İnsanlar nedense ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar.
Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.
Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade*, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet* olmadığı muhakkaktı. Böyle insanları gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız:
- Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?
Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları*** bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç alemleri olacağını aklımıza getirmeyiz.
* bayağı
** yön
***zihin
- Söyleyiniz bakayım, nasıl bir kız istersiniz?
- Nasıl olursa olsun, asıl gerekli olan onun halidir.
O zaman Suad yeniden sordu, ayrıntı istiyordu; öylesine ki,
sonunda "Sizin gibi olsun!" demek zorunda kaldığı zaman Necib,
kendisi de sebebini bilmeyerek kızarmıştı.
Suad'ın her zaman dingin olan yüzü hafifçe kızararak sustu, sonra
başını kaldırıp,
- Teşekkür ederim. Fakat iltifatı başka bir
zamana saklayınız...
O zaman asıl güç şeyin söylenmiş olduğuna sevindi; evlenmekten
çekinmesinin sebebinin onun gibi bir kadına rastlamamak korkusu
olduğunu anlattı; o söyledikçe Suad'daki utangaçlık kayboluyordu,
"Çok!" diyordu.
- Çok, siz görmemişsiniz... Tabii göremezsiniz. Teveccühünüzü israf ediyorsunuz; neler var, neler!