Onu üzen şey yalnızlık değildi; diğer martılar uçmanın keyfine varamamış, uçmalarıyla gurur duyamamışlardı. Gözlerini azıcık aralayıp ileriye bakmayı reddetmişlerdi.
Uçmak bir martının en doğal hakkı, özgürlük onun doğasında var ve bu özgürlüğü engelleyecek ne varsa; gelenekler, batıl inançlar ya da herhangi bir şekildeki sınırlamalar, tümü bir kenara bırakılmalıdır
Diğer dünyayı bir öncesinde öğrendiklerimizle kurarız. Fakat hiçbir şey öğrenilmemişse, sonraki yaşam öncesinin aynısı olacaktır; aynı sınırlar ve kazanmak için yüklenilen aynı sıkıntılar...
Hayata dair bir şeyler katabilecek kitaplardan biri, özellikle sınırlarını aşma, hayallerinin peşinden gitme, kendini gerçekleştirme gibi temaları çokça işlemiş. Kitap kişisel gelişim kitabı olarak daha ziyade takdim ediliyor. Son bölümde sosyolojik değerlendirme olarak sunulmuş; bir şeyin nasıl kutsallaştırıldığı, kutsallaştırıldıkça nasıl değersizleştirildiği ele alıyor. Dinler tarihi olarak da ilginç bir özet olmuş. Her yaşa uygun, kısa ve öz, derin bir kitap. Hayal gücü geniş olan herkesin içinde kendini bulacağı bir hikayesi var.
Keşke daha önce okusaydım dediğim bir kitaptı. Martı Jonathan Livingston sayesinde martıları sevmeye başladım. Bu öykü bir martının hayatı üzerinden o kadar bizim hayatımız ki...