Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

400 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
15 günde okudu
Tarih Üzerinden Psikolojik Savaş ve Atatürk Dersi - İncelemesi
> Evet, o beklenen güzel gün geldi arkadaşlar! Ben burada olan birçok arkadaşımın, benden özellikle Sn.
Cengiz Özakıncı
Cengiz Özakıncı
’nın,
Tarih Üzerinden Psikolojik Savaş ve Atatürk Dersi
Tarih Üzerinden Psikolojik Savaş ve Atatürk Dersi
kitabına yapacağım incelemeyi merakla beklediklerini biliyorum. Bu güzel tarihi araştırma ve karşı savunma kitabına nasıl bir inceleme yapacağımı inanın ben de bilmiyorum, ama sizler ve bu incelemeyi dikkate alıp okuyacak tüm okurlar için elimden gelenin en iyisini yapacağım arkadaşlar. Bu incelemem de biraz uzun olacağı için hepinizden şimdiden özür diler, sonuna kadar okuma gayreti gösterecek olan herkese çok teşekkür ederim. Evet, hazırsak ufak ısınma turu sonrasında yavaş yavaş kitabımıza geçebiliriz sanırım. Haydi, bismillah. Gazamız mübarek ola arkadaşlar! > 1281 yılında Türkmen soyundan gelen Osman Bey'in, Küçük Asya'nın kuzeybatısındaki bir beyliği miras alıp, 16. yüzyıla kadar Doğu Avrupa’dan, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika'ya kadar topraklarını genişleten Osmanlı Devleti, dünyanın en güçlü imparatorluğuydu. Fakat 19 yüzyılın sonlarına doğru, Avrupa güzel “la belle époque” dönemini yaşarken, “O” anlı şanlı Osmanlı Devleti ise 1881’de “Muharrem Kararnamesi” ile birlikte Düyun-u Umumiye Yönetimi tarafından ele geçirilmiş, para basma yetkisi elinden alınmış ve vergi almak gibi devlet olabilmenin koşulu bile Düyun-u Umûmiye’nin yönetimine geçmişti. Kısacası: Onca cephe ve toprak savaşları sonrasında, o ihtişamlı Osmanlı Devleti’nin ne parası, ne pulu, ne çulu ne de kul’u kalmıştı. Evet, Osmanlı hala vardı, ama artık sadece formalite de bir devlet olarak gözüküyor ve düşman ise yavaş yavaş, her koldan, iyiden iyiye yaklaşmaktaydı. > Bu sürece nasıl mı gelindi? Gelin biraz buna ve ilerisine bakalım; Acaba kimler bilir ya da bunu okumuş ve zihninde bunun için yer ayırmıştır bilemem, ama siz hiç Osmanlı saltanatında, “Kafes Hayatı” diye bir şey duydunuz mu?! Vakti zamanın da, bunu ilk defa ben de duyup, araştırıp, okuyup öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Bu “kafes hayatı”dır ki, 17. yüzyılda dünyanın en geniş topraklarına sahip bu devasa imparatorluğun kaçınılmaz sonuna zemin hazırlayacak korkunç bir uygulamaydı. 1617-1695 yılları arasında, toplamda 106 yıl kafes içinde yaşama mahkûm edilen 5 padişahı ve diğerlerini bilir misiniz? Sizlerden ricam, merak edenler, aşağıda liste olarak vereceğim bu padişahların yaşamış oldukları bu dramı kendi çapınızda araştırabilir ve bilgi edinebilirsiniz. Bu konu hakkında geniş bilgiler, akademik çalışmalar ve kitaplar da mevcuttur. Kafes hayatı yaşadıktan sonra padişah olan şehzadeler: Padişah Mustafa I (1617-23) - 17 yıl kafeste. Padişah İbrahim I (1640-48) - 22 yıl kafeste. Padişah Mehmet IV (1648-87) - 5 yıl kafeste. Padişah Süleyman II (1687-91) - 40 yıl kafeste. Padişah Ahmet II (1691-95) - 22 yıl kafeste. Kafeste geçen yaşam süresi Toplamı - 106 yıl kafeste. Görmüş olduğumuz bu çizelge biz okurlara hemen her şeyi açıklamakta. Aşağıda olan diğer liste ise daha sonrasında padişah olan ve “kafes Hayatı” yaşamış şehzadelerdir. Mahmut I (1730-54) - 27 yıl kafeste. Osman III (1754-57) - 51 yıl kafeste. Mustafa III (1757-74 ) - 27 yıl kafeste. Abdulhamid I (1774-89) - 43 yıl kafeste. Selim III (1789-1807) - 15 yıl kafeste. Mustafa IV (1807-8) - 18 yıl kafeste. > İşte onlarca yıl kafes hayatı yaşadıktan sonra, bir anda padişah olmanın vermiş olduğu şaşkınlık içinde, Osmanlı İmparatorluğu’nu idare edecek olan şehzadeleri kısaca hep birlikte gördük ve okuduk. Dünyada bu zamana dek başka bir devletin kraliyet ailesi, kendi soyundan gelene bu denli insanlık dışı dramı hak görmemiştir. Osmanlı’yı bu “yok oluş” sürecine sürükleyen başlıca etkenler arasında, işte bu Hanedan yozlaşmasının büyük tesiri olduğunu da bilmekte fayda var derim. Şehzade olarak yönetecekleri koca imparatorluk için sıra bekleyen ve bu sürenin bir bölümünü “kafes hayatı” içinde geçirmiş olan padişahlar, bırakınız devleti idare etmeyi, kendilerini bile yönetmekten yoksun hale düşmüşlerdi. Düyun-u Umûmiye’ye ve diğer egemen güçlere teslim olmanın altında yatan en önemli nedenlerinden biriydi bu “dram”. Dünyayı görememe ve dışarıda, Osmanlı’nın etrafında olan bitene uzak kalma, durum analizi yapamama ya da yanlış yönlendirmeler hatalı kararlara imza atmalar da cabasıydı. > Tarihçiler tabiri caizse: “Tarihte bir kapı açıldıktan sonra şayet kapanmıyorsa artık orada bir devrimden bahsedilebilir” derler. İşte 17. yüzyılda en geniş topraklara sahip Osmanlı artık almakta ve uygulamakta olduğu yanlış kararlar doğrultusunda, kendi devrinin kapanmasına farkında olmadan böylesi bir “dram” ile yön veriyordu. Saraylarda dünyadan bihaber yaşayan şehzadeler her ne kadar gerekli terbiye, eğitim ve derslerini alıyor olsalar da, dünyanın ve Avrupa’nın yaşamakta olduğu askeri, bilimsel ve kültürel gelişmelere uzak kalmaktaydılar. Dışarıda yavaş yavaş gücünü yitirmekte olan bir Cihan Devleti, içerideki otoritesini yitirme korkusu ile şehzadelerine de izole olmuş bir hayat sunmaktan öte gidemez olmuştur artık. > Ne demiştik?: “Tarihte bir kapı açıldıktan sonra şayet kapanmıyorsa artık orada bir devrimden bahsedilebilir”. İşte ilginç bir tesadüflere yorumlayabileceğim 1881 yılı da, ileride açıldıktan sonra kapanmayacak ve payidar kalacak bir devrimin liderine gebeydi. Mustafa Kemal Atatürk 1881’de dünyaya geldiğinde, çok uluslu Osmanlı imparatorluğu çatırdıyor ama işlevini hâlâ sürdürüyordu. O yıl içerisinde Finli filozof, yazar, diplomat Johan Vilhelm Snellman (4 Temmuz 1881) vefat etti ve yine aynı yıl Osmanlı Devletinin ödeyemediği iç ve dış borçlarını düzenlemek amacıyla, alacaklıların talepleri doğrultusunda II. Abdülhamid döneminde (15 Ekim 1881) Düyun-u Umûmiye sırtımıza kambur oldu. Neden Snellman diye soracak olursanız,
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
kitabını az çok çoğumuz biliriz. Ben şahsen Atatürk’ün de bu eserde konu edilen Snellman’dan ve onun ülkesi adına yaptıklarından etkilendiğine eminim ve işte birisinin o sene ölüp bir diğerinin doğmasının bence bir tesadüften de öte diye düşünüyorum. Burada bir el, dünyanın tarihine ufaktan dokundu ve bizlere iltimas geçti diyebilirim. Bir diğer husus Düyun-u Umûmiye ve onun devamında resmen tepemize çöken emperyalist ve kapitalist güçleri ileride Kurtuluş savaşı ile ülkemiz topraklarından def edeceğini artık hepimiz şanlı tarihimizden biliyoruz. Üzerimize çökmekte olan bu karanlık bulutların arasından, gecenin karanlığında bir “yıldız” belirmekteydi ve zorda olsa, sabahına aydınlık bir geleceğin müjdesini vermekteydi 1881 yılı biz Türklere. > 20 yüzyılın başlarına doğru İtalyanların Trablusgarp'a saldırısı Osmanlı Devleti üzerinde emeli olan birçok devleti cesaretlendirdi ve kısa süre sonra patlak veren Balkan Savaşları Osmanlı Devleti aleyhinde bir facia ile sonuçlandı. Bu savaşın getirmiş olduğu dezavantajı lehine çevirmek isteyenler de yok değildi. Cihan Devleti’nin Balkanlar üzerinde olan varlığına artık son vermek isteyen Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, Rusya önderliğinde, Türkleri ebedi olarak Balkanlardan atma gayreti içerisine girdiler. Osmanlı, Trablusgarp Savaşı sonunda geri çekilmek ve Barış Antlaşması istemek zorunda kalmıştır. Takvimler 18 Ekim 1912 tarihini gösterirken, İsviçre'nin Uşi kasabasında İtalyanlar ve Osmanlı arasında yapılan bu antlaşma tarihte Uşi Antlaşması olarak bilinmektedir ve Balkanlar da emeli olan diğer ülkeleri de Osmanlı’ya karşı cesaretlendirmiştir. Böylesi kritik bir zamanda yapılmış olan bir hata daha vardı ki, bu daha da vahimdi. Bu gafletin bir başka boyutu da, o bölgede bulunan askerlerimizin terhis edilmesi şeklinde zuhur etmiştir. “Balkan Devletlerinin Türkiye'ye saldıracakları gün gibi açık olmasına rağmen bu saldırıdan on gün önce Rumeli'de bulunan askeri birliklerden ve eski erattan yetişmiş 80 bin kadarı ordudan terhis edilip evlerine gönderilmişti.” (Apak, 1988:91) - ‘Ne kadar da acı ve hesapsızca alınmış bir karar değil mi?’ > Kader bu ya, tüm bu hadiseler zinciri tarihe nakış nakış işlenirken, şans bu sefer bizden yana olacaktı ve tarihin akışını, seyrini etkileyecek bir hadise uzaktan, 1917 Ekim Devrimi’nden hemen sonra Rusya’dan gelecekti. Birinci Dünya Savaşı esnasında, ABD 2 Nisan 1917 günü bu savaşta olan tarafsızlığını bıraktığını açıklamış ve Almanya’ya karşı İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya’nın yanında savaşta yer alacağını tüm dünyaya duyurmuştur. Fakat hesapta olmayan bir hadise cereyan eder ve 1917 Ekim Devrimi ile sosyalistler Rusya’da yönetimi ele geçirirler. Kontrolü ele alan bu yeni söz sahipleri, Rus devlet arşivinde ilginç bir şey (antlaşma) bulurlar. Ele geçirdikleri bu gizli antlaşmanın adı Sykes-Picot Antlaşması’dır. Sosyalistler bu antlaşmayı 23 Kasım 1917 günü İzvestia ve Pravda gazetelerinde deşifre edip yayınladıktan sonra, İngiliz Manchester Guardian gazetesi de bunları 26 Kasım 1917 günkü baskısında tüm dünyaya servis eder. Bu haber ile birlikte, ABD’nin tarafsızlığını bırakarak bu savaş için yanında yer aldığı ülkelerin meğer Osmanlı topraklarını daha önceden kendi aralarında paylaşmak amacıyla anlaşarak savaşa girmiş oldukları gerçeği ortaya çıkmıştır. Artık dananın kuyruğu kopmuştur ve bu “skandal” sonrasında dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson, 8 Ocak 1918 günü Kongre’de bir konuşma yapar ve “On dört Nokta” olarak açıkladığı barış koşullarında bütün gizli paylaşım antlaşmalarının geçersiz olduğunu müttefikleri dâhil tüm dünyaya duyurur. (Bu tesadüf sayesinde ülkemiz ve üzerinde yaşamakta olduğumuz bu coğrafyada yüzyıllardır süregelen egemen olma isteğinin ne zamandan beri var olduğunu anlayabiliriz. Unutmamalı ki bu dün vardı, bugünde var ve yarında var olacak bir hadisedir.) > Bizler için büyük önem arz eden ve tam bağımsızlığımıza kadar giden Milli Mücadele Savaşı’mıza sebep bazı ufak tefek detayları ele aldım ve olası hatam var ise sizlerden özür dilerim. Ben bir tarihçi değilim, ama amatör çapta severek tarihe eğiliyorum. Burada bilmişlik taslamak ve bir şeyler kanıtlamak gayreti içerisinde değilim ve eminim ki Osmanlı’ya ufaktan dokunduğum için burada beni yargılayanlarda olacaktır. Öncesi detaylara biraz olsun değindiysem de, işte Mustafa Kemal böylesi zorlu şartlar altında savaşmış, hamuru yoğurulmuş ve pişerek Başkumandanlığa kadar gelmiştir. Sizlere kendisi hakkında daha çok yazmak, sayısız savaşını, mücadelesini ve kahramanlığını anlatmak isterdim, ama buna ne vaktimiz yeter ne de buraya, duvarımıza sığar. Ben bu noktadan itibaren konuyu Sn. Özakıncı’nın
Stefan Ihrig
Stefan Ihrig
‘in
Naziler ve Atatürk
Naziler ve Atatürk
kitabına cevaben yazmış olduğu konuya getirmek istiyorum ve buraya kadar size vermiş olduğum rahatsızlıktan dolayı tekrar özür diliyorum. Tarih Üzerinden Psikolojik Savaş ve Atatürk Dersi > Kitabımız, “Nun işte kalem ve yazdıkları” Kalem Suresinin 1. ayeti ile başlıyor ve ben de bu noktadan itibaren düşüncelerimi kalemle olmasa da, klavyem aracılığı ile siz okurlara aktarmak istiyorum. Kahvelerimiz ne âlemde? Konu, karşımızda duran “ruy-i garb”ın gerçeklerini ele alacağı için epey bir uzun ve çetrefilli. Gene de dişinizi sıkın ve tadını çıkarın isterim! :)) Evet, şimdi gelelim bizim oğlan Stefan’ın o kendince ortaya attığı konuyu ve tezini ele almaya. Kendisinin kökenini henüz araştırmadım, ama bir iki saat ciddi bir araştırma ile emin olun artık daha çok bilgiye erişebiliyor ve tuğlaları doğru yere koyduğumuzda sonuca daha çabuk ulaşabiliyoruz. Neyse, konumuz bizim göbelin kökeninden ziyade, kendisinin ahlaksızca bir kariyer uğruna, hazırlamış olduğu tezi ile Cambridge Üniversitesini ve bu da yetmezmiş gibi Harvard Üniversitesini kafalaması dır. Ben bu iki kurumun bu konuda pek masum olduklarını sanmıyorum, ama hadi varsayalım ki inandım ve bu tezi/kitabı okudum. Bizim göbelin yazmış olduğu ve okuduğum bu kitapta, kendisinin tarihin esaslarını oradan buradan kırptığını ve yalan yanlış yönlendirmeler ile çarpıttığını gördüm. Ve bu sahte senaryo aracılığı ile yirminci yüzyılda Avrupa’nın göbeğinde yaşanmış olan bir soykırımı Almanlardan, İtalyanlardan ve İspanyollardan alıp, bir imam aracılığı ile Müslümanlıkla bağdaştırıp, sonrasında da konuyu Atatürk’e, silah arkadaşlarına, kahraman şehit ve gazilerimize çevirmesine şahit oldum. Okudum ama konuya ilgimden dolayı bunu yedim mi? Tabii ki de yemedim ve kendisinin kitabına esaslı bir inceleme yazdım. İlgilenenler buradan bakabilirler. #36105287 > Kurtuluş Savaşı’mız, egemen koloni devletlerden oluşan emperyalist ve kapitalist güçlerin karşısında vermiş olduğumuz bir Milli Mücadele davasıydı. Bu mücadele, biz Türklere ve gelecek nesillerimize Sevr ile dayatılmış olan ağır kapitülasyon ve toprak paylaşımına dur demek adına verildi ve galip geldiğimiz bu savaşta hakkımız olanı Lozan Barış Antlaşması ile geri aldık. Fakat bu noktada Sn. Cengiz Özakıncı’nın söylediği şu önemli cümleyi de unutmamak gerekir: “Sevr’de karşımıza dikilenler de, Lozan’da karşımıza dikilenler de hep ‘Milletler Cemiyeti’ üyesi devletlerdi.” (S. 154) > Kurtuluş Savaşı’nın bitimine müteakip, Osmanlı İmparatorluğu’nun artık sadece tarih sayfalarında kalması, yeni genç Cumhuriyet'in kurulması ile birlikte laik, demokratik bir yönetim biçimine geçilmesi ve bununla birlikte Hilafetin tamamen kaldırılması çok önemli bir hadiseydi. Genç Türkiye Cumhuriyeti, 24 Temmuz 1923’te bin bir zorluklar ile kazandığı bu coğrafyadaki özgün konumunu, anlamak ve devletin bekası için korumak zorundaydı. Emperyalist ve kapitalist güçlerin bulunduğumuz coğrafya ve Türkiye toprakları üzerinde yürütmek istedikleri hain planları en az yirmi yıllık bir süre için son vermişti. Bunda Mustafa Kemal’in rolü çok büyüktür ve kendisinin stratejik, keskin zekâsı, Türk Milletini bu haklı davada yok olmanın eşiğinden sıyırıp, tekrar bir ulus devlet olma imkânı sunmuştur. İşte burada Atatürk ile ilgili olarak şu an hala okumakta olduğum ve bitince incelemeye alacağım yazar
Andrew Mango
Andrew Mango
’nun
Atatürk: Modern Türkiye'nin Kurucusu
Atatürk: Modern Türkiye'nin Kurucusu
kitabından bir alıntı örnek vermek isterim. “Komşu ülkelerin milliyetçilerinin ise, onunla daha farklı sorunları vardı. Yunanlıları yenmiş, generalleri Ermenileri yenilgiye uğratmış, Arapları defterden silmiş ve Suriyeli Arapların kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri bir bölgeyi ülkesinin sınırları içine katmıştı. Kürt milliyetçileri, onu kendilerini asimile etmeye çalışmakla suçlarlar. Türk-karşıtı milliyetçiler Atatürk'ün itibarını zedelemek için çabalamaktadırlar. Ayrıca Türk ya da Türk olmayan Marksistlerin de kendilerine özgü eleştirileri vardı ama bunların artık önemi kalmadı.” (S.2) > Bir dünya lideri, bir Başkumandan, bir ülkenin kurucu kanaat önderi olmak öyle göründüğü gibi kolay değildi ve Atatürk, her ne yaşanırsa yaşansın, asla ülküsünden ve komşu ülkeler ile olan iyi münasebetlerinden, politikasından ödün vermedi. Birçok reformlar yaptı ve zorda olsa bunları hayata geçirmeyi başardı. Bu süreç yaşanırken, geleneklerini sürdüren İslam’ın dini kurumları tüm Müslüman topluluğu (ümmeti) için tesis edilmişti ve şimdi bu tam ortasından yükselmeye başlayan ulus fikrini bünyesinde barındırmıyordu. Ama her ne pahasına olursa olsun, yeni Türkiye artık eski yönetim tarzına dönemezdi ve dünya standartlarına, gelişime açık olmalı, demokrasinin ve bireysel özgürlüğün gerekliliklerini benimsemeliydi. Fakat işte bu yönetimi ve süreci ülkemize hak görmeyen, tüm planları alt üst olan garbın şark önünde eğilişi hiçbir zaman bu kadar zelilce olmamıştır. Ve elbet bunun hesabının, acı reçetenin kesilmesi gerekmektedir. Batı asla kendisine yapılanı unutmadı ve hesabı kesmek için yapmış olduğu planını öteledi ve yıllar sonra yeniden revize ederek tekrar sahneye koymaya hazırlanıyor. > İşte geldik bizim bu tezgâha gönüllü olarak tez yazan ve yeniden sahnelemeye çalışan bizim göbel Stefan Ihrig’e! Aslen Polonya kökenli bir araştırmacı yazar olan göbelin söz konusu kitabı, önce Cambridge’de bilimsel ve akademik doktora tezi olarak onaylandı ve sonrasında ise Harvard Üniversitesinin desteği ile 20 Kasım 2014’de kitaplaştırılarak yayımlandı. Ihrig, kendince bu tezinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Atatürk'ün Nazi’lerin hayalinde oynadığı sözde önemli rolü keşfetti. Bu kitabı/tezi ile ilk olarak 1920'lerin başlarına ve daha sonrasında Üçüncü Reich'e odaklanan Ihrig, önde gelen Nazilerinden oluşan şahısların yazılı ifadeleri üzerinden yola çıkarak ve yine dönemin Üçüncü Reich gazeteleri üzerinden Türkiye’nin Nazi’lere olan etkilerinin daha da ayrıntılı bir incelemesini konu alıyor. Kendisi, bunu yaparken propaganda taktiğini çok iyi kullanıyor ve tarihi arşivler ile ilgili olan kaynak araştırmalarında sadece kendi tezini haklı çıkaracak nitelikte ve türde yazışmaları, kayıtlı konuşmaları ve arşiv belgelerinde yer alan kısımları cımbızlayarak çıkarıyor. Bu özenle filtre edilmiş tarihi bilgileri kendi amacına yönelik kullandığı için tezini de doğrular nitelikte bir çalışmaya imza atmış oluyor. Bugüne dek sözde sadece kendisinin gördüğü ve ele aldığı bu konunun, aslında Avrupa’da vuku bulmuş olan bu soykırım hadisenin temelinde çok başka bir şey yattığını ifade etmekten ve karalama politikası yürütmekten geri kalmıyor. Göbel (Stefan), Mussolini, Franko ve Hitler’in kanlı diktatörlükleri ile Avrupa’nın bugüne dek bilinmiş tüm medeniyet ve uygarlık kavramlarına ters düştüğünü görmüştür. Avrupa’nın geçmişte kınadığı “barbar”lığın pençesine düşmüş olduğunu çok iyi görmüş, analiz etmiştir ve bu kitabı sayesinde Avrupa’nın gelişmiş, medeni uygarlık imajını kurtarma ve tekrar parlatma çabasına girmiştir. > Aslında Tuco’nun da bu #36538787 incelemesinde bahsettiği gibi, Avrupa ve Amerika bu konuda asla masum değildi. Ben şimdi onların derin detay yaptıklarına girmeyeceğim, ama hepimizin yapacağı ufak bir araştırma ile türlü türlü koloni maceralarını ve bu süreçte yapmış, yaşatmış oldukları mezalimleri kolayca görebiliriz. Burada konumuz bu tez aracılığı ile biz Türk Milletine ve onun kurucu önderine yapılmak istenen çirkin iftira ve uluslararası kolektif bir yalan mekanizmasının asıl gerçek yüzünü ortaya çıkarmaktır ve bu çirkin propagandaya dikkat çekmektir. Kitapta özellikle yüzyıldır Ülkemize dayatılmak istenen Ermeni Soykırım yalanı dile getirilmektedir. Bu tez ile Türkiye Cumhuriyeti’ni soykırım, etnik temizlik uygulamaları üzerinde yükselmiş bir devlet olarak tanımlayan ve Nazilerce işlenen Yahudi Soykırımı gibi insanlık suçlarının ilk örneği kaynağı gibi gösterilmek istenilmektedir. Bu yalan korosuna, II. Dünya Savaşı esnasında en büyük mezalimi gören bir ülkenin Başbakanı Benyamin Netenyahu’da katılmıştır ve İsrail Devleti’nin ileriye dönük büyük Ortadoğu projesinin temelini esas kılabilmek adına şu gaflete düşmüş ve 20 - 22 Ekim 2015 tarihinde, 37. Dünya Siyonist Yahudi Konferansı’nda Holokost hakkında dikkat çekici iddialarda bulunmuştur: “Hitler Yahudileri yok etmek değil sürgün etmek istemişti.” diyen Netenyahu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Filistin Müftüsü Hacı Emin Hüseyni Berlin’e giderek ona, ‘Yahudileri sürgün edersen hepsi buraya (Filistin’e) gelir’ dedi. Hitler, ‘Peki ne yapayım onlara?’ diye sordu. Hüseyni ‘Onları yak’ dedi.” (S.22) (Buraya bir parantez açıyorum ve ben şahsen bir Alman parlamenter ya da milletvekili olsam, bu beyanatı delil olarak kabul eder, Almanya’ya bugüne kadar uygulanan maddi tazminat yaptırımlarını İsrail Devleti’nden faizi ile birlikte geri talep ederdim. Madem Almanya suçsuz, bizler neden yıllardır Yahudilere diyet ödüyoruz diye?!) > Cambridge Üniversitesi, bu tezi akademik ve bilimsel açıdan onaylarken, kendi arşivlerinde yer alan Sir Percy Loraine ait olan, “Atatürk: Olağan Üstü İnsan” başlıklı yazısını (konuşma metnini) kasıtlı olarak göz ardı etmiştir. Bununla birlikte ilgili eğitim kurumu, aşağıda sıralayacağım tarihe geçen birçok konuşma ve yazışmaları bilinçli olarak görmezden gelmiştir. Bu sayede Faşizmin ilk örneği ve kaynağı olarak gösterdikleri bu mesnetsiz doktora tezi ile bilimsel ve etik ilkeleri çiğneyerek, böylesi gerçeğe aykırı bir sonuca vardıklarını görüyoruz. Öncelikle, Tuco’dan ufak bir alıntı ile başlayalım. “1930’larda Berlin'de Britanya büyükelçisi olarak bulunan Sir Nevile Henderson'ın anılarında, Nazi Toplama kamplarının acımasızlığı konusunda Goering'e sitem ettiğinde, onun kitaplığının raflarından bir Alman ansiklopedisinin ciltlerinden birini çıkardığını aktarır: "Konzentrationslager maddesinin bulunduğu sayfayı açtı ve yüksek sesle okudu: ÖNCE İNGİLİZLERCE GÜNEY AFRİKA SAVAŞI SIRASINDA KULLANILMIŞTIR." Lozan Konferansı’nda bulunan bir Japon delege: "Eski düşmanlarımız arasında savaştan saygınlığını yitirmeksizin ve barışçı gelişmelerin tüm olanaklarına sahip olarak çıkan tek devlet, Türkiye olacaktır." (S.94) Hindu lideri Atatürk hakkında: “Biz bir Asya memleketinin kapitalist bir devlet hâkimiyetinden tamamıyla kurtulup müstakil olacağını düşünemezdik. Bizim parolamız otonomi (özerklik) idi. Böyle bir memleketin kapitalist bir devlet değil, bütün devletler hâkimiyetinden kurtulup tamamıyla müstakil olabileceğini Atatürk ispat etti. Bizi istikbalimize kavuşabileceğimize inandıran odur.” (S.123) Prof. Dr. Hester Donaltson Jenkins: “Milliyetçi olan Türkiye daima demokrattır. İhtimal ki tabiatları itibariyle Türklerden daha demokrat hiçbir millet yoktur. Hatta eski sultanlık devirlerinde bile en aşağı tabakadan olan bir kimse, eğer istidat ve kabiliyet sahibi ise, en yüksek memuriyetlere kadar yükselebilmiştir.” (S.125) Herbert Sidebotham (Araştırmacı Gazeteci - 1872/1940) “Kendisi için bugünkü Avrupa'nın en muktedir devlet adamıdır demek mümkün olan Atatürk, hiç şüphesiz, devlet adamlarının en cesur ve en orijinalidir.” (S.128) BİLİNÇLİ YÜRÜTÜLEN PSİKOLOJİK HARP !!! “Führer sözcüğü II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nın işlediği soykırım gibi insanlık suçları ortaya çıkmadan önce olumsuz bir anlam taşımıyordu. Fakat Hitler’in işlediği insanlık suçları ortaya çıktıktan sonra, “Führer” sözcüğü bu suçları çağrıştırdığı için, Ihrig’in Almanca metinlerde geçen “Türkische Führer” nitemini İngilizce’ye “Turkish Leader” olarak çevirmesi gerekirken “Führer”i aynen bırakıp “Turkish Führer” olarak aktarması; ve kitabının Türkçe’sinde “Türk Lider” olarak çevrilmesi gereken bu sözün “Türk Führer” olarak yazılması; Atatürk’ün Hitler’le özdeşleştirilmesini ve Hitler gibi bir insanlık suçlusu olarak algılanmasını sağlayıcı bir Psikolojik Savaş dalaveresidir.” (S.137) İNGİLTERE BÜYÜKELÇİSİ, SİR PERCY LORİANE. BİR İNGİLİZ DİPLOMATIN GÖZÜYLE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK: atam.gov.tr/dergi/sayi-67-6... (Çok uzun olduğu için kaynağı iletiyorum.) Resmi olarak Vatikan’ın İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kaldığı varsayılsa da, Hitler'i ve Mussolini’yi destekleyen Papa XII. Pius’un Nazi yanlılığı açıkça belgelenmiştir. G. Lewy şöyle yazıyor: “Hitler egemenliğinin başından sonuna kadar, piskoposlar, inananlara, Hitler hükümetini itaat edilmesi gereken meşru bir otorite olarak kabul etmeyi öğütlemekten asla bıkmadılar.” (S.198) “Hitler, tüm Hıristiyanları kendi önderliği altında birleştirerek önce bir Avrupa Birliği ve ardından Tek Dünya Devleti kurmayı amaçladığını söylüyor ve bunu NAZİ toplantılarında çeşitli simgeler kullanarak kitlelerin beynine kazıyordu.” (S.203) Ancak Henry Ford, Hitler’in salt “destekçisi” olmamış, onu ve düşüncelerini var eden kişi olmuştur. (S.209) “Faşizm’i bir Hitler adlı ne idüğü belirsiz bir delinin başının altından çıkmış bir ideoloji olarak görüp gösteren akademisyenler, Sutton’un kitabında yer alan belge ve bilgiler karşısında, Almanya’nın Faşizmi’nin Amerikan sanayicileri tarafından yaratıldığı gerçeğini o güne dek görememiş olmaktan dolayı utanmışlardır.” (S.213) “George Orwell de Buchman’ın başını çektiği Oxford Topluluğu’nu iyi tanıyor ve “Hitler Tanrı’nın diktatörlüğü altında yeni bir toplumsal düzen kurmayı amaçlıyor” diyen Buchman’ı faşist olarak niteliyordu.” (S.221) TIMOTHY SNYDER “Black Earth: The Holocoust as History and Warning” kitabında, Hitler’in "Kim anımsıyor Kızılderili yerlileri?" dediğini aktararak, Yahudi Soykırımında Hitler’in esin kaynağının, rol modelinin Amerika olduğunu, Nazilerin ABD’yi örnek aldığını gösteriyor. (S.236) ALBERT EINSTEIN’IN MEKTUBU: hurriyet.com.tr/gundem/einstein... > İşte binlerce kanıt ve tarihi kayıttan bazı örnekleri verdim ve kitapta daha birçok kayıtlı belgeleri, konuşmaları, yazışmaları göreceksiniz. Ihrig’in, Atatürk'ün ve Türklerin devletin ve milletin bekası adına olan haklı mücadeleleri ile pek ilgilenmediğini hem kendi kitabında hem de bu kitapta göreceğiz. Bizlerin vermiş oldu Kurtuluş Savaşı mücadelesi, Avrupa diktatörlerinin amacı, hedefi ve misyonlarından çok daha farklı olan bir bağımsızlık savaşıydı. Ben buradan bir önceki incelememde yazdığımı Ihrig için yineleyeceğim. Bunu anlayabilmesi için Ihrig, en azından Hitler’in iki cilt olarak kaleme aldığı Mein Kampf (Kavgam) kitabını tekrar ele almalıdır ya da 24 Şubat 1920 tarihli, 25 maddelik Nazi Parti Programı’nı dikkatlice okumalıdır. Ben kendisinin bunları okuduğuna da eminim, ama maksatlı bir şekilde burada geçen ve önem arz eden bilgileri, tezini çürüteceği için tarihi yok sayarak işlemediğini düşünmekteyim. Atatürk için Nasyonal Sosyalizm türü bir düşünce kesin olarak anlamsızdır ve kendisi ömrü vefa ettikçe Nazi Almanyası'ndan uzak kalmayı tercih etmiştir. Atatürk ve Türkiye'nin Hitler ve Naziler'e ilham verdiği düşüncesi, kasıtlı ve maksatlı bir şekilde Türkiye’yi geçmişte yaşanan barbar Avrupa tarihini aklamak adına yürütülmekte olan bir kara propaganda olarak görüyorum. Ne demişti Gazi Mustafa Kemal Atatürk?: “Tarihini bilmeyen milletler, yok olmaya mahkûmdur.“ (Nutuk S.1) - “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir hâl alır.” (1931) - “Her şeyden evvel kendinizin dikkatle ve itina ile seçeceğiniz vesikalara dayanınız. Bu vesikalar üzerinde yapacağınız tetkikâtla her şeyden ve herkesten evvel kendi insiyatifinizi ve milli süzgecinizi kullanınız.” - ‘’Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar’’ > Eğer Sn. Cengiz Özakıncı’nın “Tarih Üzerinden Psikolojik Savaş ve Atatürk Dersi” kitabını okumaya niyetiniz varsa, elinizde olan tüm kitapları bir yana bırakmanızı ve hemen başlamanızı tavsiye edeceğim. Ben şahsen severek okudum ve bu konu ile ilgilenen tüm okurlara kesinlikle tavsiye ederim. Şimdiden keyifli okumalar dilerim arkadaşlar. Bir sonraki kitap yorumu ve değerlendirmesin de görüşmek dileğiyle. Esen kalınız! ~ A.Y. ~
Tarih Üzerinden Psikolojik Savaş ve Atatürk Dersi
Tarih Üzerinden Psikolojik Savaş ve Atatürk DersiCengiz Özakıncı · Otopsi Yayınları · 201873 okunma
··
1.480 görüntüleme
Murat Ç okurunun profil resmi
Pegasus Yayınlarının yeniden basmış olduğu ve çoğu kişinin kapıştığı kitap olan Tüfek, Mikrop ve Çelik'te Ermenilerin hayal ürünü bir haritası var. Kitabı ben de temin ettim. Göya onlar Anadoluda imiş, Avrupa'ya Anadolu dan yayılmışlar. Almanı, Fransızı, İngilizi zaten Anadoludan yayılma... (?)) :)Harita da ki Avrupalılar nedense hep petrol kuyularının yanında. Eskiden oralarda yaşamışlar. İstila edecekleri zaman, e biz buralardaydık diyecekler. :))) İngilizin Hindistan'ı nasıl ve ne amaçla istila ettiği belliydi. Özakıncı'nın deyimiyle 20 30 kelimeleri ingilizce ile benzer olduğu için akraba oldular ve Indoaryan yani HintAryan, HintAvrupa tezleri havada uçuştu. Şimdi bu konulara niye girdim. Bunların amacı nazi falan değil. Bunların amacı bambaşka. Bak şimdi, bende Ordinaryüs Profesör Aydın Sayılı'nın 3 kitabı var. Aydın sayılı kim, Atatürk'ün vakti zamanında 1933lerde bizzat lise bitirme sınavında karşısına alıp soru sorduğu, 1 saatten fazla bilgisini ölçtüğü ve bitirme sınavını onun imzası ile geçtiği adam. Bir tek Aydın Sayılı'nın geçme notunun yanında Çok İyi yazar. :) Atatürk bizzat Aydın Sayılı için Reşit Galibe bu çocukla ilgilenin der. O çocuk ülkeyi bırak Dünya da olmayan bir tek Harward da bulunan, Bilim Tarihini okur. Ve dünyanın ilk Bilim Tarih doktorasını alır. Dünya da diyoruz lütfen? :)) Bilim Tarihi piyasada yokken Atatürk bu çocuğa bu imkanı vermiş ve yüzünü kara çıkarmamış. İlk kitabı "En Hakiki Mürşit İlimdir" i de Atatürk e ithaf etmiştir. Aydın Sayılı Erdem Dergisi Özel I. Sayısı, Sayfa 59'dan bizzat Aydın Sayılı'nın kendi yazısı ile Atatürk ile sınav anısını okuyabilirsiniz. Buyrunuz sizin için buldum. :) akmb.gov.tr/userfiles/files... İki ve üçüncü sayılar ve Erdem dergisi tüm sayılar akmb de mevcut. Rica ediyorum Aydın Sayılı'nın Harvard da ki hocasının kim olduğuna bir bakın. encrypted-tbn0.gstatic.com/images?q=tbn%3A... Atatürk, Sayılı'yı George Sarton'un yanına boşuna göndermedi. :) Uzattım biliyorum. Aydın Sayılı, şuan baskısı olmayan MISIRLILARDA VE MEZOPOTAMYALILARDA MATEMATİK,ASTRONOMİ VE TIP ADLI ESERİNİN MUHTASARI derleme kitabında Yunan Tarih tezini yerle bir etmiş, resmen Yunan Mucizesi diye bir şey yoktur bu hikayedir demiştir. Kanıtlarıyla hem de :)!!!! Bakınız olay bambaşka hal alıyor değil mi? Hitler bu işin bir kolu olarak ortaya atıldı ve bir güzel yalanla bizi bu ise bulaştırdılar. Bunun devamı gelir. Gelmemesi için yapılacak tek şey var, Özakıncı izleyen bizler çok iyi biliyoruz ki, 11 Haftalık Atatürk'ün Türk Tarih Tezi konulu programlarını izleyenler de çok iyi anlayacak ki, tek elle tutulur gerçeğimiz, Atatürk'ün Türk Tarih Tezidir. Ve bilimseldir, Yunan Tarih Tezi gibi uydurma da değildir. :))))!!! Şimdi, Aydın Sayılı'yı kimler tanıyor diye başlık açsam 1k da kaç kişi çıkar? 5 TL'nin arkasında var ama kim tanıyor? Halbu ki milyonlarca kişi her gün bu 5 TL yi kullanıyor değil mi? :)) Ben bilerek konuya farklı girdim, çünkü bu işin temeli bilgisizlik. Biz tarihi ne kadar bilmezsek ve uzaklaşırsak, ders kitaplarımız da hala 1071 de Türkler var oldu denirse, (gerisinde uzayda yaşıyordu galiba) Türk Tarihi Nazilere de eş değer tutulur, Faşist Mussolini ye de, Franco ya da. Atatürk 'ün yanında bu isimler sadece zifiri karanlıktır. Hiçtir. Eline, emeğine, yazarken harcadığın vakte sağlık. Hep birlikte, daha bilinçli bir şeyler yazmak için uğraşıyoruz. Tek amacımız bu. Özakıncı'nın talebeleriyiz diyorum başka da bir şey demiyorum!! Benim inceleme bilgisayarda kaldı, malum durumu biliyorsun zaten. :)) O gelene kadar yapacak bir şey yok ama Sen ve Tuco'nun incelemeleri zaten yeterince gündemi meşgul edecektir. İkinizin de eline tekrar tekrar sağlık!!
9 önceki yanıtı göster
Adem YEŞİL okurunun profil resmi
Güzel, detaylı ve farklı yaklaşımın için teşekkür ederim Murat. Ben senin benden önce inceleme atacağına emindim, ama yaşadığım nahoş durum seni bundan mahrum etti ve beni de bir hamle yapmaya zorladı diyebilirim. Biliyorsun, zaten neredeyse 10 gün önce başladım bu incelemeyi kaleme almaya ve birçok giriş, deneme yaparak nihai sonuca ulaştım. Evet, inşallah hepimizin sayesinde burada, 1K'da epey kişiye ulaşır diye düşünüyorum. Çok teşekkür ederim düşünce ve tekrardan bilgilendirmelerin için. Tekrar geçmiş olsun!
3 sonraki yanıtı göster
Gamze Ö. okurunun profil resmi
İnceleme için teşekkürler, gerçekten emek harcadığın belli oluyor. Ben de emeğini boş çıkarmamak adına uzuun bir yorum yazdım. Saygılar… Öncelikle Adem abi o nasıl bağlantı kurmadır ya, tebrik ederim. Ben de bir yerde okumuştum (her zamanki gibi nereden okuduğumu hatırlamıyorum): 1881±5 doğumlu nesil; askeri, siyasi, bilim-teknik vs. birçok yönden tam da ihtiyaç duyulacak nitelikte yetişmiş ve Cumhuriyetin onların omuzlarında kurulduğu, yükseldiği bir nesildi diye. “Sevr’de karşımıza dikilenler de, Lozan’da karşımıza dikilenler de hep ‘Milletler Cemiyeti’ üyesi devletlerdi.” Zaten dünyanın başına ne geldiyse hep o ‘Milletler’ ‘Cemiyetler’ yüzünden geldi. Tuco nun ‘vitaminsiz cin ali’ sinden sonra senin ‘göbel’ tanımlaman:)) Ne diyebilirim ki, kimse uyarmadı demek bu hırtoyu; “uğraştığın bir millete dön bak bi çocuğum, yaratıcı millettir Türkler, yemeyeceğin küfür, edinmeyeceğin sıfat kalmaz” falan diye. Sonuna kadar da hakediyor GDO lu İngiliz destekli mikrop! Genel olarak Avrupalılar ( ve uzantısı Amerikalılar), dünyanın geri kalanına karşı insan haklarını savunup bıdı bıdı yapar ama kendi yaptıklarına ayna tutmaz! Bilimin tarafsız olması, nesnel olması hususunda ahkam keserler, sonra da ikiyüzlülüklerine yaraşır bir şekilde bilimi kendi siyasi emellerine alet ederler! O Stefan kırmasının da çok gelişmiş ülkenin az gelişmiş hıyarı olarak sırtı sıvazlanmış o iki yüzlü bilim yuvaları(!) tarafından! Öbür incelemede gazımı tam atamamışım demek burada da beddua moduna geçtim, kusura bakmayınız:))) “Faşizm’i bir Hitler adlı ne idüğü belirsiz bir delinin başının altından çıkmış bir ideoloji olarak görüp gösteren akademisyenler, Sutton’un kitabında yer alan belge ve bilgiler karşısında, Almanya’nın Faşizmi’nin Amerikan sanayicileri tarafından yaratıldığı gerçeğini o güne dek görememiş olmaktan dolayı utanmışlardır.” Ee biz Hitler in sponsorlarını biliyorduk zaten, belgelemeye ihtiyaç yok ki! Şaka bir yana düşünen her mantıklı insan; bir dünya savaşından çıkıp borç üstüne borç ödeyen bir devletin başı olarak Hitler in nasıl Avrupa nın her yerini bombaladığını sorar. Aaa pardon ‘her şeyi sorgulama’ mekanizmaları işin ucunda kendilerini rezil etmeleri varsa çalışmıyordu!! Son söz: Avrupa hep barbardır, hep barbar kalacaktır! Psikolojik oyunlara gelmeyelim lütfen!
3 önceki yanıtı göster
Adem YEŞİL okurunun profil resmi
Öncelikle güzel yorumun ve konuya olan katkın için teşekkür ederim. Biz cenge gidiyoruz derken, sen tümden yakıp yıkmaya meyilli gelmişsin belli! :)) Evet, senin tanımlaman ve yorumunda olan şu kısım gülmekten öldürdü beni. "Stefan kırmasının da çok gelişmiş ülkenin az gelişmiş hıyarı olarak sırtı sıvazlanmış o iki yüzlü bilim yuvaları(!) tarafından!" Aslına bakarsan edebiyat adına okurken, güncel yazarlara yetişeceğiz derken kendi tarihimizi unuttuk neredeyse. Ama bundan sonra elimizden geldiği kadar okuyup, inceleyip konuya dikkat çekeceğiz inşallah. Yeter ki bu incelemelerimiz önem arz eden kitleye ulaşsın. Tekrar teşekkür ederim Gamze! :))
4 sonraki yanıtı göster
Ebru Ince okurunun profil resmi
Cengiz özakincinın bu kitabı henüz okunmadı :) diğer kitaba gelince ihring gerçekten başarılı bir yol seçmiş kendine ki cilalı ve parlak satırlar arasında gezerken gazete yazıları ile desteklenmiş "aynı kaderi paylaşan iki ülke " lezzeti akıyor :) onlar yani "Türkler" Mustafa Kemal gibi bir "yıldız" ile ayaklandılar bizde yaparız diyor .. Sevr ile Versay antlaşmasını aynı çizgide tutarak.. oysaki iki millet arası farklar hedef olarak bir değil .. hatta o bizim öğretmenimiz diyerek Mussolini ile öğrenci konumuna bile sokuyor hitleri ihring "öğretmenin ne dediğinden çok öğrencinin ne anladığı " hesabını da burdan tutabiliriz sanırım .. Muhakkak ki Hitlerin Atatürk hayranlığı vardı böyle bir liderin "ölmüş" bir milleti yeniden diriltmesinin ilham vermeyeceği bir dönem olamaz zaten .. Asıl soru şuydu anlattığınız gibi yüksek kurumlardan alınan "tez" onayı .. Eğer Cengiz Özakinci bu konuya egilmeseydi yine tarih "yanlış ve yanlı " olarak beynimize kazınacaktı .. Çok uzattım normalde bu kadar yorum yazmışlıģım yoktur affola :) ben bir yazı tembeliyim çünkü .. Özellikle "kafes" bilgisi için teşekkür ederim bilmediğim bir konudur araştırmak isterim . Emeginize sağlık kaleminize kuvvet olsun Saygılar ..
1 önceki yanıtı göster
Adem YEŞİL okurunun profil resmi
Yorum ve düşüncelerinize dair aktarımınız için ben teşekkür ederim. Ben kıskananlara da hak veriyorum efenim. Böylesi bir lider, eğer Avrupa topraklarından çıkmış olsaydı ya da hasımlarımızın, çekemeyen etniklerin kökeninden olsaydı, siz seyreleyeydiniz o zaman şenliği. Onların bu konuya olan üzüntülerini ve üzüntülerinin temelin de yatan kinlerini de çok iyi anlıyorum. Çünkü ne demişti
Andrew Mango
Andrew Mango
: “Komşu ülkelerin milliyetçilerinin ise, onunla daha farklı sorunları vardı. Yunanlıları yenmiş, generalleri Ermenileri yenilgiye uğratmış, Arapları defterden silmiş ve Suriyeli Arapların kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri bir bölgeyi ülkesinin sınırları içine katmıştı. Kürt milliyetçileri, onu kendilerini asimile etmeye çalışmakla suçlarlar. Türk-karşıtı milliyetçiler Atatürk'ün itibarını zedelemek için çabalamaktadırlar. Ayrıca Türk ya da Türk olmayan Marksistlerin de kendilerine özgü eleştirileri vardı ama bunların artık önemi kalmadı.” (S.2)
Bu yorum görüntülenemiyor
Ebru Ince okurunun profil resmi
Hitlerin boğazında kalan bir ıstanbul sevdası vardır oda ayrı bir konu :) Kötü lider olmak kolaydır hocam baskı herşeyi halleder bir süreliğine. . Mustafa Kemal Atatürk olmanın imkanı yoktur onun farkına varamamışlar
Ferah okurunun profil resmi
Kafesler, iftiralar, karalamalar deliller ve belgeler. Bir de verdiğin rahatsızlıktan özür diliyorsun, ne rahatsızlığı Adem muhteşem bir inceleme. Beynine yüreğine izah edişine sağlık.
Adem YEŞİL okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Ferah. Elimden geldiği kadarı ile bir şeyler karalamaya çalıştım işte. Yorumun ile renk kattın. :))
Sezen B. okurunun profil resmi
Osmanlı'da şehzadelerin kafes hayatı yaşadığını ilk defa sayenizde duymuş oldum. Kendini bu denli dünyadaki gelişmelere ve yeniliklere kapatan Osmanlı'nın, yükselme döneminden gerileme ve çöküş dönemine girmesine şaşmamak gerekiyor bu durumda. Onun dışında da Hitler'in Atatürk'ü rol model almadığının en büyük kanıtı gerçekten de Almanya'nın hâlâ Israil'e diyet ödemesi tespitinize de aynen katılıyorum. Merakla beklediğim bir incelemeydi. Kendi adıma çok teşekkür ediyorum. Emeğinize sağlık. :)
Adem YEŞİL okurunun profil resmi
Asıl konuya olan ilginiz, güzel yorumunuz ve böylesi uzun bir incelememi okuduğunuz için ben teşekkür ederim Sezen Hanım. Bu sanırım şu ana kadar olan en uzunu oldu. 8 word sayfası tuttu ve daha da bunaltmamak adına sonlandırdım diyebilirim. :)) Her şey için ben teşekkür ederim.
2 sonraki yanıtı göster
Begüm(şimdi düşünmeliyim) okurunun profil resmi
Bir kez okudum, birazdan balkona çıkıp nefes alıp tekrar okuyacağım. Sitede gördüğüm tartışmasız en kapsamlı, en faydalı incelemeydi. Ben teşekkür ederim sana, emeklerin için. Ciddi bir zaman ve efor harcadığını biliyorum. Çabaların karşılığını bulsun ve bu incelemeyi okuyan herkes bu kitabı da okusun dilerim. Tarihimize sahip çıkan Cengiz Özakıncı sadece bu kitabıyla bende büyük bir yer etti, diğer kitaplarını da zevkle okuyacağım, YouTubedan da ara ara izleme alışkanlığı edindim programını. Bana bu alışkanlığı kazandırdığın için de ayrıca teşekkür ederim, tekrar tekrar ellerine sağlık :)) Tarihimize, atamıza sahip çıkan ATATÜRK DERSİ’ni okuyan, okutan herkese de teşekkürler :)
Adem YEŞİL okurunun profil resmi
Rica ederim Begüm. Güzel yorumun ile konuya renk kattığın ve ara ara benimle kitap hakkında görüş paylaştığın için ben teşekkür ederim. Demek ki Özakıncı bulaşıcı bir şey. :)) Videoları ile beni Murat tanıştırdı ve ben de sana bulaştırdım. Faydalı oldu mu? Bence kesinlikle oldu. Yorumun için tekrar teşekkür ederim. :))
Bu yorum görüntülenemiyor
23 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.