Yüzyıllardır değişmeyen varoluşu düşünürken Avrupa’nın hızlı temposunu simgeleyen cep saatim aklıma geldi. Kuşkusuz, bu hızlı tempo bir kara bulut gibi, bu hiç kuşkulanmayan insanların ruhlarının üzerinde dolaşıyordu. Onları, avcıyı görememelerine karşın onu sezebildikleri için kendilerini biraz huzursuz hisseden kurbanlara benzettim, yani zaman tanrısı, hâlâ sonsuzlukla eşanlamlı sayılabilecek sürekliliği yakında parça parça edip saatlere, dakikalara ve saniyelere bölecekti. Bundan kaçınmaları olanaksızdı.
Aynı anda iki ayrı düzeyde yaşamaya kendimi alıştırmıştım.Bunlardan biri, anlamaya çalışan ama anlamayan bilinç düzeyim, öbürü de bir şeyi ifade etmek isteyen ama bunu yalnızca düş yoluyla ifade edebilen bilinçdışı düzeyimdi.
Yaygın olan mantıklı Avrupalı tipi, insanca olan birçok şeyi kendine yabancı bulur. Gurur duyduğu mantığını canlılığını kaybederek kazandığının ve bu nedenle kişiliğinin ilkel yönünün yeraltında varlığını sürdürmeye mahkûm olduğunun farkında bile değildir.
"Biraz yanlış davranmak bize daha bir rahatlık sağlar.. Bunun da nedeni, mükemmellik denen şeyden yoksunluğumuzdur.. Hintliler bir tapınak yaptırdı mı, bir köşesini bitirmeden bırakır.."
Kişinin adı ruhu sayıldığından, yeni doğan bebeklere atalarının ruhunu yeniden canlandırmak için onların adı verilirdi. Bu inanış parçayı bütünle, bilinçli Ben'i ruhla özdeş kılmaya yöneliktir.
Ben, eğer mümkünse, bir rüyayı asla tek başına yorumlamam. Kural olarak bir rüya, bir seriye aittir. Şöyle ki: Bilinç, düzenli şekilde uyku tarafından bölünmesine rağmen, süreklilik taşır, bu nedenle bilinçdışı sürecin de süreklilik göstermesi olasıdır, hatta bilinçdışı, bilinç düzeyinden belki de daha fazla süreklidir. Deneyimlerim, her durumda, şu olasılığı desteklemektedir : rüyalar, bilinçdışı olayların oluşturduğu bir zincirin görünür halkalarıdır.
Bireyleşme topluma yönelimi ve bireyin toplumla son derece gereken ilişkisi için norm gerekir.Bireyleşme kolektif norma doğal saygıya neden olur ama yönelim özellikle kolektifse norm giderek gereksiz duruma gelir ahlak bozulur.Kolektif norm insan yaşamını ne kadar biçimlendirirse bireysel ahlaksızlık o kadar artar.
İnsan kişiliğinin iki şeyden oluştuğunu varsayabiliriz : önce, bilinçlilik ve bunun içine giren her şey, ve ikinci olarak, bilinçdışı psikenin sınırsız genişlikteki hinterlandı. İlki sözkonusu olduğunda, bilinç az ya da çok kesinlikle tanımlanabilir ve sınırları belirlenebilir, fakat insan kişiliğinin toplamına gelince, tam bir tanımın olanaksızlığı kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle, her kişiliğin sınırlanması ya da tanımlanması olanaksız olan ekleri vardır; çünkü kişilik, gözlemlenebilir ve bilinçli bir kısımdan oluşmakla birlikte bu kısım , gözlemlediğimiz bazı gerçekleri açıklayabilmek için varolduğunu varsaymak zorunda kaldığımız belirli faktörleri kapsamaz.
"Yaşam sürecindeki ruhsal yapılarda hiçbir şey mekanik değildir; her şey bütünle bağlantılıdır ve onun tutumuna uyar, yani her şeyin bir amacı ve anlamı vardır."