Sezai Karakoç'ta aşk
Aşkı dünyevi ve ilahi olarak ikiye ayırırsak şiirinde aşkı tanımlamasıyla dönemi içerisinde herkesten farklı bir çizgide ilerleyen Sezai Karakoç’a göre dünya hem aşkın hem de aşksızlığın mekânıdır. Bu sebeple yeniden doğmak için sevmek gerekir. Çünkü Karakoç’a göre sevmek, yeniden doğumdur. Bu bağlamda onun çoğu şiirinde kadın imgesini sembolleştirdiği Leyla da sevmenin hem nesnesi hem de öznesidir. Bir başka deyişle Leyla seven ve sevilendir. Ancak büsbütün soyut bir tasavvur da değildir. Canlı, yaşayan biri olarak tasavvur edilir. Bütün hayatı anlamlandıran aşk, Karakoç’un şiirlerinde tıpkı gül gibi sembolleşmiştir. Daha ötede Karakoç’ta aşkın öznesi Allah’tır. Bütün şiirlerde söylediğim sensin/ Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin/ Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs’ın/ Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin/ Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için/ Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini/ Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini/ Ey gönüllerin en yumuşağı en derini/ Sevgili/ En sevgili/ Ey sevgili/ Uzatma dünya sürgünümü benim (İlk) Sezai Karakoç’ta kadın imgesi denince ilk akla gelen isimlerinden biri olan Leyla (ya da Lili) zamana umutla bakan şairin hemen yanı başındadır. Kadında var olan sonsuz gülümseme ve toparlanma ruhu, şairin insanlığa dair görüşleriyle paralellikler arz eder. “Monna Rosa” adlı şiiri aşk şiirleri içinde çok farklı bir yerde durur: Açma pencereni perdeleri çek/ Monna Rosa seni görmemeliyim/ Bir bakışın ölmem için yetecek/ Anla Monna Rosa, ben bir deliyim/ Açma pencereni perdeleri çek... (Monna Rosa)