Blanchot'nun bununla ilgili anlamlı bulduğum bir saptaması var; siz düşünmeden herhangi bir konu üzerine okumalar yapmayın, çünkü okurken sadece yazarın zihnini tekrar edersiniz ve hiç durmadan farklı düşüncelerin aktığı bir zihin düşünme felcine uğrar ve körleşir, hayati fonksiyonunu kaybeder diyordu özetle...Çok önemli bir nokta bu, çünkü böyle bir bulanıklığa uğramaktansa düz bakan bir zihin daha faydalı olabilir :) Tehlikeli çünkü, manevra yeteneğini yitirmiş bir zihin mizah yeteneğini de kaybeder😅
Meselâ Nietzsche; gözlerinin iyi görmemesi onun için büyük bir lütufmuş, çok az okumasına sebep olmuş :) Belki de Nietzsche 'yi Nietzsche yapan buydu👌
Değindiğiniz gibi, hazır bulunuşluk düzeyi de çok önemli bir faktör, o okumanın ihtiyacını duymak... Mesela üstüste filmler izlediğimizde artık en ilgi çekici filmler bile tesirini yitirir, çünkü algılar ve duyumlar zayıflamaya başlamıştır... Ama ayda yılda iyi bir film izlemenin etkisi çok başkadır.
Bizdeki en büyük sıkıntı şu, koca bir aforizma kitabını bir gecede bitiriyoruz, fırtına koparacak alıntılar paylaşıyoruz, kimsede ses seda yok😂 Oysa sağımıza solumuza bakıyoruz, şimdi buralar yıkılmalıydı diyoruz, ama sanki hipnotize olmuşuz, görünmez buzlu camlarla ses yalıtımı yapmışız, kimsenin fısıltısına tahammülümüz yok... Konuşmaya tartışmaya yerimiz yok, çünkü okunması gereken uzun bir liste var elimizde, gerektiği için değil, okunması gereken :))
Öte yandan okunarak anlaşılamayacak, kitaplarda yazmayan, müthiş hakikatler var ki, her kula nasip olmaz.
Reşat Nuri'nin ünlü tasviriyle; "Niye kitap okumuyor demek, niye piyano çalmıyor demek gibi bir şeydir. Kafayı kitap okumaya alıştırmak, parmakları piyanoya alıştırmaktan daha kolay değildir.”
Bu durumda herkes usta bir yorumcu, virtüöz olacak diye bir kaide yok...😅
Sezgi ile idraki birleştiren okumalar yapmaya çalışmak lazım.
Lafı çok uzatmışım. Çok faydalı bir paylaşım olmuş hocam, zihninize sağlık.