum. Sığ denizlerinizde kıyılara vurmak istemiyorum. İstemediğim bir dünyayı isteksizce yaşamak ve kıvranmak istemiyorum. Gitmeli, bu dünyaya ait olmayan bir sahil kenarına. Buralara yabancı bir yerde en tanıdık yabancı olmalı. Antik bir kalıntıda keşfetmeli kendi gerçekliğimizi. Yazıyı yeniden bulmalı.Kitabelere kazınmalı en asil gelecek. Kadim bir medeniyetin an iyi çağında tatmalı hakikati.Buralardan gitmeli, keşfedilmemiş bir diyarda insanı aramadan, insanca yaşamalı.
Reklam
-Sabahtan akşama kadar ne yapıyorsunuz?- •Kendime katlanıyorum. "Yazılmış her kitap, ertelenmiş bir intihardır." diye yazanı Cioran'a, kitaplarının neden bu kadar karamsar olduğu sorulduğunda şöyle yanıt verir:"Formülize edilen her şey, daha katlanılabilir hale gelir. Eğer yazmasaydım muhtemelen bu beni
269 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.