"Louis-Ferdinand Céline'in kaleme aldığı, modern edebiyatın en etkileyici eserlerinden biri olarak kabul edilir. Bu roman, birinci dünya savaşı sırasında yaşananları, savaşın insan ruhu üzerindeki yıkıcı etkilerini ve toplumsal çürümeyi keskin ve acımasız bir dille anlatır.
Roman, ana karakteri Ferdinand Bardamu'nun gözünden dünyayı keşfetmesini izler. Bardamu, savaş alanlarından Afrika'nın koloni topraklarına, Amerika'nın büyük şehirlerinden Fransa'nın kenar mahallelerine uzanan bir yolculuğa çıkar. Céline, bu yolculuğu, insanın karanlık yanlarını ve çelişkilerini gözler önüne sermek için bir araç olarak kullanır.
Céline'in yazım tarzı, oldukça özgün ve sarsıcıdır. Dilin sınırlarını zorlayan bir anlatımla, okuru hem rahatsız eder hem de düşündürür. Romanın dili, argo ve yer yer küfürlü bir üsluba sahiptir, bu da Céline'in tabu olarak görülen konuları ele alış biçimini yansıtır.
"Gecenin Sonuna Yolculuk", bireyin içsel çatışmalarını ve toplumun yozlaşmasını detaylı bir şekilde ele alırken, aynı zamanda varoluşsal sorgulamaları da beraberinde getirir. Céline, okuru sarsan ve zaman zaman umutsuzluğa sürükleyen bir atmosfer yaratmayı başarır. Eser, savaşın insan üzerindeki travmatik etkilerini ve hayatın anlamı üzerine derinlemesine bir bakış sunar.
Kısacası, "Gecenin Sonuna Yolculuk", hem edebi bir başyapıt hem de insan doğasının karanlık yönlerine dair cesur bir keşiftir. Céline'in bu eseri, onun edebiyat dünyasındaki tartışmalı figür olmasına rağmen, edebi anlamda büyük bir değer taşır ve okuyuculara unutulmaz bir deneyim sunar.
“Mutsuz olduklarını söyleyen insanlara öyle hemencecik inanmayın. Hele önce bir sorun bakalım halâ uyuyabiliyorlar mı ? Yanıt evetse, her şey yolunda demektir. Bu da yeterlidir.”
Safevi şahı ile Osmanlılar arasındaki ezeli rekabet, Kanuni'yi hayatı boyunca Doğu ve Batı'daki topraklarında savaşmaya itti: İranlılar imparatorluğun sınırları için büyük bir tehlike arz ediyorlardı. Sultan pek çok defa batıdaki teşebbüslerini doğuda baş gösteren ayaklanmalar ve doğrudan açılan savaşlar yüzünden ertelemek zorunda kalmıştı. Hepsinin başrolünde İran şahı vardı. Doğudaki durumu sağlama almadan batıya yönelemiyor, barış sağlanmadan ya da savaş kesin bir zaferle mühürlenmeden diğer sınıra doğru ilerleyemiyordu. Ferdinand'ın Kanuni'ye gönderdiği elçisi Ogier Busbecq'in içinde bulunduğu durum da konuya ilişkin bir örnek teşkil ediyordu. Eğer Ferdinand Safevilerle bir anlaşmaya girecek olursa, Osmanlılarla yapacakları ateşkes çok kısa süreli olacaktı. Bir kardinalin Şarlken'e söylediği gibi, İran faktörü Avrupa'nın cankurtaranı olmuştu. Kardinal, eğer Tanrı İran Şahı Tahmasb gibi bir düşman göndermeseydi, Avrupa ve Hıristiyanlık âleminin mahvolacağını söylüyordu.
Bir yetişkinin çekip gitmesine asla fazla üzülmeyiz, yeryüzünden bir gıcık yaratık daha eksildi diye düşünürüz, oysa bir çocuk için asla o kadar emin olamazsınız.
Deli dediğiniz kişi, alt tarafı, bir insanın sıradan düşüncelerinden ibarettir, ama bunların bir kafanın içine sıkı sıkı hapsedilmiş hali. Dünya o kafanın içine girip çıkamaz, bu da ona yeter.
Floransalı Mediciler Türklerle ilgili eser toplayan ilk aile olur. Medici ailesinden Floransa GrandüküII. Ferdinand'ın başında sarıkla Türk giysileriyle poz veren tablosuydu.