Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

396 syf.
10/10 puan verdi
·
33 saatte okudu
Dostoyevski. Çok fazla Dostoyevski. Neden bu kadar Dostoyevski'ye maruz kaldım ki? Bağımlı oldum. Ne onla ne de onsuz yapabiliyorum. Ah güzel Dostoyevski! Bir kitabını daha bitirdim. Ne yaptım ben? Birinin etkisini tüm beden ve ruhumla hissederken, diğerine başlamayacağıma dair kendi kendime söz veriyorum. Ancak bu söze ne kadar süre dayanabiliyorum? Taş çatlasın üç gün. Kayıt ettiğim sözlerinden, düşüncelerinden veya kitaplarından en fazla üç gün ayrı kalabiliyorum. Sonra ev cezası bitmiş bir çocuğun sokağa ve arkadaşlarına kavuşma heyecanı gibi bir duygu durumuyla sana koşuyorum.
Stendhal
Stendhal
Sendromunu duydunuz mu? Tam olarak onu yaşıyor gibiyim. Sanat ile uğraşan üç isim bana bu tesiri oluşturdu. İlk sırada şüphesiz Dostoyevski var. Diğerleri ise Leonardo Da Vinci ve Ludwig Van Beethoven. Her biri farklı bir alanda ve farklı yollarla benzer tesiri yaptılar. Bu Stendhal Sendromunun ne olduğunu biliyor musunuz? Kısaca anlatayım. İnsanlık tarihinin en parlak ve anlamlı döneminin eserleri ile doğuş yerinde gerçekleşenlerden dolayı oluşan bir olay. Dönem, Rönesans. Doğum yeri ise Floransa. Şehir baştan başa dünyaya gelmiş en büyük dehaya sahip sanatçıların eserleriyle donatılmış. Michelangelo, Donatello, Machiavelli, Leonardo Da Vinci ve daha nicelerinin eserleriyle anlayışta ve güzellikte zirve olmuştur. Ki bana göre hâlâ zirvededir. Stendhal bir gün buraya yolculuğa çıkar. Gördüğü güzelliklerin oluşturduğu anlayış ve bir anda yüklenme karşısında kendinden geçer. Çünkü bunca şeye ne kafası ne de ruhu dayanabilir. Şimdi, bu durum hakkında size Stendhal'ın sözünü söyleyeceğim. “Floransa’da olmaktan, o muhteşem insanların mezarında dolaşmaktan dolayı kendimden geçmiştim. Bu yüce güzelliğin düşüncesi beni avuçları içine almıştı. Bir an ilahi hislere gömüldüm. O an her şey ruhuma sahicilikle hitap etmeye başladı. Ah, keşke unutabilsem. Kalbim hızla atmaya başlamıştı. Hayat gözlerimin önünden çekilmişti. Yürürken yere yuvarlanıp gitmekten korktum.”  Ecinniler kitabında Dostoyevski de bu konuya benzer bir sözü vardı. Şimdi de onu yazacağım. "Art arda beş altı saniye kadar süren öyle anlar vardır ki, birden sonsuz bir uyumun varlığını duyumsarsınız; tümüyle ulaşılmış, elde edilmiş bir şey olarak. Dünyevi bir şey değil bu; böyle derken semavi bir şey olduğunu da söylemek istemiyorum; demek istediğim, dünyevi haliyle insanın buna dayanamayacağı... Dayanabilmesi için fiziksel olarak değişmesi ya da ölmesi gerek. Tartışılabilir hiçbir yanı olmayan apaçık bir duygu bu. Bir anda bütün doğayı duyumsuyorsunuz sanki: evet, bu gerçek. Tanrı’nın dünyayı yaratırken, her günün sonunda dediği gibi: “Evet, bu iyi, bu gerçek.” Bu... bir duygulanma değil, yalnızca bir sevinç belki. Hiçbir şeyi bağışlamıyorsunuz, çünkü bağışlanacak hiçbir şey yok. Aşk da değil bu, aşkın çok üstünde bir şey! En korkuncu da böylesine açık seçik ve... böylesine sevinç dolu olması. Beş saniyeden fazla sürse ruh buna dayanamaz, yok olur giderdi. Bu beş saniye içinde, uğruna tüm hayatımı vermeye değer bir hayat yaşıyorum ben. Bu duyguya on saniye dayanabilmek için fiziksel olarak değişmek gerekir." Benim durumum da tam olarak bu. Dostoyevski okurken her yerden algıma çok yüce gerçekler girerken, bir yandan da buna nasıl dayanacağımı anlayamıyordum. Fazla geliyordu. Kitabı bırakıyordum. Ama onu düşünmekten kendimi alamıyordum. Kitabı ve tesirini bir an aklımdan çıkartabilsem, sadece bir an her şey olduğu gibi devam edecekti. Hayatı benimseyip acınası hayatıma geri dönecektim. Ama olmuyordu. Olmuyordu... Bu olumsuzluğun iki büyük nedeni vardı. 1-) Kurgu: Dostoyevski'nin okuduğum her kitabında kurgu tarafından vuruldum. Daha önce bunu yazmıştım. Ama farklı bir açıdan bir daha değerlendireceğim. Elinize herhangi bir roman alın. Konusunun ne olduğunu başlarında ya da ortalarında çözersiniz ve sonraki sayfalar için teoriler üretmeye başlarsınız. Bir iki tanesini tutmasa bile üçüncüsünde veya başka bir denemenizde tutturursunuz. Çünkü her şey az çok nereye varacağını kestirebilirsiniz. Dostoyevski'de ise tam tersi bir yazım şekli var. Kaç bölüm okumuş olursak olalım ve ne kadar geçirmiş görmüş olursak olalım, bir dahaki sayfada ne olacağına dair ürettiğimiz her teori yalan oluyor. En azından benimkiler yalan oluyor. Bu hissiyatımı nasıl anlatabilirim? Nasıl? Bir kazıcıyı düşünelim. Toprağın dıştan görünüşlerine ve dokunma ile duyumsamasına göre altında nasıl bir maden ve toprak şekli olduğunu anlıyor olsun. Kendi kabiliyetine göre belli bir yere kadar kazabiliyor tabii. Sonra Dostoyevski ile bir araya geliyor. Ayazın ve karın dövdüğü bir toprağa gidiyorlar. Kazıcımız "Burada kazdıkça kardan başka bir şeye ulaşamayız." diyip kenara çekiliyor. Dostoyevski ise "Çayır Süseni -Siberian iris- tohumları vardır." vuruyor kazmayı ve tohuma ulaşıyor. Sonra sık bir ormana gidiyorlar. Kazıcımız, "Burada kazınca ulaşabileceğim bir kaç meyve ve çiçek tohumundan başka bir şey olmaz." diyip işe girişiyor. Dediği gibi de oluyor. Dostoyevski'nin kazmaya başlayacağını görünce "Kendini boş yere yorma babalık. Sen de aynı sonuca ulaşacaksın." diyor ve içten gülmeye başlıyor. Dostoyevski bir şey demeden kazmaya başlıyor. Bu sefer biraz incelikle kazıyor. Uzunca bir süre kazıyor. Sonra bir anda kazıcımıza dönüp "Bak! Bir Woolly Mammoth iskeleti. Vay canına! Ne kadar da büyük!" dedi. Kazıcımız içinden "Şanslıydı sadece. Hepsi bu." diyip hayranlıkla ve imrenerek baktı. Sonra sıcak bir denizin kumsalına gidiyorlar. Kazıcımız yine devreye giriyor. Ukala bir şekilde "Burada kumdan ve kaplumbağa yumurtasından başka ne olabilir ki? Boşversene ya! Güneşin tadını çıkartalım." diyerek, uzanmaya başlıyor. Dostoyevski ise kazması ile vurmaya başlıyor. Kazıcımızın umrumda değil. Dostoyevski devam ediyor. Sonra bir anda sevinçle kazıcıya sesleniyor. "Görüyor musun? Uzun yıllar önce toprağın altında kalmış bir cam şişe ve içinde de eski bir parşömen var. Aaa! Burada bir de istiridye. Bunun burada ne işi var?" der ve kazıcımızın ilgisini çeker. İkisi de heyecanlanır. Önce istiridye açılır. İçinden dünyanın en küçük ve en parlak incisi çıkar. Kazıcımız şaşkındır. Ne olduğunu anlamaya çalışır. Dostoyevski'ye bakar ve kendini kaybetmemeye çalışır. Sonra heyecanla söze girerek, "Şişeyi de açıp parşömende ne varsa okuyalım." der. Dostoyevski, ona saniyelik bir bakış atar ve şişeyi açar. İçinden parşömeni çıkartır. Yüzüne hafiften bir gülümseme gelir. Kazıcımız "Ne yazıyor? Ne yazıyor? Söylesene!" diye heyecanla bağırır. Dostoyevski, parşömeni ona uzatır. Kazıcımız heyecanla bakar ve su yazıları görür: "YERALTINDA NE VARSA DOSTOYEVSKİ'DEN SORULUR." Yazıyı okur okumaz şaşkınlık ve anlayış içerisinde dumura uğrayan kazıcımız bayılır. İşte, ben de böyle bir şaşkınlık ve yüce bir gerçeklik içine düşmüş durumdayım. 2-) Acı: Dostoyevski'nin karakterleri oluşturma şekli muazzam gerçekten. Ying-Yang felsefesini ve oksimoron olayını çok iyi yapıyor. Karakterlerin her biri diğerinden dağlar kadar farklı. Ama dikkat edilerek bakılırsa eğer; herhangi bir karakterin bütün yüce özelliklerinin karşısına, tam zıt şekilde yüce özelliklere sahip bir karakter koyuyor. Bunu renklerden giderek anlatabilirim. Siyah renkli bir karakter koyduğunda, karşısına beyazı da koyuyor. Hatta bazen gri de orada oluyor. Kırmızı bir karakter varken de karşısına moru koyuyor. Kısacası her bir karakteri hem karakterin içinden, hem de dışarıdaki karakterlerle değerlendirme imkânına sahip olabiliyoruz. Ezilenler kitabında bunu çok iyi kullanmış. Zıtlıkları bir araya getirerek olağanüstü bir eser ortaya çıkartmış. Karakterleri, kendi anlayışıma göre ifade etmeye çalışarak anlatmaya çalışayım. Nikolay Sergeyiç: Fakir, sevgi dolu, yardımsever, ilgili, saf ve gururlu bir baba. Prens Valkovski: Zengin, bencil, kurnaz, manipülasyoncu, hedonist ve çıkarı olmadıkça umursamaz bir baba. Nataşa: Fakir, iyi ve duygusal hareket eden, fedakâr, cefakâr, anlayış ile gelen saldırgan koruyucu, yetişkin ama çocuksu ruhlu ve inatçı. Katta: Zengin, iyi ve mantıksal hareket eden, çoğunluğun yararına fedakâr, heyecanlı, kutsal gördükleri için koruyucu ve cefakâr, çocuk ama ince bir anlayışına sahip ve uyumlu. Vanya(Dostoyevski): Fakir, ince bir zekâ ile anlayış, olgun bir ruh, sevgi ve iyilik için fedakâr, gerçekçi ve erdemli. Alyoşa: Zengin, çocuksu ve anlayış yoksunluğu, saf bir ruh, iradesiz, hayalperest ve iyi niyetlilikle birleşen şeffaf bir aptal. Arada bir kaç karakter daha var. Aralarından bir tanesi gerçekten eşsiz. Nelli adlı çocuk. Her neyse, böyle karakterlerin bir araya geldiği olaylar silsilesini tasavvur etmeye çalışın. Ufacık bir olayın barındırdığı anlamlar ve gerçeklikleri düşünün derim. Haftalarca tasavvur etseniz bile, kitabın sadece bir bölümündeki hayal gücünün yakınından bile geçemezsiniz. Acı kısmını da açıklamak istemedim. Okursanız eğer, kendiniz anlarsınız. Acım, acınız olmasın. Dostoyevski'nin acısı, acımız olsun. "Bana, acı duymak ihtiyacıyla yarasını isteyerek deşiyormuş gibi geldi... İnsan yüreği büyük kayıplar karşısında çoğu zaman bu ihtiyacı duyar!" "Garip davranışlarıyla, bizlere cephe alarak gösterdiği güvensizlikle sanki yaralarını deşmek istiyordu. Deyim yerindeyse, acısını körüklemenin verdiği üzüntüden zevk alıyordu... Bu zevk bana da yabancı değildi. Kaderin baskısı altında ezilen daha niceleri uğradıkları haksızlığın üstüne üstüne gitmekten acı bir zevk duyarlar." Uzun lafın kısası, bir kitabı daha böylece bitmiş oldu. Anlatabileceğim daha çok şey var. Bundan fazla ise söylemek istediğim sadece bir şey var. Dostoyevski, adamdır!
Ezilenler
EzilenlerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202218,4bin okunma
··
757 görüntüleme
Necip G. okurunun profil resmi
Dostoyevski evreninin, içine kararlı bir şekilde giren bir okuru nereye götüreceği hiç belli olmuyor değil mi? :) Çok dolu dolu yazmışsın. Okuduğumda birkaç dakika düşündüm üzerinde... Benim fikrim bu kitapları biraz daha geniş bir zamana yaymak. Daha iyi sindirmek ve bir sonraki kitaba aynı merakla sarılmak için... Ancak bu kombine okumaların sendeki etkisi de hoşuma gitti açıkçası:) Bazen bir şeyin tam anlamıyla içine girmek ve bir süre bu dünyadan uzaklaşıp o dünyaya ait olmanın da ayrı bir albenisi var sanki... Üstelik, içine girilen dünya Dostoyevski’nin dünyası olunca halet-i ruhiye daha bir seyirlik oluyor:) Emeğine ve kalemine sağlık sevgili Quidam... Kumarbaz’ı okurken kısa bir mola vereyim dedim, kendimi bir Dostoyevski incelemesi okurken buldum:)) Pişman değilim ama kesinlikle... Sağlıcakla kal...
Quidam okurunun profil resmi
Hem de hiç belli olmuyor, Necip Bey. :) Açıkçası, bu etkinlikten önce yılda bir ya da iki kitabını okuyordum. Lâkin etkinlik sahibi sıfatından dolayı gaza geldim. İncelemede de belirttiğim gibi bağımlılık yaptı. Bırakımadım. :) Gerçekten öyle. Şu an zihnimdeki dünya ile içinde bulunduğum dünya arasında çok fark var. Neyse ki ev kuşuyum. Çok sorun olmuyor. Yaşıyorum. İkisini de. :) Beğenmenize sevindim, Necip Bey. Çok teşekkür ederim. Kumarbaz'ın değeri başka. Keyifli okumalar ve iyi akşamlar dilerim. Yorumunuz için teşekürler. Esen kalın.
Ebru Ince okurunun profil resmi
Sanırım Rusya'ya gidersem "Stendhal sendromunu " bende yaşayacağım ve yüksek ihtimalle de geri dönmek istemeyecegim ..belkide "kudüs "sendromuna yakalanıp aklımı kaybedeceğim. Onlar vahiy aldığını zannederler ve peygamber formuna girerler ..bende "rus yazar" olacagim :) Emeğine sağlık :) bu etkinliği iyiki sen üstlendin .. Sana gönülden borçandim:)
Quidam okurunun profil resmi
Ahahaha :) Size yakışır, Ebru Hanım. Zaten Tolstoy ile olan yakınlığınız göz önüne alınca çok da güzel olur. :) Şiir değil, ama düz yazı olursa kaleminizden çıkanları memnuniyet ile okurum. Estağfirullah. Ne borcu efendim? Benim için bir zevk oldu. Yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. :)
3 sonraki yanıtı göster
Ümmügülsüm Özkara okurunun profil resmi
İç çatışmalarımız, çelişmelerimiz ve eksikliklerimiz bir çok şeyi keşfetmemize kapı aralıyor sanırım. Dostoyevski bu yüzden kendiyle ne çok mücadeleler vermiş ki sizde bu etkiyi yapmış. Hani derler ya -apartmanda oturanlar daha iyi anlarlar- insanın ayağı toprağa yakın olacak diye... Sizin de zihniniz Dostoyevski'ye yakın olsun... İncelemeniz için çok teşekkür ederim, kaleminize sağlık. Ufku açan ve bakış açısı kazandıran çok güzel bir inceleme olmuş. Diğerleri gibi. :) Sadece kaşif kim onu çözemedim; siz mi Dostoyevski'yi keşfettiniz, Dostoyevski mi sizi keşfetti? Bu kadar hissetmekten sonra bir keşif yaşanmıştır diye düşünüyorum. :)
Quidam okurunun profil resmi
Bizleri tek başlık altında, daha doğrusu tek çatı altında güzel bir şekilde toplamışsınız. Katılmamak ve benimsememek elde değil. :) Temenniniz, okumanız ve yorumunuz için çok teşekkür ederim. Beğenmenize ve size bir şeyler düşündürebilmesine sevindim. Keşif konusunda dümeni Dostoyevski tutuyor. En büyük kâşiflerden biridir. Kendiyle beraber neredeyse tüm insanlığın keşfini gerçekleştirip haritasını çıkarmıştır. Ben sadece geminin mürettebatına dahil olmaya çalışan heyecanlı ve tutkulu biriyim. :) Saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum, hanımefendi.
Erhan okurunun profil resmi
Dostoyevski yazılarınızı baştan beri takip ediyorum, adamlığı konusunda diyeceğim hiç bir şey yok elbette:) Kesinlikle çoğu yazara tercih edebileceğim bir insan benim de. Ama son iki yazıdır farklı bir şeyler var. Stendhal sendromundan çok Stockholm sendromunu andırıyor yazılarınız. Dostoyevski her şey değildir, sadece bir başlangıçtır belki. İnceleme - Dostoyevskinin incelemesi diğerleri gibi- çok güzel, ama araya başka kitaplar da almanızda fayda var.
Quidam okurunun profil resmi
Bu sondu, Erhan Bey. İlginç bir bağ oluştuğu konusunda sizinle aynı kanaatteyim. Stockholm sendromu olmadığını umuyorum. Ama sizin yorumunuzu da göz önüne alarak düşünmem gerek. Yorumunuz ve tavsiyeniz için çok teşekkür ederim. Saygılarımı sunuyorum.
2 sonraki yanıtı göster
özlem okurunun profil resmi
Mükemmel!! Alkış efekti verebiliyor muyuz?? Dur ıslık çalayım, gece gece!! Tam yeraltı havası ve Selam Olsun Yeraltı Müdavinlerine!!! :) Yazdıklarına baktığımda Dostoyevski'nin kalemini ellerinde görüyorum sanki Ahmet. O kalemin vârisi gibisin ve gibisi fazla biliyorum :) Ne diyebilirim ki ... Işıklı, güçlü ve aydınlık kelimeler ve onların bütünlüğü bir inceleme. Şanslıyız ki varlığının ve kaleminin ışığına eşlik edebiliyoruz. O kadar dedim, o kadar " rica ettim " de kalemini vermedi bana :) Vee.. Üstad, bana, şu sözlerime 10 saniye kadar bakar... Nerede kalmıştık?? :) Dostoyevski, adamdır!!
Quidam okurunun profil resmi
O.o Anlaşılan, yine parlak ve güzel kelimelerin karşısında tutuklu kalma zamanım gelmiş. :) Övgü dolu sözlerin için çok teşekkür ederim, Özlem. Teveccühün. Onun bende yansımaları sadece. Benlik bir durum yok. :) Ne diyeceğimi bilemiyorum, Özlem! Dostoyevski bile bunu oluşturmazken sen nasıl yapıyorsun? Yorumun için çok teşekkür ederim. Sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. ^_^
Bu yorum görüntülenemiyor
harun inan okurunun profil resmi
Bu kadar uzun olmasına rağmen hiç sıkılmadan okunuyorsun ya işte bu yüzden inceleme paylaşmıyorum. :)) Kalemine sağlık dostum.
Quidam okurunun profil resmi
O.o Teveccühünüz, Harun Bey. Teşekkür ederim. Açıkçası, sizinki de akıcı bir incelemeydi. Yazmanız veya yazmamanız bize değil, size bağlı olmalı kanaatimce. Bence, yazmanız önce siz, sonra bizim için iyi olur. Yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. :)
2 sonraki yanıtı göster
Rahime okurunun profil resmi
Uzun yazı okumak istesem gider Karamazov Kardeşler'i okurum :) Ama yine de okudum incelemenizi ve pişman olmadım çok güzel olmuş. Elinize sağlık. :)
Quidam okurunun profil resmi
Bence de Karamazov Kardeşler okumak çok iyi olur. İvan Karamazov, adamdır! Kıyaslama ile gelen övgü yorumunuz için çok teşekkür ederim, Rahime Hanım. Teveccühünüz. :)
Yağmur okurunun profil resmi
Kurguyu anlatışın harika yalnız. *-* Ben de bir o kadar şaşırdım sonunda yazdığına. Dostoyevski'yi bu kadar çabuk tüketme, ya boşlukta kalırsan. O.o Ellerine sağlık, yine güzel bir inceleme olmuş. ^^
Quidam okurunun profil resmi
Kalan sağlar, bizimdir! Boşluk her türlü var. Ondan kaçış yok. Beğenmene sevindim. Yorumun için teşekkür ederim. :)
1 sonraki yanıtı göster
NigRa okurunun profil resmi
Bence sonlandırmamalısın Dostoyevski okumanı, ruhuna işledi oradan da incelemelere sızıyor. Çok güzel yazılar çıkıyor, çok güzel kitaplarını okudun kıskanıyorum. :)
Quidam okurunun profil resmi
Bence, şimdilik sonlandırmam en iyisi olacak. Yoksa dünyadan tamamen kopacağım. Kitapların tesiri, kaleme aktarabileceğimden çok daha fazla Nigra Hanım. Okuduğunuz zaman beni anlayacağınızı düşünüyorum. Kıskanmaya gerek yok. Zamanı gelince siz de okuyacaksınız. :) Övgü için teşekkür ederim.
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.