Her çocuk bir devrimcidir. Yaratılışın yasaları onunla tazelenir ve olgun insanların onlara karşı yükselttiği ahlak, önyargılar, hesaplar, pis çıkarlar gibi engelleri ayaklar altına alır. Çocuk, dünyanın başlangıcı ve sonudur; hayatı yalnız o anlar, çünkü hayata ayak uydurur; devrimler ancak çocukluğun saflığıyla yapıldığı zaman daha iyi günlerin geleceğine inanacağım. Çocuktan çıktı mı insan canavar kesilir. İkiyüzlülükle başka bir kalıba girerek hayatı inkar eder.
Çoğumuz, sızdıran bir kabı dolduracak kadar sevgi talep eder dururuz. Dışsal bir kaynaktan her sevgi alıyormuş gibi göründüğümüzde, özellikle de başka bir insandan, sevginin kendi dışımızda bulunabileceği inancı daha da güçlenir. Bu yüzden sevgi ya da onay alma hissinin doğasına bir “sızıntı” vardır. Yaygın sızıntılar, sevgiyi kaybetme korkusunu, sevgisine ihtiyaç duyduğumuzu hissettiğimiz kişilere gücenmeyi ya da kızmayı ve doğamız gereği zaten olduğumuz sevgiyi görmemek gibi basit bir eylemi içeriyor.
Bir çocuğun yaşamının ilk iki yılında, çevredeki herkes onu yürümeye ve konuşmaya teşvik eder ve sonraki on sekiz yıl boyunca da herkes onu oturtmaya ve susturmaya çalışır.