Goethe, dogmatik dar kafalılığından dolayı dostlukları düşmanlığa dönüşen gençlik arkadaşıyla hissi olarak ayrıldığı için, bu bağlamda Allah'ın adaletine atıfta bulunarak başka kimse kalmamış gibi bir Müslümanın şahitliğine istinat eder:
Kötülüğün sırrını çözememiş olabilirim; tıpkı bu arkadaşın, sürekli aşk ve sevgi itirazları altında, benim en samimi gayretlerimi görmezden geldiği, sürüncemede bıraktığı, onların tesirini kestiği, evet, engellediği gibi. Yıllar boyu buna tahammül ettim, zira "Allah âdildir" diyordu İranlı elçi. Bundan böyle benimle tartışmaya müsaade etmeyeceğim; velev ki ak saçlarıyla perişan olarak kabre girsin.
Goethe olayını anlatırken sıkıntıya girdiğini fark etmedim mi sanıyorsun, okumuş beyefendi! Kafandaki ideal şeyleri benim gibi basit bir kıza anlatabilmek için ister istemez zorlandın.
“Eğer ben bir budala olmasam,çok iyi,çok mutlu bir hayat sürebilirim.Şimdi içinde bulunduğum kadar bir insanın ruhuna sevinç katacak güzel koşullar kolay kolay bir araya gelmez.Ah,kesin olan şu ki, mutluluğumuzdan yalnızca kalbimiz sorumlu.”
Başaracağım, sevgili dostum, sana söz veriyorum, kendimi düzelteceğim, her zaman yaptığım gibi yazgımızın karşımıza çıkardığı ufak tefek sıkıntıları artık tekrarlayıp durmayacağım; içinde bulunduğum anın tadını çıkaracağım, geçmiş benim için geçmişte kalacak.