Fantastik, Büyülü Gerçekçi, Gerçeküstücü, Bilim Kurgu edebiyat genelde birbirine karıştırılır. Bunun bir sebebi de edebi yayınlarda hiç düşünmeden, en acısı bilinmediği halde, sanki biliniyor gibi, okunan kurmacaları yanlış tasnif etme hastalığıdır.
Kısaca ve anlaşılır bir tanımlama yapmaya çalışacağım. Belki faydası olur okurlara.
Bu tür kurmacaların hepsinin ortak bir yanı vardır; metafizik. Metafizik öyle ya da böyle bu türlerin hepsinde kullanılır.
Fantastik kurmacada yazar yeni bir dünya tasarlar. YENİ BİR DÜNYA! Bu çok önemli. Dolayısıyla yazarın yarattığı bu dünyanın kendi kural ve yasaları vardır. Nasıldır bu yasalar? Tamamen yazarın tasarrufunda olan bir dünya. Taşlara can verebilir. Yeni bir enerji türü yaratabilir. İnsanlar yaşlılıktan bebekliğe doğru gidebilir. Zaman? Bizim kronolojimize uymaz. Karman çormandır. Nereden anlarız? Bir elinde kılıç, diğer elinde lazer silahı olabilir mesela. Büyücü olur. Cadı olur. Roketi uçan atla kovalar. Yazar yaratır, biz okuruz. Derin bir mitoloji bilgisi gerektirir.
Bilim Kurgu geleceği kendince kurgular. Yine bir dünya ama gelecekte olan bir dünya tasarlar. Var olan bilimsel her bilgiyi kullanır ve bununla yetinmez, kendisi yeni bir bilim uydurur ya da analoji yapar, var olanı dönüştürür. Metafizik yine vardır. Mesela ne yapabilir? Kocaman bir denizaltına bilim insanlarını bindirir, kendi tasarladığı bir makine yardımıyla küçültür, bir insanın damarına şırınga eder. Amaç beyin kanaması geçiren değerli bir devlet adamını kurtarmaktır. O kadar ustaca kurar ki, küçülttüğü 1 tonluk denizaltının, bugünkü bilimle, küçülse de yine bir ton çekeceği gerçeğini, bir yasa daha uydurup değilmiş gibi yutturur.
Gerçeküstü (Sürrealist) kurmaca farklı yönleriyle arada bir yerlerde var olur. Çünkü o materyalist gerçekçiliği tamamen reddeder. Daha doğrusu materyalist gerçekliğin varlığı, doğruluğu, yanlışlığıyla ilgilenmez. Sadece hayalde olanı ama akılla irdeler. Biraz karışık gibi değil mi? Aslında değil. Zira amacı sadece ve sadece sanat yoluyla insan hayatının psikolojik yönünü ele almaktır. Dolayısıyla Sürrealist roman insanı insana anlatmaya çalışmaz, sadece bilinç ve bilinçaltı dünyasıyla ilgilenir. Anlatır anlatır, hop, kahramanı rüyasından uyandırabilir. Ya da, a, hayalmiş, deriz.
Büyülü Gerçekçilik yaşadığımız dünyanın içindedir. Ama Metafiziği o da kullanır. Neden? Çünkü tarih ona öğretmiştir ki, insan dediğimiz şey, biraz da metafiziktir. Metafiziği atarsa elinde gerçek insan kalmaz. Çünkü gelenekleri, efsaneleri, masallarıyla toplum, kanlı canlı insandır. Gerçektir yani.
Büyülü Gerçekçiler, toplumsal (Sosyalist) gerçekçilerin içinden çıkmışlardır. Önce hurafe diye gelenek, din vs. toplum birikimleriyle mücadele etmiş, sonra “galiba ben bunları yok edemeyeceğim, bunlar beni yok edecek” gerçeğini anlayınca, kurmacalarına dahil etmişlerdir.
BG, yeni bir dünya tasarlamaz. Var olan dünyayla yetinir. BG’de, gerçekçilik ve fantastik olan birbirine öyle bağlanır ki, olağanüstü ögeler resmedilen gerçeklikten doğal olarak ortaya çıkar, çünkü BG gerçek ve gerçeküstünün karışımıdır. Fakat bu karışımda olaylar, işte burası can alıcı: Sıradan ve TOPLUM BİLİNCİNDE rastlanabilir olaylardır. Mesela, bir aile, bir viranede buldukları hortlamış büyük dedeleriyle kahvaltı eder. Dünya bu dünyadır, misafir öbür dünyadan gelmiştir. Orayı temsil eder.
Biraz daha açarsak.
Fantastik roman gerçekçilikten çok uzaktır. Oysa BG'de hem gerçekçi hem de fantastik özellikler bulunabilir. Fantastik roman, yazarın tanımladığı doğaüstü akılla yönetilen bir dünyadır. Yoktur böyle bir şey hayatta. Son tahlilde öznel, hatta bazılarına göre tanımsız bir şeydir. Fantastik roman, var olan gerçeği temsil eden dünyaya inmez, aksine bu dünyanın arkasına saklanır.
BG’nin sınırları içinde gerçekleşen her şey öykü karakterlerinin tipik yaşamları olarak algılanır. Olaylar okura garip ve olağan dışı görünebilir. Ama öykü karakterleri için gayet sıradan ve olağandır. Bu okuru da ikna eder. BG’de zaman sonsuzmuş gibi akar ve gerçek olmayanlar, gerçeğin bir parçası, kahramanlar için sıradan olur. Hem sürrealist hem büyülü ve gerçeğin bir parçasıdır.
Burada yaptığım anlamamızı kolaylaştırmak için tasarlanmış bir tanımlama çabasıydı. Oysa her metin bu kadar keskin hatlara sahip olmayabilir. İçinde bir çok ögeyi barındırabilir.
Şimdi düşünürsek eğer, Kafka'nın-Değişimi nereye girer?