Bir adam görseydiniz, ellerini semaya kaldırmış dua eden bir adam.
Güneşin cayır cayır yaktığı bir yerde,
Bir damla suyun olmadığı, yeşillik namına bir tek yaprağın yetişmediği,
Hiç kimselerin bulunmadığı, hiçbir kervanın gelip geçmediği ıssız bir yerde dua eden bir adam!
Ne diyor acaba, nasıl bir dua ediyor diye arkasından sessizce yaklaşsanız ve söylediklerine kulak verseydiniz;
"…Ey benim Rabbim! Burasını emin bir belde kıl! Ey Rabbim, insanların gönüllerini buraya çevir, buraya bağla, akıp gelsinler buraya, onları her türlü ürünlerle rızıklandır…" dediğini duysaydınız…
Söyleyin Allâh aşkına, ne düşünürdünüz?
“Bu adam bir deli, şu söyledikleri hiç olacak bir şey mi?” demez miydiniz?
Öyle ya, "İnsanlar buraya akıp gelsinler" dediği yer Antalya değil, Alanya değil, Fırat'ın yemyeşil kenarları değil, kıvrım kıvrım akan Dicle vadisi değil, İstanbul boğazı değil, ortasından nehirler akan Avrupa şehirleri değil, Amazon nehri, Amazon ormanları değil, Niagara şelaleleri değil.
Yani insanlara göre yeryüzünün cenneti diye bilinen, herkesin yaşamak için, hiç olmasa gezip görmek için can attığı bir yer değil.
Galiba anlamışsınızdır Hz.İbrahim’den söz ettiğimi…