Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İdiller Gazeli
gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak sen bir şehir olmalısın ya da nar belki granada, belki eylül, belki kırmızı gövden ruhunun yaz gecesi mi ne çok idil, çok deniz, çok rüzigar çocukluğun tutmuş ta yine aşık olmuşsun sanki bana, sanki ah, sanki olur a aşk bile dolduramaz bazı aşıkların yerini diye övgü, diye sana, diye haziran heves uykudaysa ruh çıplak gezer gazel bundan, keder bundan, sır bundan gözlerin şehirden yeni ayrılmış gibi dolu, gibi ürkek, gibi, konuşkan hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan
Ona göre ben bir balıktım, dünyaya sığmıyordum, suyun Ceyhun'a sığmadığı gibi. İnci, denizlerden fazladır; dağ, çölden çoktur. Cinlerin padişahı hiçbir şişeye sığmaz. Nedensizlik bir nedene sığmaz. (Dîvan-ı Kebir, gazel 2650)
Sayfa 84
Reklam
Hepimize, haksızlık edilmişçesine dokunan bir şey vardır: Kısa ya da uzun sürede öldürücü olacak bir hastalıktan ötürü te­davi görmekte bulunan bir bildiğimizin hiç hesapta olmayan, far­kına varılmamış, beklenmedik bambaşka bir nedenden ötürü ölü­ vermesi gibi... Nedir yadırgadığımız?
Ya­şamın bir simgesi oluverdi bir gün gözümde. Onu anlatmağa gi­rişmişken bambaşka gibi görünen birtakım şeyler anlatmağa kal­kışım bundan mıdır?
Birden, başkalarının bakışının önemi­ni anlarsınız. Sizin gibi bakmayanların bakışını sezersiniz kendi bakışınızda ... Dışarıdan içeriye bir şeyler sızıvermiştir ...
"En büyük beceriksizliğimiz," diyor Frauvon Schimmhoff , "bir başkasının da kendini -tıpkı bizim gibi- dünyanın orta ye­ri olarak gördüğünü, yaşayamamamız, içten anlayamamamız ... " Yani beklentilerimizin, durmadan, başkalarının beklentile­riyle sınırlanacağını anlayamamamız ...
Reklam
"Sıra-mevsim bilmeyenlerden bir şeyler öğrenmeyelim mi arada bir? Peki, peki, tamam, kitabıma dalıyorum. Balıklama. Sen, okur gibi görünmekten de vazgeçmiş gibiydin; ondan ötürü. Sahi, nerelerdesin?"
Denize, anasına döner gibi döner gelirken, bildiği bir kuca­ğın sevecenliğini bir daha bulmağa hazırlanırken, öteden beri ta­nıdığı bir bağışlayıcılığa, arındıncılığa doğru yola çıkarken, in­san, yanına bir şey daha alıyor: Bilmediği ama hep aradığı, ara­mış durmuş olduğu bir şeyi (bir şeyleri) bulmanın umudunu ... Anlamsız kılınacak, kılınmağa hazır bir mutluluğu belki ... Hak etmek için kimsenin pek bir şey yapmayacağı, yapmamış olaca­ğı, piyangodan çıkar gibi gelip onu (başkasını değil, onu) bulacak bir mutluluğu ... Yarabbim, bu kadar mı yalnızız, bu kadar mı dü­şüyoruz?
gözlerdi, usulca sönüp giden Bir ışık gibi karanlıkta
Biz, daha İran’da Hafız gazel söylemeden, Britanya’da Shakespeare zuhur etmeden önce “Tengri azze ve celle” diyorduk; sen kim oluyorsun da ben tanrı dediğimde cana kıymışım, yoksul kanı içmişim, çocuk eti yemişim, kadın öldürmüşüm, halkı soymuşum gibi yüzünü ekşitiyorsun?!
Sayfa 146Kitabı okudu
Reklam
Anılar , belli bir okuyuşun sağlayabile­ceği anlamları taşır ancak. Anahtarı ya­zılmadıkça birtakım benekler olarak kalan notalar gibi.
"Başka kişiler olmak, ya da, ne isek o olmamak gibi iki ana seçenek var ... " "Gerçekten çok başka şeyler mi bunlar? Sanırım herkes, is­tese de istemese de, kimliğiyle uğraşıyor burada."
Resmin karşısında durmak, artık yadırgatıcı. Baktığımın içinde geziyorum. Ne resim bir şey anlatıyor, ne onu yapan el. Ara ara o ele uyar gibi olsam da onun aradan çekilmesini bekliyorum.
İnsanın sanat adına yaptığı, başkalarına seslenmek adına yaptığı, bu dünyada kabul gören tek şey gibi görünüyor artık. Ama gerçekte gördüğümüz bunun da sureti midir?
Duvarları aşıp kaçmak vardır. Duvarları aşıp giril­mez yerlere girmek olduğu gibi. Duvaryaran masal­ları bu izleklerle ilişkilidir.
1.039 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.