Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

yiğit can kaş

Ülkenin yarısı Aziz Stefan'ındı,öteki yarısı da 120 derebeyi senyörün ve Katolik Kilisesi'nin mülküydü.Katolik Alman rahipleri,öteki dünyada bütün zenginliklere sahip olabilmek için ,bu dünyada acı çekmek ve dua etmek gerektiğini ve öteki dünya nimetlerinin bu zahmetlere değer olduğunu bize anlatma işini üzerlerine aldılar,beylerimizde onları destekliyorlar,seviyorlardı.
Reklam
Yoldaşlar,bolşeviklerin zorunluluğunu sürekli olarak ortaya koyduğu işçilerin ve köylülerin devrimi gerçekleşti. Bu işçi ve köylü devrimi ne anlama geliyor ?Her şeyden önce bu devrim,burjuvazinin en küçük bir katılımı olmaksızın,kendi öz iktidarımız olan bir Sovyetler hükümetinin kurulacağı anlamına geliyor.İktidarı ,ezilen yığınların kendileri kuracak .Eski devlet aygıtı kökünden yıkılacak ve Sovyetler örgütlerinin kişiliğinde yeni bir yönetim aygıtı kurulacak.
Sosyalistleri gerçekçi olmamakla eleştirenlere soruyorum,mesela şu mu gerçekçi,halka ait olan,devletin halk adına yönettiği elektriği alıyorsunuz bir patrona veriyorsunuz sonra o patron aracılığıyla halka götürüyorsunuz ve o patron buradan para kazanıyor.Su için,eğitim,sağlık için aynı şey geçerli.Hatta açık şey artık internetinde kamusal bir hizmet olduğunu düşünüyorum.İletişim insanlar arasında zorunlu bir ihtiyaç.
Sayfa 150Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Mesela yoksullar açısından,işçiler açısından,köylüler açısından ya da gençler açısından bakalım...Kapitalist toplumlarda insanın parası yoksa her şeyi yapabilme özgürlüğüne sahip mi ? Asla değiller.Milyonda bir, milyarda bir bir olasılıkla yapabileceğiniz ve yapabilme olanağı bulabileceğiniz şeylerin size sunuluyor olması bence özgürlük olarak tarif edilemez. Dolayısıyla bizim özgürlük anlayışımız kapitalizmin sınırları içerisinde sığmayan ,daha geniş bir özgürlük anlayışı ve ancak eşitlikle tamamlandığında karşılığını bulabiliyor.Dolayısıyla ben eşitlikçi ve özgürlükçü olduğumu söyleyebilirim.İkisinin karşı karşıya getirmesinde bir manipülasyon olduğunu söylemem lazım.
Sayfa 142Kitabı okudu
Burada,maddi zenginlikler gibi manevi değerler de hep onların inhisarı altına girmiş bulunuyordu.İyilik,doğruluk ,güzellik namına ne varsa onlarındı ve onlardan başkasının olamazdı.Hâlbuki benim o zamana kadar okuduğum ve inandığım kitaplar bunun aksini söylüyordu.Bütün insanlık adına konuşuyor,insan haklarını savunuyordu.Benim okuduğum kitaplara göre, milletler birtakım sınıflara ayrılamazdı.Fertler arasında mevcut olan eşitliğin milletler arasında da mevcut olması gerekirdi.Hele şu millete topyekûn iyi, bu millete baştan başa kötü demek,birini aşağıda görüp öbürünü yüksekte tutmak ne hümanist kültüre ,ne ilmî düşünce metotlarına uyabilirdi.Şu halde...Evet şu halde ya bu kitaplar yalan söylemişti ,yahut da,bu cemiyet ,bu medeniyet o kitapların medeniyeti,cemiyeti değildi.
Sayfa 338Kitabı okudu
Reklam
Tablo bir an önce tamamlansın diye diğer bölmeye geçiyorum.İkinci bölmede,yani muhalefet dinamiğinde görülen ise şu : Türkiye'de işçi sınıfı ,dönemsel kimi eylemlilikler ve patlamalar dışında ,Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde toplumsal muhalefet hareketinin öncüsü olmamıştır.İşçi sınıfının,1960'larla birlikte ,toplumsal muhalefetin çok önemli bir bileşeni konumuna geldiği açıktır.Ancak,bu önem,hatta nicel ağırlık bile,sınıf hareketini genel muhalefet hareketinin omurgası konumuna getirmemiştir.
Sayfa 281Kitabı okudu
Bugüne dek hiçbir devrimci pratik,Marksist kuramın bütünlüğünü aşan bir radikalizm taşımamıştır ve böyle bir aşma bundan sonra da mümkün olmayacaktır.Örneğin,Marx'ın 1859 Önsöz'ündeki aşırı determinist vurgularının ya da Engels'in Fransa'da Sınıf Mücadeleleri'ne 1895 tarihinde yazdığı Önsöz'deki kimi belirlemelerinin,daha sonraki pratiğin "sağında" kaldığı söylenebilir.Ama bunlar Marksizmin kuramsal bütünlüğünü ve özünü eksiksiz yansıtan vurgu ve değinmeler değildir.Bu nedenle Leninizm ve 1917 Devrimi ,bir bütün olarak Marksizmin radikalleştirilmesi değildir.Dünyada, en başta yabancılaşma ,devlet ve sınıf mücadelesi kuramları ile komünizm vizyonunu sağda bırakacak bir pratik ortaya çıkmadığı sürece ,Marksizmin radikalleştirilmesinden ya da daha radikal bir başka öğreti tarafından aşılmasından söz etmek büsbütün anlamsız olacaktır.
Sayfa 146Kitabı okudu
En sevdiğim kitaplardan biri olan,Nazım'ın Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim'inde bir sahne var."Hapishanelerde gerekirse ömrüm boyunca yatabilirim..."diye başlayıp devam eden uzun bir iç hesaplaşma yapar.Çok iyidir o bölüm .Benim için gerçekten o biçimdeydi,örgütlü bir devrimci olmak.Artık uğruna tereddütsüz ölünecek bir davanız var.Daha doğrusu örgütlü olmak artık daha büyük bir iç huzurla gerektiğinde ölebilmek ,bu davayı sürdürebilecek bir "Partim var " demekti.Artık partin var,yoldaşların var ve ölüm bile sana kaybettiremeyecek duygusunu yaşıyorsun.Bu çok kritik ve gerçekten bütün benliğimi,bütün varlığımı partili mücadeleye vermemi sağlayan bir iç huzurum oldu.
Sayfa 126Kitabı okudu
1914-1918 savaşında sırf bu yüzden on milyonlarca insan öldürülmüş ya da sakat bırakılmıştır.Bu hakikat bütün ülkelerin emekçileri arasında karşı konmaz bir güç ve hızla yayılıyor,çünkü her şey bir tarafa, savaş her yerde eşi görülmedik bir yıkıma yol açmıştır ve her yerde,"muzaffer"ülkelerde bile savaş borçlarının faizlerini ödeme vakti gelmiştir.Nedir bu faiz? Kapitalistler arasında kâr paylaşımı sorununu çözüme bağlamak adına on milyonlarca işçi ve köylüye birbirleri öldürme ve sakat bırakma iznini tanıma nezaketi gösteren milyoner beyefendilere ödenen milyarlık haraçtır.
Maden emekçilerinin "öyle mi alay komutanı"seslenişi sokaktaki fiili bir direnişin sonucu olarak ortaya çıktığı için toplumsal hafızaya kazındı.
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Tabii ki herkesin pek çok kimliği var; ben de bir futbol takımının taraftarıyım,Boşnak bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim.Kimi doğuştan kazanılan,kimini sonradan edindiğimiz pek çok kimliğe sahibiz. Fakat birleştirici olan ne ? Türk olmak mı ? Müslüman olmak mı ? Bunların hepsi ,bizi anlamsız bir ikiliğe sürükleyerek karşıtını da var edebiliyor.Fakat işçi-emekçi kimliği en geniş kesimleri birleştirme özelliğine sahip. Bir grevi düşünün.O grevi kazanabilmek için fabrikadaki tüm işçilerin kenetlenmesi gerekir.Dolayısıyla fabrika dışında bizi bölen kimlikler anlamsızlaşır,kimse mezhebiyle,memleketiyle ayrışmaz,birbirimize sırtımızı yaslar ve patronlara,onların uşaklarına,grev kırıcılara karşı yoldaşça mücadele ederiz.
Sayfa 104Kitabı okudu
Deprem oluyor,yurttaşlarımızı kaybediyoruz,"Şimdi konumuz siyaset değil"diyorlar.Koronavirüs salgını tüm yoksulları kırıp geçiriyor,"Bu mesele üzerinden siyaset yapmayalım"diyorlar.Oysa depreme karşı önlem alınması için toplanan vergiler,bu vergilerin kimden toplandığı,oluşan bütçenin nereye harcandığı tam da siyasetin konusu.Virüs,evet,insanları siyasi görüşüne göre hasta etmiyor ancak siyasi karar ve uygulamalar,pandemide halkın hangi kesimlerinin sağlık ve ekonomi açısından korunacağını belirliyor.
Her geçen gün kadın hareketi daha etkin bir güç olarak gündem belirliyor.Kadınlar,son yıllarda iktidara kök söktüren,hep daha fazlasını talep eden ve bunu da kazanan en önemli toplumsal güç.Özellikle son yıllarda Türkiye'de kadınlar gerçek bir "ana muhalefet gücü" rolü üstlenmiş durumdalar.İktidarın tüm karşı hamlelerine,kendileri üzerindeki baskıyı artıracak tüm girişimlerine rağmen hiç teslim olmadılar.Örneğin AKP'nin kadınlara yönelik en büyük saldırılarından biri olan İstanbul Sözleşmesi'ni iptal etme yönündeki girişimlerine karşı kadın hareketi bir milim bile geri çekilmedi.Savundukları her başlıkta sağlam ve kararlılar.
Bundan 50-60 yıl önce,tüm sağlık hizmetlerinin alınıp satılan birer metaya dönüştürülmesi akla gelebilecek bir şey değildi.Paralı eğitim ,paralı sağlık ayıplanırdı.Kimsenin,kamusal işletmelerin,onlar eliyle verilen hizmetlerin satılmasını savunması mümkün değildi.SSCB'nin çözülmesi sonrasında özelleştirme adı altında kamusal olana karşı başlatılan büyük saldırı,yoğunlaşarak devam ediyor.
Kapitalizmin normali köleliktir,fazlası değil.Kölelikten bir gram bile fazla olan herşey,işçi sınıfının örgütlü mücadeleleriyle kazanılmıştır.Biz ne kadar örgütlüysek,ne kadar mücadele edersek,sermaye sınıfı o ölçüde geri adım atmak zorunda kalır.
Bir oturumda söylemiştim:Ülke tarihinden komünistleri çıkarırsanız geriye ne sanat kalır ne edebiyat,ne sinema kalır ne müzik ne de bale.
Reklam
Yoldaşlar!Çalışma komiserleri!Fabrikalardaki bütün toplantılarınızdan,işçi heyetleriyle konuşmalarınızdan durumu açıklamak için yararlanın.Elinize geçen her fırsattan yararlanın ki işçiler iki seçenekle karşı karşıya olduğumuzu bilsinler:ya yok oluş ya da özdisiplin,örgütlülük ve kendimizi savunma imkanı.Eğer siyasal bilinçli işçiler bütün yoksullara önderlik ederek küçük burjuvazinin her yerde şiddetlendirdiği ve bizim bastırmak zorunda olduğumuz kaosa ve dağınıklığa karşı seferberlik ilan etmezlerse ,Kornilovların geri dönmesi tehlikesiyle karşı karşıya olduğunuzu ve Kornilovların günde bir dilim tayın uygulamasıyla birlikte geleceğini bilsinler.Sorun her siyasal bilinçli işçinin yalnızca kendi fabrikasında efendi olduğunu da hissetmesi ,kendi sorumluluğunu bilmesi sorunudur.Siyasal bilinçli işçiler kendi sınıflarını temsil ettiklerini bilmek zorundalar.Siyasal bilinçli işçiler sosyalizm temel görevinin ne olduğunu anladıkları gün zafer bizim olacaktır.İşte o zaman gerekli güçlere kavuşacağız ve savaşabileceğiz.
"Demokratik ' Avrupa'da henüz kadınlara oy hakkı verilip verilmemesi gerektiği bile tartışma konusu olmasına karşın,Bolşevikler kadınlara oy hakkı tanımakla kalmamış,diğer alanlarda da kadın-erkek eşitsizliğinin nesnel zeminini kaldıracak adımlar atmışlardı.
Lenin, emperyalist aşamada, bütün eylemleri sadece parlamenter çalışma ve propagandadan ibaret olan işçi sınıfı partilerinin yeterli olmadığını ileri sürdü. Kapitalizmin sonu yaklaşmaktaydı, dolayısıyla yeni tipte bir partiye ihtiyaç vardı. Parlamenter mücadeleyi fabrikalardaki, sokaklardaki mücadeleyle birleştirebilecek, işçi sınıfını kapitalizmi sona erdirme mücadelesine yönetebilecek ve sosyalizmi gerçekleştirebilecek bir partiye ...
Sayfa 107Kitabı okudu
Kapitalist bir ülke, geri kalmış bir ülkeyi kapitalizmi genişletmek, finans kapital grubu için yeni ve çok karlı yatırım alanları sağlamak, yeni pazarlar açmak ve ucuz hammadde kaynaklarıyla ucuz iş gücünü ele geçirmek amacıyla işgal eder. Sosyalist toplumlar birbirlerine karşı savaş açmayacaklardır. Çünkü insanın insanı sömürmesini reddeden sosyalizm, bu gibi savaşlardan hiçbir şey elde edemez.
Emekçilerin sosyalizmi kurmaya başlamasıyla birlikte toplumun üyelerinin hayat görüşlerinde, davranışlarında, değer yargılarında da değişmeler başlar. Kapitalist düzende hiç değişmeyecek gibi görünen engellerin hepsi zamanla ortadan kaldırılır. Ailelerin geliri ve toplumdaki yerleri ne olursa olsun, bütün çocuklara aynı eğitim ve gelişme imkanları sağlanır. "Kast" farkları silinir. Çocuklar zihinleri kadar ellerini de kullanmasını öğrenirler. Zihin ve el emeklerinin bu eşitlenmesi süreci, bütün halk kitlelerine yayılır. Herkes bir "aydın" olur, ayrıca aydınlar artık kendilerini el emeğinden ayırmaz, el emeğinin üstünde görmezler. Kadınlara her bakımdan eşitlik sağlanır, kadınlar toplumsal hayatın her bölümünde yer alırlar. Yine kadınların da çalışahilmesi için gerekli tedbirler alınır. Annelerin daha özgür olabilmeleri için, fabrikalarda, blok halindeki konutlarda çocuk yuvaları (kreş) kurulur. Kamu mutfakları, çamaşırhaneleri ve lokantalarıyla kadınların ev işleri azaltılır. Kadınlar çalışmaya zorlanmazlar fakat çalışabilmeleri için gerekli kolaylıklar sağlanır. Ayrıca etnik gruplar arasındaki engeller ortadan kaldırılır. Sosyalist toplumda "tabi bir ırk" olamaz. Rengi yada milliyeti yüzünden kimseye aşağı veya üstün insan muamelesi yapılamaz. Bütün ulusal topluluklar ekonomik kaynaklarıyla birlikte kendi sanat geleneklerini de geliştirmeleri için teşvik edilirler
Komünistler, görüşlerini ve amaçlarını gizlemeye tenezzül etmez. Hedeflerine ancak şimdiye kadarki tüm toplum düzeninin zorla yıkılması yoluyla ulaşılabileceğini açıkça ilan ederler.
Reklam
Bu bölünme sonunda şu gerçek ortaya çıktı: Kendilerini savunmaktan aciz geri kalmış ülkelerin imparatorluklara eklenmesi, eskisi kadar kolay olamayacaktı. Çünkü en zengin kapitalist ülkelerdeki finans kapital grupları, ellerindeki bölgeleri, birbirlerine zarar vermeksizin genişIetebilme imkanlarından yoksun kalıyorlardı artık. Diğer bir deyişle, genişleyebilmek ve dünyayı yeniden bölüşebilmek için, kapitalist ülkeler arasında büyük savaşların olması gerekiyordu. Ancak bu savaşlardan galip çıkan kapitalist ülkeler, diğer kapitalist ülkelerin zararına genişleyebilirlerdi.
Günde on altı saat çalışan bir işçiden yoğun üretim beklenemez. Buna karşılık, işçi de kendi durumunu daha iyiye götürmek üzere daha yüksek ücret talep eder, günlük çalışma süresinin ve emek yoğunluğunun düşürülmesi için mücadelede bulunur. İşte bu nedenler yüzünden, kapitalistlerle işçiler arasındaki mücadele, kapitalist üretim düzeni var olduğu sürece devam eder. Bu, önceleri bir ya da birkaç işçinin belirli bir işverene karşı açtıkları mücadele biçiminde belirir. Fakat zamanla mücadele genişler, güçlenir. .. Bir yanda işçi sendikaları, öte yanda işverenlerin örgütleriyle mücadele sınıflar arası bir mücadele halini alır. Sonunda işçiler kendi siyasi örgütlerini kurarlar, böylelikle sınıfın bütün kesimlerini ve diğer halk kitlelerini de kapitalizme karşı, kapitalistlere karşı örgütleyip bilinçlendirirler. En ileri aşamasında bu sınıf kavgası, bir toplumsal devrim halini alır. Kapitalist sınıfın egemenliğine son verilir ve işçilerin başka bir sınıf yararına sömürülmedikleri yeni bir düzen kurulur.
"Sermaye olmadan çalışamayacağımızı söylemek,tırpan olmaksızın ot biçemeyeceğimizi söylemek kadar doğrudur.Oysa,kapitalist olmadan çalışamayacağımızı söylemek ,bütün tırpanlar tek bir adama ait olmadan ot biçemeyeceğimizi söylemek kadar saçmadır.Bunun da ötesinde,bütün tırpanlar tek bir kişiye ait olmadan ve bu adam ,ürünün üçte birini ,tırpanlarını ödünç verdiği için almadan ,ot biçemeyeceğimizi söylemek kadar saçmadır".