Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

413 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
Pas Tuttum!
Evveliyetle söylenmelidir ki Huzur’u okumak iç nizamın düzenli işleyen çarklarına pas bulaştırmaya atılan ilk adımdır. Eğer öncesinden, benim gibi, iç nizamınız paslanmaya başlamışsa bu oluşumun daha hızlı gerçekleşeceğine inanılmalıdır. 1 günlük anlatı zamanının arasına sıkıştırılan 1 yıllık anlatılan zamanın; büyük bir aşkın gölgesinde koca bir kültürle yoğrulmuş bir milletin yenileşme ya da yenileşmeyi becerememe sancılarını, büyük bir harbi atlatıp arasından çok geçmeden ikinci büyük bir harbin başlayacağı haberlerinin sokaklarda yarattığı endişenin okura aktarılmasını, bireylerin huzur arayışlarındaki huzursuzluğunu içermesi behemehâl bunun tek sebebidir. Her ne kadar rahatsız olsam da derinlemesine yapılan karakter tahlilleri(ben edebiyatımızda böyle tahlil başka kimsede görmedim) o kadar başarılı, şiire yaklaşan cümlelerin ahengi o kadar güzel ki bana bu huzursuzluğu unutturdu. Ahmet Hamdi Tanpınar “Antalyalı Genç Kıza Mektup”unda ‘Ergani madeninde üç yaşımda iken kendime rastladım’ dediğinde yazarlığın kendisinde bir kültür oluşturacağını muhakkak anlamıştı. Muhayyilesi o kadar güçlüdür ki şiire yönelmesinden doğal bir şey olamaz. Beni şairliğimle hatırlayın diye de çok yerde bahsetmiştir. Sadece şiirle kalmamış denemeler, makaleler, romanlar da yazmıştır. Bu yüzden Tanpınar kendi başına bir kültürdür. Ele aldığı konuları hep kendine has bir teknik ve üslupla dile getirmiştir. Çağının sorunlarına sessiz kalmamış, bu sorunlara çözüm yolları aramıştır. Bunları yaparken elbette başka kişilerden de etkilenmiştir. Nurdan Gürbilek bir yazısında kişilerin sevdiği yazarları edebi ebeveyn olarak görme meselesinden bahsediyordu. Ahmet Hamdi’nin kendine seçtiği edebi ebeveynleri şiirde Yahya Kemal ve Paul Valery, romanda ise Marcel Proust’tur. Şiirde Yahya Kemal ve Valery’nin estetiğini, roman da ise Proust’un üslup ve zaman meselelerini örnek almıştır. Yahya Kemal kültür anlamında da Tanpınar’ı doldurmuştur. Yahya Kemal ile tanışmadan önce eski bütünüyle reddeden bir garpçı olduğunu belirten Tanpınar, bu tanışmadan sonra maziyi farklı bir biçimde ele almıştır. Yine musikiye olan ilgisi de bu yıllarda başlar. Huzur da Tanpınar’ın geçirdiği bu farklılıkların bir topluma mal edilmiş yansımalarından doğmuştur. Kitap Mümtaz ile Nuran’ın aşkını anlatır. Biz şimdilik öyle diyelim. Kitaptaki asıl olaylar 24 saati kaplar. Ama ikinci bölümde geriye gidilerek bir yıllık bir zaman dilimi anlatılır ve son bölümde günümüze tekrar dönülür. Huzur dört bölümden oluşur: İhsan, Nuran, Suat, Mümtaz. İlk bölümde İhsan hasta yatmaktadır. Kira almak için dışarı çıkan Mümtaz yolda eskiye döner ve babasının ölümünü okuruz. Yine yolda büyük aşkı Nuran’ın arkadaşlarına rastlar ve yine eskiye döner. İkinci bölüm bu eskiyi yani Mümtaz ile Nuran’ın aşkını anlatır. Üçüncü bölümde bu aşkın yansımalarına devam edilir. Son bölümde ise Mümtaz günümüze döner ve kitap sonuca bağlanır. Anlatı hep Mümtaz karakteri üzerinden devam eder. Mümtaz’ın kişiliği “ölüm, aşk ve tabiat” üzerine kuruludur. Bu üçlünün etkisinden Mümtaz’ın daha çok kendi içinde yaşadığı sonucuna ulaşmak yanlış olmaz. Kendine has fikirleri ve geniş bilgi birikimi vardır. İhsan, çok kültürlü biridir. Her ne kadar şarkla garbın birleşmesi taraftarı ise de aslında o şarka aşıktır. Mümtaz ailesi öldüğünde onun yanına gelir ve bilgi birikimini ondan alır(Tanpınar’ın hikayesi de aşağı yukarı böyledir. Onu Mümtaz’a hocası Yahya Kemal’i de İhsan karakterine benzetebiliriz). Nuran da kültürlü bir aileden gelmiş, ailesi eskiye yakın olsa da kendisi eski ile yeniyi kendi içinde sindirmiştir. Suat karakteri dünya karşısında azap çeken Dostoyevski karakterleri gibidir: “Dostoyevski Suat’tan seksen sene evvel bu azabı çekti.” Suat eskiyi büsbütün reddeden bir garplıdır. Tanpınar’ın Huzur’u yeni bir değişimin çehresinde olan bir toplumu yansıtma bakımından ayna niteliğindedir. Toplum dediğime bakmayın Cumhuriyet aydının Batılılaşma karşısındaki tutumu ele alınır. Bir taraf eskiyi tümden reddedip garba yönelmeyi ister(Suat gibi) bir taraf şarka bağlı kalmanın doğru olduğuna inanır(İhsan gibi) bir taraf da sadece birinin benimsenerek bu değişimin üstesinden gelinemeyeceğini, maziyle yeninin birleştirilmesinin doğru olduğuna inanır(Mümtaz gibi). Kitap boyunca eskinin tümden yıkılmasından endişe duyulur: “Bugün Türkiye’de nesillerin beraberce okuduğu beş kitap bulamayız. Dar muhitlerin dışında, eskilerden zevk alan gittikçe azalıyor. Biz galiba son halkayız. Yarın bir Nedim, bir Nef’i, hatta bize o kadar çekici gelen eski musiki ebediyen yabancısı olacağımız şeyler arasına girecek.” Bu eski-yeni çatışması ne kadar doğru sonuca ulaşmış tartışılır ama bu çatışmanın insanlarda büyük bir huzursuzluğa ve kimlik bunalımlarına yol açtığı muhakkaktır. Kitabın Nuran’a ayrılan bölümü “Bu, dünyanın en basit, adeta bir cebir muadelesini hatırlatacak kadar basit bir aşk hikâyesidir” diye başlar. Ama okuyucu için asıl önemli olan hemen yukarıdaki paragrafta bahsedilen konulardır. Bu konular bize Mümtaz ile Nuran aşkının arka planında hissettirildiği için bu aşk hiç basit değildir. Konular öne çıksa da aşkın güzelliği de yabana atılmamalıdır. Mümtaz kişiliğinden dolayı Nuran’a tam bağlanır. Öyle ki “Mümtaz için kadın güzelliğinin iki büyük şartı vardı. Biri İstanbullu olmak, öbürü de Boğaz’da yetişmek. Üçüncü ve belki en büyük şartının tıpkı tıpkısına Nuran’a benzemek”ti. Aşkları başladığından itibaren Mümtaz için Nuran’ın anlamı “düşünce, sanat, yaşama aşkı, hepsi sende toplandı. Hepsi senin hüviyetinle birleşti. Senin dışında düşünmemek hastalığına müptelâyım” olmuştur. Mümtaz hayalindeki kadına kavuşmuştur. Bu kavuşma bize eski İstanbul’u da baştan aşağı gezdirir ve adeta bir kültürü yansıtır. Kitabın içeriği çok dolu olsa da kitapta en çok hoşuma giden şey kullanılan dildi. Tanpınar, şiirin söylemekten ziyade susma işi olduğunu bu yüzden sustuklarını romanlarında yazdığını belirtir. Evet, bu öyle bir susma sonucu yazma işidir ki bir iki isim hariç ne kendi çağdaşı yazarlar ne de günümüz yazarları bu yazma işinin yanından geçememişlerdir. Şiirde söylemediği her şeyi romanlarında söylemeğe çalışmıştır. Bu yüzden, her ne kadar şiirleriyle hatırlanmak istese de, biz onu daha çok romanları ve üstüne eğildiği medeniyet meseleleriyle hatırlarız. Bu susma içeriğe ayrı bir boyut dile de ayrı bir boyut katar. Huzur’u okuduğumuzda bu susmanın ne raddeye geldiğini çok iyi görürüz. İçerik zaten dolu ama dil de bir o kadar doludur kitapta. Cümlelerdeki her kelime çok geniş bir dil ummanından titizlikle seçilerek özenli bir dil işçiliğiyle sayfalara döşenmiştir. Bu işçilik bana öyle bir seyir keyfi sundu ki cümleleri şiir okur gibi, müzik dinler gibi okudum. Hala cümlelerin hoş tınısı kulaklarımda. Bunda elbette Tanpınar’ın şairliği ve musikiye olan ilgisi ön plana çıkmıştır. Okurken kendime uzun uzun cümlelerin bana hiç yabancı gelmediğini, daha önce karşıma çıktığını çok kere söyledim. Bu durumu Mahur Beste’yi okurken de yaşamıştım. Sonra Toptaş’ın bir söyleşisinde Tanpınar’ın beste yapar gibi cümle kurduğunu ve şiire yaklaştığını söylediği aklıma geldi. Kendisi zaten Tanpınar’ı çok sever. Hasan Ali Toptaş’ın cümleleri de böyledir her ne kadar kelimelerin ilk anlamıyla çok oynasa da. Onu çok okuyan ve seven biri olarak ustasının dilini daha çok sevmemek olmaz. Kitapta musikinin önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Mümtaz ve Nuran Mahur Beste’yi çok seviyorlar. Çokça bahsi geçiyor kitapta da. O yüzden Huzur’dan önce Mahur Beste’yi okumak isabet olacaktır. Kitapta musikiyle alakalı bir bölüm vardı ki en zorlandığım, en sıkıldığım bölümdü. Kitaptakiler bu değerlerin unutulmasından korkuyorlardı, okurken korkmalarındaki haklılığı kendimden görmüş oldum. Bu incelemede bilinenden farklı şeyler yazmadım. Yazdıklarım çok hoşuma da gitmedi. Daha derinlemesine incelenecek konular var ama zaman konusunda sıkıntılıyım, elim ayağıma dolaştı yazarken. Bazı yerleri bu yüzden hızlı geçmiş olabilirim. Huzur’u okumak gerek işlediği konular gerekse dili bakımından yorucu bir süreçti. Tanpınar’ı ilk Mahur Beste ile tanımıştım, Huzur ile bu tanışma çok sağlam bir temele oturmuş oldu. Kitabı kendi huzurumdan feragat ederek okusam da çok sevdim. Tanpınar’ı da günlüklerinden bir iki bölüm okuyunca daha çok sevdim. Değeri tüm büyük yazarlarımız da olduğu gibi sonradan anlaşılmağa başlanmış. Artık, ne de olsa anlaşılmış gibi cümlelerle kendi ayıbımızı sürdürmeyi ne kadar devam edeceğiz merak ediyorum. Tanpınar’ın değeri yaşamında anlaşılmadığı için kitaplarının baskı sayıları yeterli olmamış. Para sıkıntısı da çok çekmiş. Öyle ki şiirdeki üstadı Paul Valery’nin 29 ciltlik günlüklerini maddi sıkıntılar yüzünden alamadığını okuyucunca çok üzüldüm. O bölümü paylaşıp incelemeyi bitiriyorum: “(…)Valery bu iç harbi de, Avrupa’nın bugünkü sefaletini de evvelden görebilmiş adamdı. Defterler mühim şey olacak. Fakat 29 cilt. En aşağı 2 bin lira. Belki de daha fazla. Hulasa imkânsız. İşte parasızlık. Para duvarı. Okumasam n’olur! Bittabi hiç! Kim bu eksikliğimi bilecek!... Ve şüphesiz ki asıl Valery kitaplarında, ama bir insan bir adamı böyle kendine ışık yapınca tanımak istiyor.”
Huzur
HuzurAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 201916,3bin okunma
··1 alıntı·
9,7bin görüntüleme
CEYLAN okurunun profil resmi
Zaman, Rüya ve Musikinin adamı Ahmet Hamdi Tanpınar.. Hislerini çok güzel dile getirmişsin. Çok teşekkür ederim kendi adıma inceleme için..
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Çok sıkışık zamanıma geldi. :)) Ben de teşekkür ederim.
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
NigRa okurunun profil resmi
Murat detaylı ve samimi incelemelerin her geçen gün daha da güzel oluyor. Cesaret edip (biraz da yine zaman sıkışıklığındandı) inceleme yazamamıştım, okuduktan sonra ikinci bir okuma yapılmalı diye not ettim kendime. Kitap çok güzel değil mi, bittiğinde çok güzel geçirdiğimiz bitmesini istemediğimiz bir günün kaçınılmaz sonu gelmiş gibi hissediyor insan. Kitabın 4 bölümden oluşmasının müzikal bir roman olabileceğinden kaynaklı olduğunu okumuştum okuduğum zamanlarda. Berna Moran böyle olabilir demiş daha doğrusu; ‘Bu dört bölümün bir müzik yapıtındaki (özellikle belki bir senfonideki) bölümlerin işlevini yüklenmesi. hiç kuşkusuz, tanpınar ‘Huzur’u bir müzik formuna göre düzenlemeye çalışmış. Bölümlerin her biri belli bir duygunun, bir ruh halinin egemen olduğu ‘movement’lar gibi kullanılmış. Ukalaca bir kesinlik iddiası gütmeden diyebiliriz ki, birinci bölüm sıkıntılı, ikincisi neşeli, üçüncüsü melankolik, dördüncüsü çok sıkıntılı.’
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1
Mahur Beste'yi okumadım ama bunun üzerine Suat'ın Mektubu'nu da okumanı tavsiye ederim, çok bir olayı yok ama Tanpınar'ın yazıp çizdiği, çıkardığı bölümler falan da var, daha iyi hazmediliyor sanki kitap. Yorum çok uzun oldu ama Huzur hakkında sohbet etmeyi seviyorum, bu sebepten mazur görebilirsin bence. :))
3 önceki yanıtı göster
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Kevser. :) Ben gerçekten çok beğendim kitabı. İncelemeyi sıkıştırmak zorunda kaldım. Artık ikinci okumamda daha iyi görürüm bazı şeyleri. Kitapta muhtemelen kaçırmışım orayı. Doğru olabilir. Batı müziğine ilgisi vardı zaten. Tanpınardan beklenir. :) Berna Moran'ın bu bahsine de bir göz atmaya çalışırım. Ben de çok sevemedim abi Nuran'ı. Yalan yok. Ama Suat'ı hiç mi hiç sevmedim. Mektubu yüzünden bir sürü şey oldu. Suat'ın Mektubu'nu da okurum ilerleyen zamanlarda. Mahur Besteyi ben tesadüfen önce okumuşum. :) Elbette mazur görülür. :))
5 sonraki yanıtı göster
Burak okurunun profil resmi
Emeğine yüreğine sağlık, çok güzel bir inceleme olmuş. :)
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. :)
Alev okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme, karakter tahlilleri içim daha önce böyle bir tahlil görmedim demişsiniz, Peyami Safa'nın Yalnızız kitabını okumadıysanız naçizane tavsiyemdir.
Osman Y. okurunun profil resmi
Murat tam anlamıyla eline yüreğine sağlık, ben de sanki önceden okumuş gibi okudum yazdıklarını.. Bekliyordum zaten biliyorsun :) Çok güzel anlatmışsın, tabi öyle bir kitap ki okumadan, hatta tekrar tekrar okumadan kavramak mümkün değil.. Üslup adamlarına ne kadar hasret memleketimiz, kıymetlerini bilmeliyiz. Sağ ol var ol :)
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Teşekkür ederim abi. Zaman problemi vardı biraz. Tam başlıyorum yazmaya iş çıkıyor kalıyor. Sürekli erteledim. En son böyle bir şey çıktı. :) İlk okuma için baya faydalandım. Daha sonra tekrar okuyacağım ben de. Keşke diyorum değeri zamanında bilinseydi. Ama maalesef. Şöyle Tanpınar gibi 3 4 yazar çıkarsak sırtımız yere gelmez. :)
Ayşe* okurunun profil resmi
Murat incelemeni çok beğendim, yaklaşık 1 ay evvel Suat'ın Mektubu kitabını almıştım Kevser'de alıntıları görüp çok beğenmiş merak etmiştim kitabı. Daha sonra bu Suat'ın Huzur'da ki Suat olduğunu öğrenip başlayamadım kitaba. Önce Huzur sonra Suat'ın mektubu dedim, şimdi senin incelemeni de okuyunca önce Mahur Beste diye değişti durum. Verdiğin bilgiler ve bu hakkını veren incelemen için teşekkür ederim :) Kalemine sağlık.
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim Ayşe. :) Mahur Beste'yi ben tesadüfen önce okumuşum. İsabet oldu. Suat'ı hiç sevemedim. O mektup yüzünden bir sürü şey oldu. Ben de merak ediyorum onu. Tekrar teşekkür ederim. :)
Cem Єren okurunun profil resmi
İncelemenizi okurken kitabı okuduğum zamana gittim. Gözümün önünden film şeridi misali akıp geçti. Ellerinize sağlık Huzur'u en iyi anlayan nadide incelemelerden birini kazandırdığınız için kendi adıma teşekkür ederim. :)
Murat Sezgin okurunun profil resmi
Ne mutlu. Ben teşekkür ederim.
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.