Ah Raif, Ah Maria... Ne ağlattınız beni ama. 2. kez okudum, hatta aslında dinledim, ama belki önceki okuyuşumdan bile daha fazla tesir bıraktı üzerimde. Hayal dünyanda kaybolmuş olmayı o kadar iyi anlıyorum ki, her kitap okuduğunda o kitaptaki kahraman olmayı hayal etmek, kitaplardaki kurgusal karakterlerle hayatındaki insanlardan daha yakın ilişkiler kurmak, onlara bağlanmak ve gerçek hayatında da o kitaplardaki insanlar gibi insanlar arayıp asla hayatın tadını alamamak... Çoğumuzun içine hastalık gibi yerleşmiş olan bir şey bu aslında ve çoğumuz Raif ve Maria'nın sahip olduğu bir ilişkiye asla sahip olamayarak, bizi anlamayan hatta anlamaya bile çalışmayan insanlarla bir ömür geçiriyor, kalbimizi ve ruhumuzu belki asla karşımıza çıkmayacak bir insana saklıyoruz. Böyle bir aşk var mı ki gerçekten? Maria ve Raif'in ilişkisindeki gibi bir teslimiyet, huzur ve aşk bulunabilir mi bu hayatta? Hoş, onların hikayesi de ayrılıkla bitti. Yazar her zaman hayalini kurduğum bu güzel ilişkiyi böylesine bir acı sonla bitirerek kalbimi de parçalara ayırmış oldu. Bir hikaye böyle güzel yazılabilir mi ya? Bu kadar gerçekçi hisler, böyle bir karakter anlatımı, ben şu ana kadar hiç bir karakteri Raif'i anladığım gibi anlayamamışımdır. Her cümlesinde 'ah o kadar haklısın ki' demekten kendimi alıkoyamadım. Bu güzel karakter ve hikaye için teşekkürler Sebahattin Ali. Huzur içinde yatasın.