Monna Rosa
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var.
Yağmur iri iri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli
Nefret
Aynada yansıyan yüzüm soğuk bir bakış,
Kendime olan öfke, içimi sarar kara bulut.
Nefretin kölesi olmuş duygularım,
Kaybolmuş bir labirent, içinde yitik bir kutup yıldızı.
Gizlediğim gözyaşları geceye karışır,
Kendi huzursuzluğumla dans ederim.
Karanlık düşünceler, içimde bir zindan,
Nefretin terk etmediği yalnız bir şehir.
Kendime sorular, yanıtsız kalan dualar,
Kendi içimde kaybolan bir yabancı.
Gölgeler arasında yürüyen bu beden,
Kendine düşman, nefretin hükmü altında.
gitme o güzel geceye tatlılıkla
ihtiyarlık yanmalı ve saçmalamalı gün kapandığında;
öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında.
akıllı adamlar, bilmelerine rağmen karanlık uygundur sonlarında,
sözleri şimşek çaktırmamış olduğu için onlar
gitmezler o güzel geceye tatlılıkla.
iyi insanlar, son defa ellerini sallarlar, bağırarak ne kadar parlak
dans edebileceğini güçsüz eylemlerinin yeşil bir koyda,
öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölmesinin karşısında.
vahşi insanlar güneşi uçarken yakalamış olan,
ve öğrenen, çok geç, yas tuttuklarını ona yolunda,
gitmezler o güzel geceye tatlılıkla.
ağır hastalar, ölüme yakın, körleştiren görme gücüyle gören
kör gözlerin gök taşları gibi alevlendiğini ve şen olmasını,
öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölmesinin karşısında.
ve sen, benim babam, orada hüzünlü dorukta,
yalvarırım, lanet et, hayır dua et bana şimdi acımasız göz yaşlarınla.
gitme o güzel geceye tatlılıkla.
öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında.
dylan thomas
Seni birden hatırlarım akşamlar içinde
fevkalade tatlı bir sesin söylediği
şöyle kolay dokunaklı aydınlık ve temiz
gittikçe yakınlaşan bir melodi gibi
kalbim artık ürperen bir mandoline benzer
ne güzel şeydir seni hatırlamak
saçların örülmüş örülmüş olsun
ve beyaz ellerin geceye karşı çıplak
porselen tabakta yıkanmış kayısılar
yere düşmüş bir kitap bir şiir kitabı
içinde hürriyetten bahseden mısralar
insan bir düşünse ne çok şey bulabilir
hatırlamak gülmek ve ağlamak için
arzularımız nereye sürüklüyor bizi
neredeydik hangi rüzgara karıştık
ve şimdi ne tür manzaralar çekiyor
karanlık içinde açılmış gözlerimizi
saçların mutlaka örülmüş olmalı
mektepli bir kıza benzemelisin
aklında kimbilir kimden bir mısra
gözlerin nur gibi parlasın saadetten
Ve Tanrım şimdi sana yakın değilsek,
Neyi değiştiriyor üzüntümüz?
Neyi değiştirir ki üzüntümüz?
Nedâmetsiz erişilmez mi mutluluğa?
Ömür boyu aramaktan yorulmuş,
Kapını çalacağız soluk soluğa;
Senden bir ses gelecekse eğer,
Ne soracaksa sorsun melekler.
Bu gürültülü sessizlikten
Diğer yanda çektiğimiz yeter.
Eritilemeyecek olan
Tek bir söz aşka dair
Hayata uzun bir veda
Bir şiir dizesine
Beynimde çakan kıvılcıma
Tepemdeki gürültüye
Bir dağ yamacındaki kır çiçeğine
Eriyen maviliğe
Çocuk seslerine veda
Geceye, yıldızlara
Açık bir tren penceresinde
Şarkılar söylemeye
Okuduğum, okuyamadığım
Kitaplara şiirlere
Bir otel odasında yalnızlığa
Delice sevişmelere
Yakıcı ayrılıklara
Uzun, upuzun bir veda
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Çıkmıyor aklımdan gözleri
Bana sebat ver ya Rabbi.
Günışığı geceye nasıl sızıyorsa,gün nasıl her daim doğuyorsa ; öyle o'da aklımın ufkunda,her gün her vakitte daimi istikrarla koruyor kalbimdeki yerini.
Günü gecesi de yok, aklımda dolanır durur.
O dolandıkça kalbim sanki bir kuş olur,sonsuz mavi gökyüzünde kaygısız kanat vurur.
Fakat işte yetmiyor düşünmek,özlemek kanırtıyor insanı. Eksik kalmanın sancısı benzemiyor hiçbir şeye. Tasvir edilmese dört kitapta ayet ayet, şüphesiz derdim ki cennet işte bu nazlı güzelin kendisi ve cehennem o güzelin yokluğunda geçen her saniye,onsuz gidilen her yer onsuz içilen her damla su...
Ah , Allah'ım,söze başlarken de sana yalvardım sözü bitirirken de huzuruna kapanayım,sen ki canların canısın,huzurun kaynağısın,ruhların gıdasısın. Beni mahrum etme o şirin kulunun suretinden,elleri hiç eksilmesin ellerimden. Herkes söyler belki "ölmez kimse hasretten" fakat şu aciz kulun yaşarken ölüyor,onsuz kalırken.
Yüzbin defa tekrar edip duruyorum ,söylenmeye değer tek söz olan onun adını. Söz uzadı,gece güne yaklaştı,geceyle gündüzü birleştirdiğin gibi bizi de öyle kavuştur ya rabbim. Gece senin,gündüz senin,ben senin o senin ...
Ne yana dönsem siyah, sessiz, bitkin ve ırak
Kalbe dokunduğunda her akşamüstü ölüm
Kırıldı hüzne karşı taşıdığım son mızrak
Meçhul bir mimar yıktı içimin sarayını
Gözlerine bakınca geceye küstü ölüm
Göğümden aldı bahar güneşini, ayını
Bu sevda dayanılmaz bir ağıttır zülfünde
Rüzgârın her bûsesi içimde kurşun olur
Yıldız kayar, ay susar geceye güldüğünde
Dağda çiğdem solarken, çölde ceylan vurulur
Ne yana dönsem siyah, sessiz, bitkin ve ırak
Kalbe dokunduğunda her akşamüstü ölüm
Kırıldı hüzne karşı taşıdığım son mızrak
Meçhul bir mimar yıktı içimin sarayını
Gözlerine bakınca geceye küstü ölüm
Göğümden aldı bahar güneşini, ayını
Ey üzgün yalnızlığım, sineme bir baksana
Ne münzevi bir kaygı, ne de mahrem bir resim
Kaç zavallı dilenci elini açmış sana
Omuzlarımda mağrur bir devin ağırlığı
Aynaları arıyor yokluğunda adresim
Kim duyar bir fanusun içindeki çığlığı