1.
Büyük bir Türk şairi, milletimizin tarihindeki en mühim vasfını "Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı" misrâında hulâsa eder.
Gerçekten milletimiz, Anadolu ve Balkanlar Türkiyesi'ne bir "ordu-millet" hâlinde gelmiş; coğrafyanın bu en güzel vatanındaki medeniyetini, bir "ordu-millet" şahlanışı, çalışkanlığı, yaratıcılığı ve disiplini içinde kurmuştur. Islâm dünyasında asırlarca çalkalanmış bir Peygamber sözü de, bizim bu faziletimizi beyan eder. Yaygın bir rivâyete göre, Hazret-i Muhammed (sav), Hakkın kelâmina tercüman olarak,
“Bir ordum var ki, adını Türk koydum” demiştir.
Bu hadis, Tanrı'nın, yeryüzündeki bütün faziletlere, bütün huzur ve emniyetlerle gerçek adâlete Türk milletini, yâni Türk ordusunu sebep ve vâsıta yarattığı mânâsındadır. Bu hadis, eğer doğru ise, mânâsı budur. Eğer Hak'kın kelâmını değil de halkın îmânını ifade ediyorsa, mânâsı ve mahiyeti değişmez. O zaman da başka milletlerin, Türkleri hangi vazifede gördüklerini ve Türk ordusuna nasıl inanıp güvendiklerini isbât eder.
Bizim birinci vasfımız budur: Yeryüzüne huzuru, emniyeti, îmân nûrunu, insanlık şefkat ve adaletini, hem de ordu vâsitasıyla yaymak; târihin her devrinde bağrından böyle kuvvetler çı-karır bir ordu-millet olmak...
Çünkü bu ordu, Fâtih Sultan Mehmed'in ordusu gibi, bir gazîler ve fâtihler ordusu olduğu halde, fethettiği ülkelere zulüm ve ölüm yerine, şefkat ve adalet götürmesiyle tanınmış, tek dünya ordusudur.