Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Gökçe
Gökçe
@gokceadiyaman
Sınıf Öğretmenliği
236 okur puanı
Şubat 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Yine kısa bir göz gezdirme ile sahaftan aldığım bir kitap bana 'iyi ki' dedirtti...
Malatyalı olan yazarımız Necati Güngör, aynı zamanda bir gazetecidir. Özellikle yaşadığı çevrenin insanlarının geçim sıkıntılarını, çalışma şartlarını da içinde bulundurduğu 7 hikâyeyi barındırıyor bu kitap. Her hikâyede tanıdığınız bir dostun, komşunun, esnafın hayatını görüyorsunuz sanki. Hepsi gerçek, bir o kadar sarsıcı.
Yoksulluktan cami tabutunda uyumak zorunda kalan çocuklar, ısındığı ateşte can veren çoban, ağaların zulmü, 27 mayıs, Ermeniler ve yerli halkın yaşadıkları...
115 sayfalık bir kitap. Ben çok severek okudum, ilgilisi şans versin...
Yakın bir zamanda vizyona giren ve çoğunuzun duyduğu, belki izlediği "Nefes Yer Eksi İki" filminin 2005 yılında yayınlanan kitabıdır kendisi. Aslında kitabı 2-3 yıl önce okumuştum, film çıkmadan önce tekrar okumak istedim. Yorum da yapamamıştım, şimdiye kısmetmiş.
Hakan Evrensel'in yapıtlarına zaten gözüm kapalı güveniyorum. Mevcut kitaplarını okudum, dizi-filmlerini de izledim. Fikir ve görüşlerine, gerçekleri aktarış biçimine de büyük saygı duyuyorum. Tüm bunları yapabilmek adına 'silahı bırakıp kalemi eline alması' da bunun bir parçası.
Kitaba gelirsek, burada kısıtlı cümlelerle anlatabileceğimi hiç sanmıyorum. Hiçbir kitaptan bu kadar etkilendiğimi de anımsamıyorum. Okuduklarımın hepsi bir yerlerde yaşandığı için şüphesiz...
Yine de kısaca anlatmak gerekirse, 1993'te Güneydoğu'da bir gazeteci, bir yüzbaşı ve tertemiz bir genç olan Salman üçlüsünün etrafında dört gün süreyle yaşanan çarpıcı olayları okuyoruz.
İnsanın yüzüne çarpan birçok şey, sayfa başı durup düşünmenize sebep oluyor... Neredeyim, ne yapıyorum, neden...
Olması gereken de bu sanırım. Birileri bu topraklarda yaşamanın bedelini öderken kimisi görmediğini, haberdar olmadığını yaşanmıyor sayamaz...
"Eğer birilerinin kanı akıyorsa, kimsenin bunun neden aktığına dönüp bakmamak gibi bir lüksü yok."
Çok uzuun zamandır elimde olan, bir türlü okuyamadığım, artık sorumluluğum hâline gelen bir kitabı bitirmis olmanın rahatlaması..
'Bataklıklar Ülkesi' Finlandiya'nın başka ülkelerin özerk bölgesi olduğu yılları arkasında bırakması, güçlenmesi ve bunu eğitim, tarım seferberliği ile, üretimde dışa bağımsız bir pozisyon kazanarak, halkın en alt tabakasına kadar inip bilinçlendirerek, sağlam temeller üstünde yükselmesi anlatılıyor.
Halkın, vatandaşlık bilincinin farkına varıp harekete geçmesi, Petrov tarafından gerçek ile kurgu harmanlanarak ve aynı noktalara vurgu yapılarak yazılmış.
Kitabın dilimize çevrildiği 1928 yılında Atatürk'ün çok etkilenip tüm okullarımızda okutulmasını istediğini biliyoruz. Devamında Türkiye'de bu kadar yaygınlaşıp ilgi görmesinin sebebi, kitabın sonsözünde yazıldığı gibi, 'Türk milleti olarak nasıl göründüğümüzü ve geleceğinimizin nasıl olacağını anlayabilmemizi sağlaması'dır.
Sancılı süreçlerden yeni çıkmış ülkemiz için bir yol gösterici ve umut kaynağı olmuştur.
Okur Takip Önerileri
Çocukları güzel kitaplara yönlendirebilmek ve severek alışkanlık kazanmalarını sağlamak için önce bizim piyasayı süzgeçten geçirip bu konuda daha donanımlı olmamız gerekir diye düşünüyorum. Ben de minikler için daha iyi seçimler yapabilmek adına ayda en az 1-2 çocuk kitabı okumak istiyorum ve güvenilir tavsiyeler ile birkaç kitap edindim.
Bunlardan ilki Balık Çorbası oldu. Kitabın arkasında 9-11 yaş grubu için uygun olduğu belirtilmiş. Zaten usta bir yazar tarafından kaleme alınmış, hafif soyut bir anlatım ile büyüklerin çocuklara yönelik fazlaca beklentilerini veya onların potansiyellerini hiçe saymalarını gizemli bir şekilde konu alan tatlı bir hikâye idi.
Bekir Yıldız'ı ilk defa okuyorum. Kitabı da sahafta tesadüf eseri kısaca göz gezdirip almıştım. Bu kadar ilgiyle okuyacağımı düşünmemiştim, o nedenle çok sevindim.
Kitap üç kısımdan oluşuyor. Yazar, 'İnsan Posası' bölümünde Almanya'ya işçi olarak gidip herhangi bir uzvunu veya aklını kaybeden insanlarımızı araştırıp buluyor. Onlarla ve yakınlarıyla konuşuyor. Bu konuşmaları ve konu hakkındaki düşüncelerini röportaj-hikâye anlatımı ile bize aktarıyor.
'Beyaz Kan' bölümünde ise cinsel açıdan insanlarımızın sömürülüşü ile ilgili düşüncelerini ve gözlemlerini bizimle paylaşıyor.
'Güneydoğu Zındanı'nda ise toprak reformu adı altında farklı uygulamalarla halkın nasıl oyuna getirildiği tartışılıyor...
Çoğu zaman hak verdiğim ve durup üzerine uzunca düşündüğüm birçok fikir cümlesi oldu. Benim için verimli bir okumaydı, meraklısına tavsiye
Mahmut, Bodrumlu bir denizci çocuğu olarak zaten dünyaya 'deniz adamı' olarak gelmişti ve bunun farkındaydı. Denizin ondan tüm aldıklarına rağmen ona tutkuyla bağlıydı... Toprağın sakinliği ve durağanlığı ona göre değildi. Lazım gelirse canını verirdi ama ayrılmamalıydı maviden...
Cevat Şakir'in ilk romanı, benim de okuduğum ilk romanı oldu. Baş kahraman Mahmut, şüphesiz kendisinde bulunan birçok duygu ve düşünceyi barındırıyordu.
Nasıl kelimelere dökeceğimi bilmiyorum ama her sayfasını izleyerek okudum sanki, olay örgüsünün arkasındaki deniz/doğa betimlemeleri hareket hâlindeki tablolar gibiydi. İçime işleyen bir usta-çırak ilişkisi oldu. Ayrıca insan duygularının aktarılış şekli çok içtendi... Hepsi çok sade, kısa ve öz ama derinden yapılmış...
Uzun zamandır yaptığım en güzel okumalardan oldu, mutlaka okunmalı 🩵
Hadleyburg, dürüstlüğü ve ahlaklı oluşu ile tanınan bir kasabadır. Kasaba halkı tüm çevre tarafından son derece güvenilir insanlar olarak nitelendirilir. Fakat bu insanlar doğru kararı verebilecekleri kötü durumlardan daima uzak tutulmuşlardır. Aslında böyle bir durum karşısında ne yapacakları hakkında en ufak bir fikirleri olmadığını, kasabaya gelen bir adam tarafından onlara oynanan oyun sonucunda anlıyoruz.
Kısacık ama çok keyifli bir kitaptı.
Aradığım kitabı bulamayınca kitapçı bir gün sabredeyim diye elime bunu tutuşturmuştu, buradan teşekkür etmiş olayım, beğenildi.
Tek oturuşta bitirilebilecek, üzerine düşünmesi, okuma sürenizden daha uzun olabilecek bir roman.
Yine Çukurova'dayız. Makinalaşmanın, traktörün ülkeye gelişiyle insan gücünün yerini almaya başlamasıyla işsizliğin ve açlığın başgösterişi temel konu.
Memed ve köyden birkaç kişi sonunu hiç bilmedikleri bir yola çıkıp sadece "umut" ile Çukurova'ya iş aramaya gidiyorlar. Söve söve devam ettikleri bu yolda zamanla inançlarını kaybetmeye başlıyorlar.
Ta ki hüyükteki nar ağacını duyana kadar. Ne yeri ne de varlığı kesindir... Ama yanına varan mutlaka isteğine kavuşacaktır... Şartlar böyleyken inanmayıp ne yapacaksın?
Kısacık bir roman olan bu kitap, aslında 19 yaşındaki Pervin'in günlüğüdür. Kendisi İzmir'de yaşayan, İstanbul'u hayalinde çokça süslemiş ve gözünde büyütmüş, nihayet gidip gördüğünde ise hayal kırıklığına uğramıştır. Zaman içinde ilk defa aşık oluşunu, derin hislerini ve devamında gelen kısa olay örgüsünü okuyoruz.
Ama kitapta olay örgüsünden ziyade bir erkek olarak Mehmet Rauf'un, bundan yüz yıl öncesinde bir kadının iç dünyasını realist bir şekilde yansıtabilmesi, kadının toplumdaki/ülkemizdeki yeri ve görücü usulü evlilik gibi sorunlara detaylıca değinip haklı tespitlerde bulunuşu daha önemli diye düşünüyorum..
Bir oturuşta bitirilebilir, güzel bir klasik.
Çanakkale Savaşı'ndan Mimar Sinan'a, Fransız Devrimi'nden Türkan Saylan'a, Vecihi'den Gezi Parkı'na kadar tarihte öneme sahip bazı anlara ve kişilere gidiyoruz. Ama olaylara başka açılardan bakıyoruz. Mesela Çanakkale Savaşı'nda çocuk oluyoruz.
Mühim olaylarda göz ardı edilmiş noktalara dalıyoruz.
Kitap kısa kısa hikayelerden oluşuyor, oldukça akıcı ve içine alan konulardı benim için.
Sürükleyen bir yolculuk diyebiliriz..
"Ankara'da duran beyler
Erzincan'a vardınız mı?
Yol gitmeyen garip köyler
Hallerini gördünüz mü?"
Başbağlar köyü...
Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı olan, her yıl karşı kıyıya ulaşım sağlamaya çalışırken Fırat'a mutlaka kurban veren, otuz yıldır bir köprü yaptırılsın diye her çareye başvuran, Başbağlar katliamında onlarca canı öldürülen, fark edilmek ve unutulmamak adına savaş veren halkıyla bilinen köy.
Ve ülkemizin çeşitli illerinde kaymakamlık/valilik yapmış olan, alışılmışın dışında olarak; her gittiği ilde halkla içli dışlı olduğu ve sadece halkın menfaatine yönelik çalışmalar yaptığı için sürekli görev yeri değiştirilen Recep Yazıcıoğlu...
İşte bu iki gücün bir araya gelmesi, aynı zamanda Fırat'ın iki yakasının da bir araya gelmesini sağladı.
Tüm engellere, alaylara, destek olacağı yerde köstek olan devlet kademelerine rağmen inandığı yolda pes etmeyen vali, Kemaliye'deki köylerin halkıyla medeniyet arasında bir köprü inşaasına vesile oldu...
Kitapta Yazıcıoğlu'nun yalnızca Erzincan'daki köprü yapım yıllarında yaşadıkları, bazı kurgusal süslemeler ile anlatılıyor.
Kitapta yer almayan fakat arşivlerden ulaşabileceğiniz de pek çok tarihe geçen konuşmaları ve icraatları var.
Maalesef kendisi ülkemizin yükselişinde payı olan birçok aydın insanımız gibi; Denizli valisiyken, uranyum rezervlerini Amerikan firmasının kullanımına açmadığı yıllarda, şüpheli(!) bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Rus edebiyatını daha sık okumalıyım diye düşünürken yaptığım seçimle de Puşkin'le tanışmış olduk.
Uzun zamandır bu kadar zevk aldığım bir kitap olmamıştı sanırım.
Olay örgüsü devam ederken arka planda savaş anlatısı oluşunu seviyorum. Hem dizi/filmlerde hem kitaplarda seçim yaparken benim için etkili bir kriter diyebiliriz
1770'lerde Rusya'da emekli bir asker çocuğu olan Grinev'in, babasının izinden giderek askerlik hayatına girişi, kuytu bir kalede göreve başlaması ve orada yüzbaşının kızına aşık olması ile başlayan roman, Pugaçov ayaklanmasının hem ülkede hem de hayatları üzerindeki etkileriyle devam eder ve tatmin edici sayılabilecek bir sonla biter.
Sonuç olarak, dönemin özelliklerinin realist bir şekilde yansıtıldığı, duyguların da yok sayılmadığı satırları; fedakârlık ve olgunlaşmanın vücut bulmuş hâli Grinev'in kaleminden okumuş oluyoruz.
Ben oldukça sevdim, dönem işi sevenlere de tavsiyedir.
Yaşar Kemal ile aramıza yine uzunca bir zaman girmiş. Tablodan farksız doğa betimlemelerine ve eşsiz anlatımına susadığımı fark edip hemen elime ilk geleni okudum.
72 sayfalık, tek oturuşta bitirilecek kısacık ve fantastik denebilecek bir romandı.
Yokuşlu Köyü'ne tayini çıkan bir posta müdürü ve eşinin, köy hakkındaki çeşitli olağanüstü söylentiler sonucu köye çok yaklaşmalarına rağmen adım dahi atamamaları bir durum hikayesi tadında anlatılmış.
Herhangi bir dayanağı olmayan ve gerçekliği kanıtlanmayan, sorgulanmayan bir şeylere körü körüne inanmanın romanı diyebiliriz sanırım.
Çerez tadında ama hafife alınmaması gereken bir kitap, Yaşar Kemal ne yazarsa okurum diyenler hiç bekletmesin bile..
Ateşten Gömlek, bence hepimizin okuması gereken yapıtlardan biridir.
.
Öncelikle kitabın isminin hikayesinden bahsedeyim: Yakup Kadri, "Ateşten Gömlek" adlı bir roman yazıyor. Halide Edip bir mektupla bu ismi çok beğendiğini ve kullanmak istediğini söylüyor. Yakup Kadri de kullanabileceğini söylüyor ve kendi kitabının
Uzun zamandır merak ettiğim bir klasikti, okudum nihayet.
Kitabın adı; büyük hayalleri ve emelleri olan Ahmet Cemil'in yaşamında büyük zorluklar çekmeden evvel kurduğu hayaller (mai) ve zorluklardan sonra çektiği sıkıntıları, bunalımları ve umutsuzluğu (siyah) temsil ediyor.
.
Servet-i Fünün edebiyatı diyince akla ilk gelen kitaplar Halit Ziya'dan oluyor genelde. Bence Türk Edebiyatı'ndaki gelişmeleri sezebileceğimiz bir kitaptı.. Ne abartılı entrika, ne de boğucu bir atmosfere sahipti.. Genel olarak sevdim ve içine girebildim, bu bana yeter
Şunu söylemek lazım; dili ağırdı, insanlar bu yüzden okumaktan kaçabilir hak veririm. Üstüne benim okuduğum baskı gerçekten çok kötü basılmış, yazım hatalarından geçilmiyor, sadeleştirmek yerine parantez içi verilmiş kelimelerin günümüz hali.. E kitap da uzadıkça uzadı tabi bu yüzden canımı sıktı biraz. Daha güzel bir baskısıyla tekrardan okuyacağım.
