Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

524 syf.
9/10 puan verdi
·
9 günde okudu
BİR İNSANA MI AİTSİNİZ YOKSA ZAMANA MI?
YouTube kitap kanalımda Marcel Proust'un hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: youtube.com/watch?v=n5e0iz7... "Hiç kimse şimdiye dek yok olan şehirler Sodom ve Gomorra'yı bulamadı." Ernest Wright, National Geographic Eski Ahit'in Tekvin Kitabı'nda sözü edilen günâhkâr kentler, Sodom ve Gomorra. Lut Kavmi'nin yaşadığı ve helak olduğu yerler. Peki yok olan ve kimsenin bulamadığı bu şehirleri biz nasıl bulabiliriz? Kayıp Zamanın İzinde serisi işte tam da bu noktada devreye girer. İnsan, daima başkalarının anlayamadığı nedenlerle sever. Sevdiğiniz insanın size elini kaldırıp mütevazı bir selam vermesi, dudaklarındaki en ufak bir oynamanın bile yanaklarındaki yumuşak çizgiyi değiştirmesi, salon ve sosyete hayatındaki gösteriş silüetiyle başkalaşmış bulutların hep üzerinizde gezmesi aslında sizin sevginizin de meteorolojik durumunu belirler. Bunu en iyi kendimden bilirim. Çünkü bilsek de bilmesek de bizler de Sodom ve Gomorra'nın misafirleriyizdir. Hayatımız boyunca çeşitli erkeklere ve kadınlara gerek sempati gerekse de antipati duyarız. Bunların dozunu ise samimiyet doktoru belirler. Etrafınızdakilerin sahte ve yapay düşüncelerine ne kadar bağışıklık kazanırsanız doktorunuz da sizi o kadar kolay tedavi eder. Duygusal tezatlıklar arasında ne kadar gidip gelirsek, bir tren yolculuğunun birbirini anca ufukta görebilen iki şehir arasında mekik dokuduğu kadar da insanların içindeki saf aşkı trenin içindeki sohbetlerin maneviyatlarıyla değil, trenin fiziksel hareketinin bize cinsel mekanizmaları hatırlatmasıyla yorumlama isteği duyarız. Hiç kimse şimdiye dek yok olan bu şehirleri bulamamış olabilir. Fakat sevgi de kimin kesin olarak bulduğunu bilemediğimiz sonsuz bir olgudur. İçinizdeki manevi acıyı, özlemi, sevgi tohumlarını bir anatomi uzmanıymışcasına vücuduna haşretmek istediğiniz insan, girmek için zar zor izin alabildiğiniz bir heykel müzesinde anlamsız gözüken ama pek çok sanatçıya ilham olmuş bir heykel gibi durur. Bu heykele pek çok kişi sadece bakıp geçmektedir. Siz ise sadece ona odaklanmışsınızdır, yontulmuş bütün detaylarına, çukurlaşmasına sebep olmuş bütün yaşanmışlıklarına, hormonlarının salgıladığı bütün stimülasyonlara hayatınız boyunca maruz kalmak istersiniz. Ona yazgılı olmak istersiniz. Yazgının skalası, cinsiyettir. Homoseksüel, heteroseksüel, transeksüel gibi etiketlerle doğmayı seçemediğiniz hayatta seçmeye zorlandığınız tercihlerle başbaşa bırakılmışsınızdır. Bir zamanlar Lut Kavmi'nin tam ortasında helak olma ihtimaliniz varken, siz, duyduğunuz sevginin cinsiyetsizliğiyle helak olmayı çoktan göze almışsınızdır. Aşk da zaten başlı başına bir helak olmadır. Sevginin konuştuğu dil kıskançlıktır. Fakat tam da bu noktada Yunan mitolojisindeki "Arkana bakma!" tabusu önünüze kocamaaan bir duvar gibi çıkar. Çünkü Orpheus'a Eurydike'yi kovalarken "Arkana bakmayacaksın, asla bakmayacaksın arkana Orpheus. Dönüp bakarsan, Eurydike'yi bir daha hiçbir zaman kavuşamayacak şekilde kaybedersin." denmiştir. Oysaki geçmiş, insanın şimdiki zaman tarlasını süren en iyi arkadaştır. Duygular zaman çiftçisiyle nadasa bırakılır. Kendimden örnek veriyorum, geçmişimizdeki kadınlarla yaşadığımız duygulanımlar aslında bir Doğu dininde yüzleri bambaşka biçimlere bürünebilen Tanrıların aldığı yüz ifadeleri gibidir. Durmayan şimdiki zamanınızda aradığınız kayıp kadınlar, kayıp yaşanmışlıklar, kayıp duygulanımlar sizin önünüze beceriksiz bir eskizmişcesine çıkarılır. Geçmiş, şimdiki zamanken size pek çok şey vaat eden manevi ihtiyaçlarınız, sanal olmayan şimdide sadece birer kuklaya dönüşmüştür. Kukla ustasının adı ise bilinçaltıdır. Önünüze sürekli buruşturup atmalık eskiz kağıtları atılır. Kıskançlık öyle bir şeydir ki, kendinizi bu yırtıp attığınız düşünce eskizlerinin bile yanyana gelip sevgi bağı kurmasından işkillendiğiniz bir girdabın içerisinde buluverirsiniz. Göz bebekleriniz anneleri için ağlar, maruz kaldığınız anlık hayat kesitleri, kimya deneylerindeki tüplerin içinde bilinmeyen ve her an patlamaya hazır bekleyen reaksiyonların ruhunuzun kıskançlık haznelerini doldurmasıyla birlikte adımlarınıza karışır. Onlarla birlikte alnınızın yerçekimine yenildiği nafile secdelerde, inandığınız Tanrı'ya yakarırsınız, onlarla birlikte gece kulübünde günahı dost edinirsiniz, onlarla birlikte rulet masasında Hegel'in diyalektiği üzerine kırmızı-siyah renklerle kanka olursunuz. Fakat hayat da zamanın alışkanlıklarla dolup taştığı kadar vardır ya, işte hayata hologram ellerinizle dokunmak istediğiniz her düşünce parçacığında karşınıza pek çok kez çıkacak olan 0 sizin esas sentezinizdir. Bu yüzden O ile 0 arasında bu kadar benzerlik olmasına da şaşılmaması gerekir. 0, O’nun çocuksu yanaklarından biraz sıkılmış versiyonudur. Biz, O’nu ne kadar seversek, 1’e değil daha çok 0’a ulaşırız. İnsan, arkasına bakmadan duramaz. Çünkü insan bilmediğine bakmayı sever. Bir daha hiçbir zaman kavuşamayacak şekilde kaybedeceğini bilmesine rağmen arkasına bakmaya devam eder. Çünkü insan Tanrı değildir. İnsanın önünde ve arkasında ne varsa hepsini bilen bir Tanrı varken, insanın cüzi bakışları Proust'un zaman hiyerarşisine -yani boşa geçirilen zaman, kaybedilen zaman, ele geçirilen zaman ve yakalanan zaman- takılır. Engelli bir koşu gibidir zaman, her engelde insan bir dahaki engeli nasıl aşacağını daha iyi öğrenir. Gözyaşlarıyla doğmuştur, gözyaşlarıyla ölecektir. Yediğim çiğköftelere bile avucumun içi kadar acı koyulurken, 25 yıllık acısız hayatımda en sevdiğim kitap olan Robert Musil'in
Niteliksiz Adam 1
Niteliksiz Adam 1
'ında "Modern insan klinikte doğuyor ve klinikte ölüyordu: O halde aynı zamanda bir klinikte yaşamalıydı!" şeklinde bir alıntı vardır. İşte, modern insanın kliniği de aşk çıkmazıdır. Aşk çıkmazında doğup aşk çıkmazında ölüyor, aynı zamanda da aşk çıkmazında yaşıyordu insan. Herkese göre bir aşk vardı ortada fakat insan önüne bakmayı bilemediği için arkasından da kurtulamıyordu. Kayıp zamanın izinde tamlamasına kayıp aşkın izinde, kayıp paranın izinde, kayıp günahın izinde, kayıp başarının izinde koyduğu için insan, insanlığından çıkıyordu. Birileri için yaşıyor, başka birilerine zeki görünüyordu. Kendisini ararken zamandan oluyordu. Cenneti arzularken cehennemi giyiyordu. Yozlaşıyor, izole oluyor, sahteleşiyordu. Yıllarca birbirini göremeyecek olan insanlar, anılarının ortaklığından ötürü birbirinden vazgeçemez. Beraber gezilmiştir deniz kıyıları, beraber bakılmıştır tablolara, beraber doğa yürüyüşleri yapılmıştır. Artık ellerdeki epiteller dost olmuştur. Parmak çizgileri, aşıklara göre, tez ile antitez, adenin ile timin, siyah ile beyaz gibidir. Anlamı birbirlerini tamamlamakta ve senteze ulaşmakta arayan fakat birbirlerini tamamlamadan da çelişkili bir anlam arayışına sürüklenen de yine, nitelikli dış uyaranların niteliksizleştirdiği insanların boş ve hayal kırıklığıyla sonuçlanacak olan heveslerinden başka bir duygulanım değildir. Beyhude olduğu aşikardır. Zaten insan, zamanını boşa geçirdiği kadar da onu yakalamak ister. Kederlerin için ne kadar derin bir kuyu açarsan sevgi susuzluğuna ilaç olabilecek derin bir potansiyel su kuyusu sahibi olman da o kadar kolay olur. Her şey senin için be insan. Sadece acı çekmen yeterli, çünkü Proust da acıya karşı boynunu heybetli bir Yunan Tanrısı'na eğermiş gibi sunmuştu: "Sözü en çok dinlenen hekim hastalıktır; iyiliğe, bilgiye söz veririz sadece; acıya ise boyun eğeriz." (s. 145) "İnsanların sevgisinden ne kadar az şey beklenebileceğini görüyordu, buna boyun eğmişti. Bundan ötürü acı çektiği oluyordu tabii." (s. 346) "Hayata hala bağlıydım, ama hayattan artık acıdan başka şey bekleyemeyeceğimi biliyordum." (s. 510) Biliriz ki Marcel Proust da bir zamanlar kendi ruhunun epitellerine uyabilecek bir kadın arayışındadır. Ama isteklerine bir türlü cevap alamadığı için latent eşcinselliğe kadar giden bunalımlar yaşamıştır. Nedendir bilmem fakat atan bir kalbi, düşünen bir beyni, seven bir mizacı olan herkesin Proust okuması gerektiğini düşünürüm. Çünkü Proust da zamanınızı boş geçirmenizi istemez. Kendi gözlerinizle Proust'un dünyasına değil, Proust'un gözleriyle kendi dünyanıza bakabildiğiniz sürece siz de geçmişinizde o unutamadığınız ve uğruna kıskançlıklar yaşayıp ortamlarda sevginizi sakındığınız, birilerine yaranmaya çalıştığınız, Eurydike için Orpheuslaştığınız kadar "zaman" olursunuz. Seçim ise size ait, bir insana mı ait yoksa zamana mı ait olmak istiyorsunuz? Kim bilir... Sodom ve Gomorra'yı bulduk mu bilinmez. Fakat belki Proust da aşkının sarhoşluğuyla helak olmak isteyen bir adamdı. Olabildiğince cinsiyetsiz, olabildiğince sahtelikten uzak, bir elektrik akımı gibi ani ve gerçek bir sanatın karşısında olduğunuzu bildiğiniz zaman hissettiğiniz, hayatınız boyunca etkisinin geçmeyeceğini düşündüğünüz kısmi bir manevi felç gibi: "İnsanı çarpan bir elektrik akımı gibi aşklarım da beni çarptı; onları yaşadım, hissettim, fakat görmeyi ya da düşünmeyi asla başaramadım." (s. 519) Eğer bu klibi de izlerseniz Sodom ve Gomorra'nın ne anlatmaya çalıştığını anlayabilirsiniz: youtu.be/UBDjTtLdgkg
Sodom ve Gomorra
Sodom ve GomorraMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20201,360 okunma
··
1.618 görüntüleme
Gülcan Coşkun okurunun profil resmi
Proust’un kadındaki duygu arayışı aklıma Anadolu da bereketin sembolü kadın heykelcikleri getirdi. Paleolitik çağda Çatalhöyük’te taş kabartmalar üzerinde doğum yapan Tanrıça heykelleri bulundu.Yanında avlanmış hayvan boynuzları ya da erkek ve hayvan figürleri vardı.Paleolitik çağ Avcılık demekti ve Avcılık erkeklerin egemenlik alanıydı işte erkek egemen Paleolitik dönemde Tanrıça şeklinde kadınların merkeze alınması üzerine kafa yormuş arkeologlar..İnsanlığın soyu kadınlardan devam ediyor ,bunu avcı erkekler çok iyi biliyor ve kadın ile çocukları korumak için hayvan ve erkekler kurban ediliyordu.İnsanın varolmasının ve sevgi ihtiyacını bir kadın bedeninde arayışı Paleolitk çağdan günümüze süre gelmiş.Tatminsizlikten Sodom Ve Gomore helakleri tarihte belirgin arayışın yansıması olup iz bırakmış.Arayışın bitmediği ve bitmeyeceğinin göstergesi bu edebi eserler... Emeğinize sağlık ,Akıl açıcı bir inceleme benim için👏🏻
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Çok iyi bir yorum olmuş bu, öncelikle teşekkür ederim bunun için. Dediğiniz gibi kadın pek çok uygarlık tarafından soyun devamının ve doğurganlığın temsilidir. O yüzden Proust'un Kayıp Zamanın İzinde serisi de bir nevi erkeğin kadında ve kadının da erkekte neler aradığının, zamanı insanlarla nasıl değerlendirmesi gerektiğinin bir önerisidir diyebilirim. Sodom ve Gomorra'nın hikayesi ise pek çok kitaba konu olmuş. Kayıp zamanın izinde olmak zaten kayıp ben'leri aramaktan ibarettir ve bir insana mı yoksa zamana mı ait olduğunu anlamak için çıkılan bir keşiftir. Değerli yorumunuz için tekrar teşekkür ediyorum, sevgilerimle. :)
Nesrin A. okurunun profil resmi
Kitabı okumayanlar için ayrı güzel, okuyanlar için apayrı güzel bir inceleme. Aynı kelimelerin birlikteliğini görmekten sıkılanlara ilaç gibi bir yazı bu. Çok beğendim. Elinize sağlık :) Klipteki boyuta erişemese de bir sonraki kitabın 'Mahpus' başlığı da kıskançlıkla baş edemeyen anlatıcının sevgilisi için.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim düşüncelerime değer verdiğiniz için. Aslında Proust hakkında konuşacak pek çok şey var tabii ki fakat sanal bir çerçeveye sığdığı kadarıyla kısıtlıyız şimdilik. Mahpus kitabı için şimdiden çok meraklıyım...
sevim okurunun profil resmi
Kitap hakkında duyduğum çeşitli söylemlerden dolayı kitaba başlamaya oldukça çekiniyordum fakat hemen elimin altında tutuyordum birşey beni gaza getirsin de okuyayim diye . Güzel incelemeniz sonucu kesinlikle en yakın zamanda okumak istiyorum. Emeğinize sağlık , en başarılı incelemelerden biri 🙂🌿
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, bu bir seri aslında. Swannların Tarafı da serinin ilk kitabı, bilginiz olsun :)
2 sonraki yanıtı göster
Gamze Ö. okurunun profil resmi
Bu kitap için en uygun şarkı arı vız vız vız dır:)) Anlayana.. :D
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Siz de bir inceleme yazın sizi de okuyalım efendim :D
3 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Serkan Mutlu okurunun profil resmi
İncelemenin tadı damağında kaldı. Çok güzel bir giriş yazısı olmuş keşke daha uzun uzun anlatsaydın. Kim bilir bu yazıyı yazmak bile ne kadar zamanını aldı? Ellerine sağlık.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Bazı şeyleri de tadında bırakmak gerek, aksi takdirde çok uzun olurdu. :) Seriyi bitirdikten sonra zaten detaylıca bir Proust panoraması/yazısı/videosu hazırlamayı düşünüyorum bakalım. Çok teşekkür ederim Serkan...
L Büşra A. okurunun profil resmi
Kitabın kapağı değişmemiş hayret, buna da el atmazlar umarım, Oğuz. :( Proust'un Fotoğrafı var...
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Muhtemelen hepsi değişecek Büşra :(
Bu yorum görüntülenemiyor
L Büşra A. okurunun profil resmi
Emeğine sağlık, "Bir insana mı aitsiniz yoksa zamana mı?" Başlıkta demişsin ne zamana ait olabiliyorsun ne de insana, zaman sürekli değişiyor keza insanda, ikisine ait olması biraz zor gibi..İncelemeni okuduğumda Proust'u yansıtmışsın belli oluyor... Müzik güzeldi,kitabı okunmalı bence daha çok pekişsin diye müzik dinlemeli de müzikteki adam neydi kızı takip edip fotoğrafını çekmeler nedir? :)
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Aynı anda hem insana hem de zamana ait olamayacağın için illa ki birisi elinden kaçıveriyor zaten. Klipteki adamın kıskançlığı da tam olarak anlatıcı karakterin kıskançlıklarının saplantısı gibi. :)
1 sonraki yanıtı göster
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.