Beni en çok işin içinden çıkamadığım denklemler bunaltıyordu: a=b'ye ve b=c'ye, o halde a=c'ye. Tanıma göre a, b'den farklıydı; öyleyse bırakın c'yi bir yana, b'ye nasıl olup da eşit olabiliyordu? Eşitlik söz konusu olduğunda hep a=a'ya deniyordu. Bunu anlıyordum ama, a=b bence büyük bir yalan ya da bir üçkağıttı.
Ürkütücüydü bu. İçine gömülü olduğum çocukluk dünyamsa ölümsüzdü. Oysa beni ondan ayırmışlardı ve bu nedenle, durmamacasına ilerleyen ve giderek beni uzaklara sürükleyen biz zamanın içine yuvarlanmıştım.
Sonuçta dışsal olayların tümü silikleşti.Belki de zaten "dış" olaylar o kadar da önemli değildi ya da içsel gelişmemin aşamalarıyla örtüştükleri oranda önemliydiler.
Artık bu dünyada benim için yalnız sen varsın, bir tek sen; benimle ilgili hiçbir şey bilmeyen, kendi mutluluğundan başka hiçbir şey ve hiç kimseyle ilgilenmeyen, her şeyi ve herkesi alaya alan sen!