Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Jân Agir

"Ne kadar sıkılgan ve ahmaksın! Vücudun uykuda, dükkânın uykuda, hayatının tamamı uykuda sanki. Ben neden seni uyandırmaya çalışarak kendimi yorayım ki? Sen ölü bir adamsın. Bu kadar sıkıcı bir hayat sürmeye devam edersen umutlarını nasıl gerçekleştireceksin? Bu asla olmayacak! Ne kadar uğraşırsan uğraş, hayatını zar zor kazanmaya devam edeceksin, o kadar."
Sayfa 39 - Kırmızıkedi Yayınları
Reklam
Ben geniş hayalli adamım. Herhangi bir dal parçasını, herhangi bir iskeleti kristallerde donatacak kadar zengin bir iç dünyam var. İstediğimi sevebilirim. Yalnız büyüyü bozmak güç. Size rastladığım zaman, yorgundum. Ve arıyordum. Beklenileni, ümit edilmeyeni. Sesiniz bir vaatti, bir müjde idi. Aşkın birinci safhası, merhabanızla başladı. İşte rüyalarımın kadını dedim. Orada ne arıyordunuz? Burası beni ilgilendirmiyordu. Orası yoktu artık. Başbaşa kaldığımız insansız bir vuslat yuvası idi her yer. İkinci gece, büsbütün benimdiniz. Sonra Antakya’dan kaçış. Saadetten, kaderden, sizden. Ve o kısa mülakat aylarımı zehreden bir azap oldu. Pafnüs ile Tais hikâyesi. Hazineyi bir canavar bekliyordu. Bir hatta iki canavar. Ve acaba hazine.. Aradan bir buçuk yıl geçti. Sizi unutamıyordum. Kristalizasyonun ikinci safhası Antakya’da başladı. Şüphe, kıskançlık, nefret, nihayet İstanbul. Benim için nesiniz? Her şey ve hiçbir şey. Belki çaldığım son kapı. Kristalizasyon devam ediyor. Hâlbuki vücudunuzu avucumun içi gibi biliyorum. Ne zaaflarınız, ne kuvvetleriniz meçhulüm. Benimsiniz. Benim oldunuz. Benim olacaksınız. Ama yine de okunmamış bir kitap gibisiniz. Yegânesiniz. Ve yegâneyim. Günlerim sizinle başlıyor ve sizinle bitiyor. Dal, bir tuzlaya değil, bir yangına düştü.
Sayfa 39 - İletişim Yayınları
Yalnızlık ellerin kahrını çekmekten bin kere daha güzel.
Sayfa 32

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dışarda yağmur çiseliyor. Yine şuh bir bahar sabahı. Kaçta kaçın benim? Kanımda, kafamda sen varsın. Sesin yetmiyor bana. Seni bütün olarak istiyorum, etinle, iskeletinle, rüyalarınla bütün. Ve yalnız benim olarak. Mazini kıskanıyorum. Halini kıskanıyorum. Kendini rahat hissetmen beni kudurtuyor. Anlarsan anla, ben anlayamıyorum. Acı duymaman için derimi yüzdürtürüm, ama ayrılığın seni üzmediğini, yaralamadığını düşünmek kanımı tepeme çıkartıyor. Üstelik buna imkân olmadığını da biliyorum. Biliyorum ki, benimsin, yalnız benim, ebediyen benim. Dudaklarım, dudaklarına, tenim tenine, ruhum ruhuna alevden harflerle damgasını vurmuştur. Bu damgayı ancak ölüm silebilir. Biliyorum ki mustaripsin. Ekim, kasım, aralık, ocak.. O zamana kadar yaşayacak mıyım? Vaham benim. Yine susuzum, eskisinden daha susuzum. Belki uzviyetin isyanı bu, korkunç bir isyan. Tepeden tırnağa öperek..
Sayfa 31 - İletişim Yayınları
Kuşkularından soyun, acılarını yen ve bekle. Ölelim, diyorsun. Yaşayamazsak ölelim. Kendini bırakma ümitsizliğe, sen benim kuvvetim, sen beni hayata bağlayan neşe.
Sayfa 29 - İletişim Yayınları
Reklam
Dört gün, dört gecede insanlığın Âdem’le başlayan macerasını yaşadım. Sende bütün kadınlar vardı. Havva’ydın, Meryem’din, Messalina’ydın. Ve sesin Hint ormanları gibi cıvıltılarla doluydu. Yılları aşınmış libaslar gibi attım üzerimden. 18 yaşındaydım. 18 yaşındaydın. Zamana “geçme dur” diye haykırdım ve zaman saygıyla kapımızda durdu: Dört gün dört gecede 4000 gün, 4000 gece yaşadık. Acıları ile kıvranışları ile, ürpertileri ile, zilletleri ile 4000 gün, 4000 gece.
Sayfa 29 - İletişim Yayınları
Ben, bütün ilhamlarım, bütün rüyalarım, bütün vecitlerimle yalnız seni terennüm etmek, şarkılarımı yalnız senin için söylemek istiyorum. Seni tanıdıktan sonra bütün insanlar küçük geliyor bana.
Sayfa 28 - İletişim Yayınları
Her kadında yalnız seni aradım, kiminde saçların vardı, kiminde tenin, kiminde kahkahanın bir parçası. Bütün yazdıklarım bir davetti, bir arayışdı. Sana açılan bir kucaktı, her kitabım. Ders verirken senin için konuşuyordum. Seni seviyorum dediğim her kadında sevdiğim sendin. Ve yoktun ortada.
Sayfa 28 - İletişim Yayınları
Saadet, mevsimlerin dışında yaşamak. Mevsimler, meçhule giden kuşlar gibi seni uzaktan selamlayıp geçecek.
Sayfa 27 - İletişim Yayınları
20 Kasım 1966, BEN EZELÎ BİR MAĞLUBUM
Mektuplarını üzülerek okudum. Sen ki son liman, son ümit, son dost, ilk ve son sevgilisin. Sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun. Acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm. Istıraplarım çok mu çirkin, çok mu çocukça? Onları senden de mi gizleyeceğim? Sahneye maskeyle çıkmak! Ben aktör değilim. Sesinin tonunda minnacık bir soğuyuş hissettiğim
Sayfa 88 - İletişim Yayınları
Reklam
İyi bir öğretmen, şundan daha güzel bir armağan istemez: kendinden Üstün öğrencisi olması!
Sayfa 115 - Can
Gerçek hoca, öğrencisinden öğrenebileceği her şeyi öğrenmeli, gençliğin ne yöne gittiğini anlamalı, o da ruhunu oraya doğru yöneltmelidir. Ben işte böyle, öğrencimin hocalığına takılarak Girit'e geldim.
Sayfa 113 - Can
Mutluluğun, basit ve açık bir şey olup bir bardak şarap, bir kestane, kendi halinde bir mangalcık ve denizin uğultusundan başka bir şey olmadığını aklım yattı. Yalnız, bütün bunların, mutlu olduğunu insanın anlayabilmesi için basit ve açık bir kalbe sahip olması gerekiyordu.
Sayfa 102 - Can
Bir mutluluğu yaşarken onu kavramamız zordur; ancak o geçip de arkanıza baktığımız zaman, birdenbire biraz da hayranlıkla, ne kadar mutlu olduğumuzu anlarız.
Sayfa 86 - Can
Bu dünya sır dünyasıdır, insan da büyük bir canavar!
Sayfa 39 - Can
924 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.