Yürümekle yanıldım sana ey hummalı göl
Heyecana gömülmek ve gülmekle yanıldım
Can merhemiydi elem burcunda sessizliğin
Bilemedim ki cellat değildir yâr dediğin
Fantastik bir gerilimle buluştuğumuz 'Kaderler Tableti' nde yazar bu defa okuru bin beş yüz yıllık geriye Ergenekon topraklarına götürüyor. Bir Göktürk çadırında kitabın başkarakteri ile Göktürk lideri Bumin Han ve kız kardeşi güzeller güzeli Prenses Aybarçın ile tanışıyorsunuz.
Karakterimiz Engin'in buraya nasıl geldiğini merak
Merhabalar Bugün edebiyat dünyamızda sembolizmin öncü isimlerinden biri olan Ahmet Haşim'in "Bize Göre ve Bir Seyahatin Notları" adlı deneme kitabı ile geldim. Biz bu kitabı #heray2türkklasiği etkinliği kapsamında grubumuzla okuduk. Ahmet Haşim 1887'de Bağdat'ta doğdu. 1897'de Galatasaray Sultanisi'ne kaydoldu.
sanat kavramım daha anlaşılmaz bir duruma sokan bir de sanat memuru vardır ki bunun edebiyattaki örneği “edebiyat öğretmeni” dir. İlk bakışta unvanı ve sıfatı güven verici olan bu adamın, gerçekte “edebiyat dersi” kadar boş olduğunun düşünülmemesi şaşılacak bir şeydir. Edebiyat öğretmeni hava satan, ay ışığı üreten efsane tüccarları gibi güzellik duygusunu ve algılamasını bir orta öğretim programına bağlı kalarak öğrencilerine öğreten, şimdiki yanlış eğitim yönteminin yarattığı ve bulduğu gereksiz bir eğitimcidir. Ne şair şiiri, ne de sanatçı sanatı yorumlayamaz ve açıklayamaz. Onun için hiçbir ülkede edebiyat öğretmeni -az bulunan örnekler dışında- ne bir şair, ne bir düzyazı yazarı ve ne de başka bir biçimde sanatla ilişkisi olan insandır. Çoğunlukla okuma, yazım ve dilbilgisi öğretmenliğinden gelen bu kimsenin gözünde şiir, sorulu-yanıtlı bir okuma malzemesinden fazla bir değeri olmadığından, düzyazıya çevrilmeye ve dilbilgisi alıştırmalarına elverişli olmayan her şiir, genç zekâlar için bir tehlike ve bir kötü örnektir. Anlaşılmak koşuluyla, edebiyat öğretmeni için usta ile yeni başlayanın yapıtları, bir dilin övünülecek yapıtları arasında yer alan aynı ayarda güzel yazılardır. Bir kara gözün bakışı ve bir taze ağzın gülüşü gibi, açıklanmaksızın, kendiliğinden anlaşılan şiiri duymak için en ilkel sinirsel donatımdan yoksun olan öğretmen, şiiri yazım, dilbilgisi sorunu olarak anlatamadığı gün kürsüde söyleyeceği artık bir tek söz kalmamıştır.
bize
kıyılara çıkmayan dalgalar,
---çocukları yutmayan sular borçlusun İstanbul
Boğaz’ı geçen balıkları sayan deli bir muhasebeci
balıkların peşine takılıp Haliç’e giren şaşkın bir yunus
yunusa yalanırken rakı bardağına düşen bir kedi
kediye kaftanlardan kefen diken bir terzi borçlusun
*
bize
dipsiz çöp kutuları borçlusun İstanbul
Kızkulesi’nin