Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Hasbihâl
Gri takım elbise, beyaz gömlek, siyah kravat... Üstüme palto, altıma iskarpin... Elimde şemsiyem, kelimi örten şapkam... Bu vaziyet çıktım dışarıya. İçimde karışık duygularla,  adımlarım bir birine dolaşa dolaşa yürümeye başladım. Her zamanki gibi meraklı Berber Cemil köşede erketeye yatmış etrafı izliyordu. Beni farketmesin diye şemsiyemi açtım. Ama nafile,  fatketmişti beni ve bende ki tuhaflığı. Hiç vakit kaybetmeden sordu nereye diye. Bende, sevdiceğim ile buluşmaya gidiyorum dedim. "Yetmişinden sonra azdı bu adam" der gibi bir bakışı vardı ki görmen lazım. Çok garip  adam şu Cemil. Aldığımız havanın izahitini vereceğiz nerdeyse adama... Ama olsun seviyorum onu. Meraklıdır falan ama sakal traşını ondan iyi yapan yoktur. Aslında saç traşını da iyi yapar ama pek saç kalmadı bende... Cemil'in başka sorularına maruz kalmadan hızlıca uzaklaştım yanından ama daha beteri görmüştü beni. Manav Rüstem… Biliyorsun Rüstem’i, bir başladı mı konuşmaya, susturabilene aşk olsun. Ağız ishali olmuş gibi konuşuyor mübarek. Onu hiç görmemişim gibi devam ettim yoluma ama Rüstem görmüştü beni ve seslendi ama ben duymamazlıktan gelip yoluma devam ettim. Normal bir gün olsa oturur hasbihal ederdim ama bugün seninle hasbihal edecektim.   Mahalleliden böyle kaçarak Ortaköy'e indim önce. Mis gibi deniz havasını çektim içime. Benim için hep başlangıç olmuştur Ortaköy. Hayata burada gözlerimi açmışım sanki. Birde kadınlara... Kalbimde ilk defa bir kadına burada yer açmıştım.  Selma… Evet, Selma ile burada tanıştık. Eskiden Camii'nin çaprazında bir çay bahçesi vardı, orada garsonluk yapıyordu Selma. Ufak tefek kumral bir kızdı. Pek güzel sayılmazdı ama konuştuğu zaman bütün enstrümanları kıskandıracak güzellikte sesi vardı. Bilirsin konuşmayı ne çok sevdiğimi ama Selma ile bir araya gelince tek kelime etmez saatlerce onu dinlerdim. Severdim onu ve sesini,  ama ne bileyim doldurmazdı bende ki boşluğu. Onunla yaşadığım her şey de bir eksiklik hissediyordum. İçimde olması muhtemel başka bir şeyin umudu vardı. Nasıl desem, sanki beklediğim bir şeyler var ama ne olduğunu bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey varsa o da Selma ile devam edemeyecek olmamdı. Öyle kapandı Selma defteri. Biraz acıdı canım ama içimdeki ne olduğunu bilmediğim o umut, tuttu elimden kaldırdı ve ara bul beni dedi âdeta…                               **** Ortaköy'den sonra Beşiktaş'a doğru devam ettim. Yıllardır varlığını sürdüren, babadan oğula üç nesle ekmek teknesi olmuş balıkçıda mola verdim. Lüfer ve yanına roka salatası getirmesini söyledim garson çocuğa. Biliyorum sen de çok seviyorsun bu ikiliyi,  bu yüzden geçmedi sensiz boğazımdan. Bir iki lokma alıp bıraktım. Zaten ağzımın eski ki tadı yok. Aslında hiçbir şeyin tadı yok. Çayın bile... Çayımı yudumlarken içeriye genç bir çift girdi. Adam bıçkın delikanlı, kadın şuh bakışlı bir Leyla... Sahi benim de hayatımdan bir Leyla geçmişti. Anlatmamıştım sana. Biraz geç oldu ama anlatayım şimdi. Ah o Leyla ki ela gözlü bir çöl ahusuydu. Kanımın en deli aktığı zamanlarda vurulmuştum kendisine. Astığım astık, kestiğim kestikti ama onun gözlerini görünce anasından şamar yemiş bebe gibi oluyordum. Bir bakışıyla darma duman ediyordu beni gavurun kızı... Bir müddet eğledi gönlümü ama hâlâ bulmayı umut ettiğim bir şeyler vardı içimde fakat aradığım şey Leyla'da da yoktu. O da fark etti bunu ve git dedi bana. Aradığın her ne ise git onu bul... Gitmeye gittim ama aradığımı bulmak hiçte kolay değildi...                                                       **** Beşiktaş'tan sonraki durağım Beyoğlu'ydu. Şimdi diyeceksin ne işin vardı orada? Zencefilli gazoz içmeye gittim. Çocukluğumun, gençliğimin hatta şu ahir vaktimin biricik içeceği olan gazoz... Gazoz deyip geçme, ne hatıraları var bende bir bilsen. Mesela Belgin ile Beyoğlu Gazozu sayesinde tanıştım. 1980 yılının o kasvetli Eylül ayında, Galata'nın orada bir  çınar ağacı gölgesinde, üç beş arkadaş toplanmış bir taraftan gazozlarımızı yudumluyor diğer taraftan da memleketi kurtarıyorduk. Aramızda kalsın, Lafa gelince mangalda kül bırakmazdık ama gerçekte, batakta bile yancı olmaktan öteye geçemiyorduk. O kadar pasiftik… Öyle üç beş arkadaş toplanmış konuşuyorduk dediğime de bakma sen. Her birimizin arasında en az beş metre vardı. Yakınlaşacak cesareti bile bulamazdık, sıkardılar valla topuğumuza örgütlenme var diye...  Neyse, biz gölgede gazozlarımızı içerek memleket kurtarırken aşağıdan bir kız bize doğru koşarak geldi.. Nefes nefese kalmıştı belli ki birilerinden kaçıyordu. Yanımıza gelir gelmez, elimden gazozumu kaptığı gibi dikti kafaya, tek nefeste fondip yaptı. Dili damağı kurumuş garibin koşmaktan… Polislerden kaçıyormuş meğersem. Anarşistmiş yani... Bizim gibi gölgede değil meydanda veriyormuş mücadelesini. "Bana yardım edin saklanmam lazım" deyince bende hiç bir şey yapamıyorsam, bari bu kıza yardım edeyim  dedim ve anneme babasından kalan Taksim'de ki eve götürdüm. İstediği kadar kalabileceğini söyledim. İşte öyle başladı Belgin ile hikayemiz. Kömür karası saçları, süt beyazı teni ile savaş sebebi sayılacak güzelliğe sahipti. Umduğum aşkı buluyorum diye düşünmüştüm ama olmadı. Ben aşk dedikçe, o davam dedi. Ben biz dedikçe, o halkım dedi. O yürüdüğü yola aşıktı, ben ona... Ve çok sürmedi ayrıldı yollarımız… İçimdeki bulmayı umduğum o şey artık yavaş yavaş kayboluyordu. O kayboldukça ben de kayboyluyordum. Kapı kapı dolaştım, gönülden gönüle kondum. Yapmam dediğim şeyleri yaptım. Çok üzdüm, çok üzüldüm. Kepaze bir yaşam sürdüm. Tâ ki o bayırı çıkıncaya kadar. Evet evet bayır. İstinye Bayırı… Çıktıkça dinlendiğim tek yokuştu benim için o bayır. Çünkü ucunda sen vardın. Seni ilk gördüğümde beyaz elbisen vardı üzerinde… Tıpkı bir güvercin gibiydin. O minicik ayaklarınla, ceylan gibi sekerek yürüyüşün, yürüdükçe rüzgarda dans eden kıvrım kıvrım saçlarınla mitolojik bir tanrıydın sanki… Duyduğum en güzel ses senindi, Gördüğüm en güzel bakış senin gözlerinin bakışıydı, gördüğüm en kutsal yol sana gelen yoldu... Günlerce geldim gittim evinin yanına. Ah bir yolunu bulsam da konuşsam, konuşsamda şelale gibi  aksam diyordum. Nihayet bulmuştum o yolu. Emirgan Korusu’nda kesişti yollarımız. Hatırlıyor musun elimde bir bozuk para vardı ve çamura düşmüştü, ben de çamurdan çıkartıp almıştım o parayı. Çünkü tutulup çıkartılacak temiz bir tarafı vardı ve Oradan tutup çıkardım. Ama benim, o bozuk para kadar bile tutulacak temiz tarafım yoktu… Her güzel de gözüm, her kerhanede izim vardı. Yine de tuttup çıkardın sen beni… Sevginle yıkadın, şefkatinle muamele ettin bana… Eksik olan parçam oldun, tamam ettin beni… Sen benim, yıllardır bulmayı umut ettiğim kişisel menkîbemdin. Dünyada cennet nasıl yaşanılır öğretendin bana. Seninle aynı sabaha, beraber gözlerimizi açmanın güzelliğini ah bir bilsen… Yıllarca bu güzelliği bana yaşattığın için çok teşekkür ederim. Hayattan koptuğum bir anda, karşıma çıkıp,  güneş gibi doğdun hayatıma. Mevlana için Şems ne ise, sen de benim için o idin. İnsanlığımın altınçağını yaşattın bana ve gittin. Sen gittiğinde güneşim battı, soluğum kesildi. Tutunacak kırık bir dalım bile kalmadı. Şu an içimde ki tek umut kırıntısı bir gün benim de senin yanına gelecek olmam. Dedim ya hiç bir şeyin tadı yok artık. Ot gibi yaşıyorum. Yaşıyorum dediğime de bakma sen, sana kavuşma umudu yaşatıyor beni. Ama az kaldı biliyorum. Kalbimde kelebekler uçuşuyor ara sıra. Bu kelebekler beni sana getirecek sanırım. Doktor Haşim, kelebeklerin uçuşmasından kaygılı ama ben mesudum. Neyse güvercinim, şimdi gitmem lazım. Yılda bir defa geldiğim için özür dilerim. Ama elimde değil. Bu soğuk toprağım altında olduğun gerçeğini  görmek kahrediyor beni. En azından gelmeyerek bu gerçekle yüzleşmiyorum ve hayalimde yaşatıyorum seni. Bu biraz da olsa hayatımı çekilebilir kılıyor.  Şimdilik hoşçakal yıllarca bulmayı umduğum, sonunda bulduğum, çok erken kaybettiğim güzel kadın, hoşçakal…
··
114 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık, güzel olmuş bayağı - Hatta tam Metin abinin seveceği gibi olmuş İstanbul'u katınca içine- Korkacak bir şey yokmuş yani:) Konu olarak sonu baştan tahmin edilse de- genelde aynı oluyor hep böyle hikayelerin sonları- anlatım tarzınız keyifli bir hale sokuyor öyküyü ve sonuna kadar bırakmıyoruz. Teşekkürler katkınız için.
Muzaffer Akar okurunun profil resmi
Hovarda ömrünün ahirine gelmiş adamın bilincinden hikaye anlatmak bir kadın için cesaret işi. Rahime Hanım göstermiş cesareti, hakkını da vermiş elinden geldiğince, biraz ürkek biraz da ne bileyim... hah sansürlü... Öyle mi acaba? Elinize sağlık severek okudum. Bir diyeceğim de insanın sevdiğiyle birlikte hayat geçirmesi kadar onu mutlu eden başka bir şey yoktur şu dünyada. Ona sarılıp uyumak, onunla sevgili olmak, onunla dost olmak başka ki, anlatılmaz belki. Bu romantiklik mi bilmem ama çoğu dostumuzda bunu görememek çok üzüyor beni. Neyse başka konu, onu da başka hikayede okuruz, tartışırız.
Rahime okurunun profil resmi
Hovarda yaşlı adamın kimliğine bürünmek gerçekten zordu. Dediğiniz gibi elimden geldiğince yaptım bir şeyler. Altından kalabildim mi o da sizlerin takdiri. :) Sansür konusuna gelince, evet tuttum kendimi. Çok muzip şeyler yazacaktım ama yazamadım. Ama yazamadığım şeylerin mesajını verdim, eksikliği o şekilde kapatmaya çalıştım. Görüşleriniz için teşekkür ederim Muzaffer Bey, sağolunuz. :)
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Hatice okurunun profil resmi
Rahimecim harika olmuş :)) valla Metin Bey gibi biri canlandı gözümde benim de :)) İstanbul buluşmasındaki fotoğraftan.. benzetmeler harika deyimler yerinde gazoz bozuk para filan.. her güzelde gözü vardan sonra koptum zaten.. gözü çıkmayasıca :)))
Rahime okurunun profil resmi
Dedeye kızmayın Şimal Hanım. Ne yapsın aradığını bulana kadar çok hovarda yaşamış. Bulunca elini eteğini çekmiş o işlerden. :) Çok teşekkür ederim yorumunuz için, sağolunuz. :)
4 sonraki yanıtı göster
Metin T. okurunun profil resmi
“Beni farketmesin diye şemsiyemi açtım ama nafile, fatketmişti beni ve bende ki tuhaflığı.” Anladın di mi? Ya da noktalama işaretlerinin sihrine başvurmalıydın. “Beni fark etmesin diye şemsiyemi açtım. Ama nafile. Fark etmişti beni ve bendeki tuhaflığı.” (Yazım hatalarını da düzelttim bu arada) Diyalog olsa daha bir renklenebilirdi. Madem yok, bu öykü konuşma tırnağı istemez. "Mevlana için Şems ne ise, sen de benim o idin. " bir bu cümlen tekliyor biraz. Gerisini sana bıraktım :)) Bana göre öykü dört dörtlük. Gerilim var. Anlatım acayip samimi. En önemlisi mizah var. Bir sırrı var öykünün ve sonuna dek güzel saklanmış. Demek ki ilk ismi, her neyse artık, bu sırrı ifşa etmiş. )). Mezarlık ziyareti miydi adı? )) Yuh, ihtiyar moruk, teneşir paklar seni diye okudum bir müddet. Finalde hem sırrını öğrendik hem duygulandık. Kahraman bir anda cana yakın bir dosta dönüştü. Belki bu tür öykülerin sevmeyeni de vardır. Gayet doğal. Ama, bir gerçek öykü iskeleti var dolu dolu. Uzun cümlelerin hiç anlamı yok. Parçalayıp yerlerini değiştirerek daha dinamik bir anlatım yapmak kolay. Üstelik ilavelerle rahatlıkla daha “modern” bir anlatıma sokulabilir. Felsefi sorgulamalar ilave edilebilir. Kaldı ki buna ihtiyacı da yok. Hayatın bir çok köşesini süpürüp getirmiş önümüze. Siyasal hayatı bile dürtmüşsün. Ama dediğim gibi, bir öykü nasıl olmalının iskeleti var burada. Öykü, o an aklına gelen duygusal kelimeleri sıralamak ya da yazayım diye oturduğun halini kaleme almak değildir. Eğer bir kurmaca ise öykü, kurmak gerekir. Bir kurgusunun olması gerekir. İlk yazdığını sakla, oynama üstünde. Kopyasını da 1 ay elleme. Sonra başla deformasyonlarına. Bak bakalım, ne kılıklara sokmuşsun. Kelime seçimlerin fevkalade. Metaforlar dengeli. Üstelik A.H.Tanpınar’ın şiir de çok yakışmış. Madem öyle, ben de merhum Halil Karaduman’dan dinleteyim Leyla’yı. Bestekarı da kendisidir. youtube.com/watch?v=NEIl39F... Kalemine sağlık
Rahime okurunun profil resmi
İlk başlığı Makberle Hasbihal idi. Erhan Bey, spoiler olduğunu söyleyince Makber'i yok ettim :) Emek verip bu kadar uzun ve açıklayıcı bir yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim Metin Hocam. Anlatım bozukluğu olan yerleri okurken, bana çok akıcı geliyordu. Ben yazdığım için bana öyle geliyormuş demek ki. :)) Bundan sonra daha dikkatli edeceğim. Mevlana ve Şems göndermesini severek yapmıştım hâlbuki. Beğenmemiş olmanız üzdü. :) Çöl ahusu göndermesini yakalamışsınız tebrik ederim. :) Öneri ve övgüleriniz için de ayrıca teşekkür ederim. Sağolunuz...
3 sonraki yanıtı göster
Ebru Ince okurunun profil resmi
Çok "Şık" bir hikaye olmuş ..emeğine sağlık . Duyulmadık kelimeler yanyana gelince nasılda keyifle akıp gidiyor ... sağ ol -var ol :)
Rahime okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim efendim o sizin şıklığınız. :)
Osman Y. okurunun profil resmi
Eline sağlık çok güzel de bu arada hiç de tevazu yok maşallah kendi yazdığını beğenmeler falan :) Gerçekten çok samimi olmuş, Erhan abinin dediği gibi Metin abiyi akla getiriyor çok sever bu hikayeyi kesin :)
Rahime okurunun profil resmi
Nerede beğenmişim yazdığımı pardon? :) İnsanın bazı eleştirileri kabul etmeyişi tevazu eksikliğinden midir yoksa öyle olduğunu düşünmeyişinden midir? :)
7 sonraki yanıtı göster
K. okurunun profil resmi
Bu hikaye gözümden kaçmış, muhtemelen profilini gezerken ya da hikayelerin toplu yayınlandığı iletide denk gelirsem biraz daha geç okurdum. İyi ki şimdi görmüşüm. Mahrum kalırdım, çok sevdim yahu. :) Çok komik, çılgın bir dede profili çizmişsin. Gülümsettin. :) Amca her çiçekten bal almayı seviyormuş. :) Daha cesur olabilirdin, argo da içinden geliyorsa çok uç noktada değilse bence yazılabilir. Küfür olursa tabi çok hoş olmayabilir. Konusu da anlatılışı da hoşuma gitti. Daha bile yazılır bunun üstünden. Bence burada bu şekilde arkası gelebilecek epey hikaye oluştu. İçimizdeki cevherleri görmek çok sevindirici. Kalemine sağlık. :)
Rahime okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim. Evet korkak davrandığım konusunda haklısın. Ama ne bileyim utandım. :) Kerhane yazarken bile renkten renge girdim valla. :) Acaba yazmasam mı dedim ama ondan daha uygun bir kelime bulamadığım için onu kullandım. Küfür zaten olmazdı, hikâyenin şirinliğini bozardı ama ufak tefek argo kullanabilseydim iyi olurdu. Tekrar teşekkür ederim değerli yorumun için. :)
Anıl okurunun profil resmi
Rahime ben beğendim. Beğendim lakin bir kaç kelam etmem gerek müsaadenle. :) Öncelikle bazı yerlerde baya güldüğümü belirterek başlayayım. Sonrasında üslup mevzusu var ki çok güzel yakalamışsın ama bazı terimlerini az kullanmandan tadı damağımızda kaldı diyebilirim. Örnek olarak; Laf aramızda demiş karakter bir yandan sevdiceğim derken bir yandan da ulan diyebilirdi. Araya biraz daha fazla böyle böyle kelimeler serpiştirseydin doyurucu olurdu. Hikaye basit ama tadında olmuş. Ellerine sağlık. :)
Rahime okurunun profil resmi
Ben şok ben iptal. :)) Hikaye basit mi? Evet, inception gibi bir hikâye olmadığı kesin ama baştan sona detaylarla süslü bir hikayeye basit demek üzdü beni. :) Bu hikâyeyi biraz daha detaylandırsan roman olur. O kadar çok malzeme var içinde. Şimdi ben böyle konuşunca eleştiriye gelemiyor gibi görünüyor olabilirim ama alâkası yok. :) bazı terimleri az kullanmışsın demişsin burada haklısın. Tuttum kendimi. Yazamadım. Aslında aklımda daha muzip, az buçuk ağzı bozuk bir adam portresi vardı ama yapamadım işte. Tuttum kendimi.
3 sonraki yanıtı göster
Uğur Ukut okurunun profil resmi
Sanki Aylak adamı yeniden okuyor gibi oldum.
Rahime okurunun profil resmi
İltifat kabul ediyorum efendim. Çok sağolunuz. :)
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.