Bu Hayattaki En Kıymetlime...Kemoterapi aldığın dönem, yanında refakatçi olarak kaldığımda kafam dağılsın diye elime almıştım bu kitabı hatırlar mısın? Gülerek okuyordum onu, “Modern Bir Sıdıka Hikâyesi” demiştim sana. Ta ki son bölümüne kadar. Kitabın kapağını ağlayarak kapattığımda yanımda uyuyordun. Başımıza geleceklerden habersiz şekilde “Çok şükür yanımdasın, çok şükür haftaya son kürünü alıp evimize gideceğiz. Evimize kavuşacağız” demiştim.
Sonra... Sonra kemoterapi yüzünden savunmasız vücudunun zatürre olması, oksijen yetmezliği, oksijen makinesine bağlanman, buz gibi yoğun bakım odası, hastane mikrobu kapman, entübe edilmen, doktorların kendinizi hazırlayın cümleleri, tek tek iflas eden organların, her telefon çaldığında korkarak açmam ve yoğun bakımın önünde beklerken buz gibi bir “başınız sağ olsun” cümlesi... Hastane odasına seninle girdiğim bu kitapla ordan sensiz ayrıldım...
3 yıl oldu... Ellerinin kokusu hala burnumda. Ne vakit biraz kontrolümü kaybetsem burnumdaki sızıyla beraber ağlarken buluyorum kendimi. Bazı geceler hasret nefesimi kesecek kadar ağır geliyor, dünyam duruyor. Sonra sabah oluyor ve kaldığım yerden devam ediyorum. Gerçek bir acıyı sahiplenmek, sindirmek ve onunla yaşamak zor zanaatmış; günbegün öğreniyorum. Ne vakit hafifleyecek içimin sızısı; kaç yıl sonra alışacağım sensizliğe, kaç ay sonra ağlamayacağım artık hiçbir fikrim yok.
Kavuşmak için daha kaç zaman var anne? Özleminle kavrulacak, gözümün önünden gitmeyen o son yoğun bakımdaki halinle yaşayacak daha kaç yılım var söylesene. Sensiz ve buruk geçecek daha kaç anneler günü, kaç bayram kaldı ömrümde?
Kitaba gelecek olursak “Modern Bir Sıdıka Hikâyesi” demek çok doğru olur. Elinize aldığınızda bir çırpıda biten, yer yer güldüren, son sayfalarında bol bol ağlatan bir kitap. Aslında pek bir derinliği ve edebi değeri olmasa da konunun ele alınış şekli ve kitabın genel dili çok keyifli. Hayatımda önemli bir yeri olduğu için ilk incelememi bu kitap için yazmak istedim.
Tüm annelerin, kendini anne gibi hissedenlerin günü kutlu olsun.
“ Anne bana ‘yaz’ diyorlar, nasıl yazayım? Kime, ne anlatayım? İçime, içime bağırayım ama onlara susayım. Sonra çıksın desinler ki ‘iyisin ama seni iyi gördüm, iyisin yani !!!”