"Benim!" deyip kulübün güvenliklerine adamı dışarı çıkarmalarını işaret ettikten sonra bileğinden sıkı sıkı tuttuğu kıza döndü. Gözleri birleştiği anda onu gözlerinde korku barındıran bir ifade aradı ama yoktu. Hiç beklemediği bu duruma epey şaşırmıştı çünkü onun yerinden başka biri olsa, salya sümük ağlayıp kendisini avutması için kollarına koşardı. Düşüncelerinden sıyrılmayı başarıp, "İyi misiniz?" sorusunu sordu fakat, "Kendim başa çıkabilirdim. Bunu yapmanıza gerek yoktu," cevabını almasıyla yüzü istemsizce gerildi. Duyduklarından memnun olmamış, dahası duydukları karşısında şaşkına dönmüştü. Bir teşekkür beklerken terslenmiş olmanın siniriyle çatılan kaşlarının altından bir süre dikkatle baktı.
Sayfa 16 - Müptela YayınlarıKitabı okudu
Brutus ve Caesar Konuşması
“Bütün Roma düştüğünü görmek için bekliyor,” dedi Decimus Junius Brutus. Uzaklara dalmış bakışların ve bir hamlede kendilerine dönecek sırtların arasından geçip banyoya doğru yürüyorlardı. “Çakallar kan kokusu almakta ustadır Brutus, ama ne var ki yara almış bir arslanı yakalayacak cesaretleri bile yoktur,” dedi Gaius Julius Caesar, aşağılayıcı
Reklam
KAMÇATKA: HAYATTA KALMA MÜCADELESİ Kamçatka, Rusyanın en ücra köşesinde yer alır ve Moskovadan uçakla on saatten fazla çeker. Petropsvlovsk-Kamçatskiy hattında çalışan uçaklar oldukça ilkeldir; bu uçaklar sizi anavatanımızın uçsuz bucaksızlığı ve halkımızın s􀙡dece çok küçük bir kesiminin Moskovada yaşadığı, burada kendi siyasal oyunlarını
Efsane*** :)
Sultan Abdülaziz, Avrupa seyahati sırasında Fransa'daki fuara uğradı, buradaki eğlence merkezini gezerken, insandaki gücü yumrukla ölçen aracın önünde durdu; kuvvetle ilgili sporlara düşkün olması dolayısıyla bu aracın nasıl ça­lıştığını sordu. Meşin topa vu­ruluyor, sonra top karşı diske çarpıp arkadaki şeridi gücün oranına göre yükseltiyordu. Hoşuna gitti ve bu aracın adı­nı sordu. Yanındaki yetkililer suspus oldular. Kimse bu ismi söylemek istemiyordu. Nihaye­tinde zorlanarak da olsa söyle­mek zorunda kaldılar. Batılılar bu araca 'Türk Kafası" ismini takmıştı. Sultan Abdülaziz Han bozulsa da belli etmedi. Yanın­da, kendisinden de endamlı olan Ali Paşa vardı. Paşaya dö­nerek, "Bir vur bakalım paşa, ne kafası imiş bu öğrenelim!" dedi. Ali Paşa'nın yumruğunu meşin topun üzerinde vurması ile birlikte top arkadaki platfor­ma çarptı ve vuruşun etkisi ile şerit yükseldi. O kadar şiddetli vurdu ki şerit hareket ettiği yi­vin sonuna kadar gelip üstteki engeli kırıp havaya yükseldi ve düştü. Herkes hayret için­ de kalmıştı. Abdülaziz Han son derece keyifli idi. Lafı ge­diğine koyma zamanı gelmişti. Yanındaki gazetecilere dönerek ibret levhası şu sözleri söyledi, "Hayret ki bir vuruşta dağıldı. Bu Türk Kafası değil, Avrupalı Kafası olsa gerek!"
Herkes gizli bir hazineyle doğar ama dilenci olarak doğmuş gibi yaşamaya devam eder. Herkes imparator doğar ama dilenci yaşamaya devam eder. Bunu fark et! Bu kavrayışa ancak eğer yavaş yavaş korkuyu bırakırsan ulaşacaksın. O yüzden korku geldiğinde onu baskılama, bastırma, görmezden gelme, onu unutabilmek için bir şeyle meşgul olma. Hayır! Korku geldiğinde, onu izle. Onunla yüz yüze ol. Onunla karşı karşıya gel. Onun derinliklerine bak. Korku vadisine gözünü dik. Tabii ki terleyecek ve titreyeceksin, ölüm gibi olacak ve bunu birçok kez yaşamak zorunda kalacaksın. Fakat yavaş yavaş gözlerin daha açıldıkça, farkındalığın daha uyanık hale geldikçe, odağın daha korkunun üzerinde oldukça, korku sis gibi dağılacak. Korku kaybolduğunda, bazen, bir an bile olsa aniden ölümsüz olursun. Ölüm yoktur. Ölüm var olan en büyük yanılsama, en büyük efsane, bir yalandır. Tek bir an bile, ölümsüz olduğunu görebilirsen, o zaman meditasyona gerek yoktur. O zaman o deneyimi yaşa. O zaman o deneyime göre hareket et ve sonsuz yaşamın kapıları sana açılsın. Korku yüzünden çok şey kaçıyor. Bedene çok fazla bağlıyız ve bu bağlılık yüzünden giderek daha fazla korku yaratıyoruz. Beden ölecek. Beden ölümün parçasıdır, beden ölümdür. Fakat sen bedenin ötesindesin. Sen beden değilsin, bedensizsin. Bunu hatırla, bunu fark et. Kendini bedenin ötesinde olduğun hakikatine uyandır. Sen tanıksın, görensin. O zaman ölüm yok olur, korku kaybolur ve isa’nın “bereketli yaşam, Tanrı’nın krallığı” dediği olağanüstü muhteşem bir hayat doğar. Tanrı’nın krallığı senin içindedir.
(Gazi Üniversitesi, Ziya Gökalp Sempozyumu, Ankara, 8 Mart 2004) Seksen dört yıl önce, 25 Ekim 1924 tarihinde, Büyükada'daki evinden sedyeyle getirildiği Taksim-Harbiye arasındaki Fransız Hastanesi'nde öldü. Kesin bir tanı konulamamıştı, bir süredir devam eden hastalığına aksi olsaydı bile ülkenin ve adı geçen sağlık kurumunun o günkü
Reklam
21 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.