Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Endülüs 'e Ağıt
Çıkan iner, kalkan düşer, her yükselişin var bir sonu. Niçin bunca gurur maldan mülkten, addan sandan insanoğlu. Oluşta ne var ki olduğu gibi dursun, hiç değişmesin. Sen de gök gibisin, bir gün masmavi güneşlik. bir gün bulutlu. Bu dünya kime kalmış, yaramış ki kalsın yarasın sana da. Yok hiçbir çizgisinde bu yeryüzünün ölmezlik rengi ve ölmezlik kokusu. Zaman değişmek bilmez kesin ölçülü ve hükümlüdür: Geri döner, paralar sahibinin zırhını, kılıçlar ve kargılar ileri doğru işlemez oldu mu. Zaman bu, ona ne kılınç kını dayanır, ne meşhur kaleleri sultanların.
Sayfa 85 - 6. BaskıKitabı okudu
endülüs'e ağıt
Çıkan iner, kalkan düşer, her yükselişin var bir sonu. Niçin bunca gurur maldan mülkten, addan sandan insanoğlu.
Sayfa 85 - Diriliş Yayınları - Ebülbeka Salih bin Şerif
Reklam
endülüs'e ağıt
Şimdi o canım Endüslüs şehirlerinde, İslamın ne namı var ne nişanı; sanki hiç olmamıştı, sanki baştanberi yoktu.
endülüs'e ağıt
Ey ibret dolu geçmişten ibret alacak yerde Günü birlik işlere, dedikodulara batmış kişi! Sen uyu bakalım ama zaman için Ne demek dinlenmek ne demek uyku! Ey göğsünü gererek benim ülkem, Saltanatım diyen, kurumundan geçilmeyenler Ve hele siz deniz aşırı ülkelerde bin nimet içinde Saltanat içinde muhteşem bir hayat sürenler Endülüsten, Endülüs'ün zavallı halkından var mı haberiniz? Her yer onların felaketlerini duydu sizin kulağınız sağır, Gözünüz kör, kalpleriniz mefluç mu? Ölen asker, esir kadın ufuklara bakıp bizden İmdat ummuş beklemişti, son ana dek. Hiç düşündünüz mü bunu? Ebu'l-Beka Salih bin Şerif er-Rundi.
Sayfa 88
ENDÜLÜS'E AĞIT Daha ne anlatayım, yüreklerin erimesi için bir tanesi yeter anlattıklarımın: Eğer o yüreklerde İslamdan ve imandan bir eser varsa elbet ey Tanrı dostu! (Ebülbeka Salih Bin Şeref)
ENDÜLÜS'E AĞIT Dünyanın efendisiydi bu millet, şimdi dünyanın kölesi. Neler çekiyorlar? Yüzleri bile tanınmaz hale geldi. Yarabbi ne kaderdir bu! Kendi yurtlarında bey idiler, şimdi küfr ülkesinde uşak. Ululuğun doruğundan eziliş uçurumuna yuvarlanan bu halka acıyan yok mu? (Ebülbeka Salih Bin Şeref)
Reklam
ENDÜLÜS'E AĞIT Endülüsten, Endülüsün zavallı halkından var mı haberiniz? Her yer, onların felâketini duydu, sizin kulağınız sağır, gözünüz kör, kalpleriniz meflûç mu? Ölen asker, esir kadın ufuklara bakıp bizden İmdad ummuş beklemişti, son ana dek. Hiç düşündünüz mü bunu? Onların sesi, insan olanın yüreğini eritirken. Siz müslümanlar, onların kardeşi, kayıtsız, halinden memnun ve haz maymunu! (Ebülbeka Salih Bin Şeref)
ENDÜLÜS'E AĞIT Yüce Şeriat, yârinden ayrılmış bir genç gibi. Güçlü bir genç gibi, sessiz fakat gözünde gözyaşı dolu. İslâmdan boşalıp inkâr karanlığıyla dolan Endülüs için, Ulu Şeriat, karalar bağladı, gece gündüz yas tuttu. Cami kilisedir artık, hilâl yerine haç asılı. Nur yüzlü ezan yerine, bitmeyen bir çan sesi, bir baykuş uğultusu.. (Ebülbeka Salih Bin Şeref)
ENDÜLÜS'E AĞIT Ah! Yarımadada İslâma göz değdi. Yağdı belâ yağmur gibi. Şimdi o canım Endüslüs şehirlerinde, İslâmın ne namı var ne nişanı; sanki hiç olmamıştı, sanki baştanberi yoktu. (Ebülbeka Salih Bin Şeref)
ENDÜLÜS'E AĞIT Altınları yığdı yığdı da bir dağ yaptı Karun, hani o dağ? Hani Ad, hani Adnan, hani Kahtan, dünya nimetlerinin köpüren yurdu? Reddi mümkün olmayan bir hâle uğradılar. Bir masal oldu onlar. Bir varmış bir yokmuş. Bir toz toprak bulutu. O taçlar, o devletler, o mülkler saltanatlar, bir rüyadır artık. Her biri, hayalden geçen gölge gibi, zamandan geçip durdu. (Ebülbeka Salih Bin Şeref)
Reklam
ENDÜLÜS'E AĞIT Çıkan iner, kalkan düşer, her yükselişin var bir sonu. Niçin bunca gurur maldan mülkten, addan sandan insanoğlu. Oluşta ne var ki olduğu gibi dursun, hiç değişmesin. Sen de gök gibisin, bir gün masmavi güneşlik, bir gün bulutlu. Bu dünya kime kalmış, yaramış ki kalsın yarasın sana da. Yok hiçbir çizgisinde bu yeryüzünün ölmezlik rengi ve ölmezlik kokusu. (Ebülbeka Salih Bin Şeref)
endülüs'e ağıt
Anlaşılan, İslâm’a Endülüs’te göz değdi O güzelim şehirler düşmana boyun eğdi İslâm’ın damgasını sildiler o bölgeden Yok mu bir Selahaddîn, n’ola koşup geleydi…
Sayfa 325
... Endülüs'ten, Endülüs'ün zavallı halkından var mı haberiniz? Her yer, onların felaketini duydu, sizin kulağınız sağır, gözünüz kör, kalpleriniz mefluç mu? Ölen asker, esir kadın, ufuklara bakıp bizden İmdat ummuş beklemişti, son ana dek. Hiç düşündünüz mü bunu? Onların sesi, insan olanın yüreğini eritirken, Siz Müslümanlar, onların kardeşi, kayıtsız, halinden memnun ve haz maymunu! Yürekli, utanan, alçalmaktan korkan, kardeşi için can veren kimse kalmadı mı yeryüzünde? Hakkın yardımcısı, hak peşinden giden, kendini hakka adamış tek kişi yok mu? Dünyanın efendisiydi bu millet, şimdi dünyanın kölesi. Neler çekiyorlar? Yüzleri bile tanınmaz hale geldi. Ya Rabbi ne kaderdir bu! Kendi yurtlarında bey idiler, şimdi küfr ülkesinde uşak. Ululuğun doruğundan eziliş uçurumuna yuvarlanan bu halka acıyan yok mu? ... (Ebu'l-Bekâ Sâlih b. Şerîf --Endülüs'e Ağıt)
23 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.