-Sinan'ın sırrı ne sertliğindeydi ne yıkılmazlığında çünkü sert de değildi yıkılmaz da . Onun sırrı değişikliklere ve aksiliklere uyum sağlama kabiliyetindeydi.Her seferinde harabeler içinden kendini yeniden inşa edebiliyordu.Ne benim gibi ahşaptan ne Davud gibi madenden ne Nikola gibi taştan ne de Yusuf gibi camdan mamüldü. Ustamın malzemesi akan suydu. ve ne vakit herhangi bir engel yolunu kapatacak olsa bir şekilde ya altından ya üstünden ya etrafından dolaşıyor çatlaklardan bir yol buluyor akmaya devam ediyordu.
-gidemedi Cihan.Kalbi pak değildi.Davudun bunu gözlerinden okumasından korkuyordu.O ana kadar denktiler birbirlerine.Şimdiyse kader,arkadaşının yüzüne gülmüştü.Cihan anladı ki eş rütbeli iki insan arasında en zor hazmedilen şey birinin terfi edip diğerinin etmemesiydi.
Şayet berikinin yaptığını kendinizinkinden hakir bulursanız, kibir düşer kalbinize. Yok eğer diğerininki daha ala gelirse, bu sefer de başlar haset içinizi kemirmeye. Her halükarda zehirdir bünyeye. Bir çırak için en hayırlısı, hiç bakmamaktır diğer çırakların işlerine.
Nedendir açılıvermemiz birdenbire hiç tanımadığımız bir insana? Nedendir dile getiremediğimiz daha evvel kimselere söyleyemediklerimizi,başkasına değil de tek ona? Kalbimizi gümüş tepsi içinde ikram edercesine bir yabancıya göstermemize sebeb nedir?
İnsanlar ; Maziyi de geleceği de düşünmeden birbirlerinin altını oymaya çalışmadan şu anın içinde kalarak ve bir yudum suyun tadına vararak yaşayabilselerdi...