Üstadımız kendisi söylüyor ki; bir inâyet-i ilâhiye imdadıma yetişip gafleti dağıttığı bir zamanda, Hazret-i Şeyh'in "Fütuhu'l-Gayb" namındaki kitabı hüsn-ü tesâdüfle elime geçmiş. Yirmi Sekizinci Mektûb'ta beyan edildiği gibi, Hazret-i Şeyh'in himmet ve irşadıyla Eski Said, Yeni Said'e inkılâb etmiş. O Fütuhu'l-Gayb'ın tefe'ülünde en evvel şu fıkra çıktı:
"Ey biçare! Sen Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye'de bir âzâ olmak cihetiyle güya bir hekimsin, ehl-i İslâm'ın mânevi hastalıklarını tedavi ediyorsun. Halbuki, en ziyade hasta sensin. Sen, evvel kendine tabib ara, şifa bul; sonra başkasının şifasına çalış."
Işte o vakit, o tefe'ül sırrıyla, maddi hastalığım gibi mânevi hastalığımı da kat'iyen anladım. O şeyhime dedim: "Sen tabibim ol." Elhak, o tabibim oldu. Fakat pek şiddetli ameliyat-ı cerrahiye yaptı. "Fütuhu'l-Gayb" kitabında " Yâ Gulâm!" tâbir ettiği bir talebesine pek müdhiş ameliyat-ı cerrahiye yapıyor. Ben kendimi o Gulâm yerine vaz'ettim. Fakat pek şiddetli hitab ediyordu.: "Eyyuhe'l-münafık", " Ey dinini dünyaya satan riyakâr" diye yarısını ancak okuyabildim. Sonra o risaleyi terkettim. Bir hafta bakamadım. Fakat ameliyat-ı cerrahiyenin arkasından bir lezzet geldi; iştiyak ile o mübarek eseri acı tiryak gibi veya sulfato gibi içtim. Elhamdülillah, kabahatlerimi anladım, yaralarımı hissettim, gurur bir derece kırıldı."
Lem'alar