Nezâketiniz için, çok ama çok teşekkür ederim, Seyit Bey. Şahsım adına dile getirdiğiniz övgü dolu cümleleriniz karşısında, nasıl mahcup olduğumu bir bilseniz! Bende diğer okur arkadaşlar ve sizin incelemelerinizi okudukça fazlasıyla feyz alıyorum. Ve ne zaman bir inceleme okusam, kısa yada uzun fark etmez, zihnim acaba ben de hislerimi bu kadar güzel ve etkili cümlelerle telaffuz edebiliyorum mu diye, düşünceler ile dolup taşıyor. İnanın ki, böyle söyleyerek latife yapıyormuşum gibi bir yargıya varmayın. Çünkü, hislerimi bütün samimiyetimle dile getiriyorum. Kitaplar ile birlikteliğimin miladı çok eskilere dayanır. Akıl kemâle erdiğinden beri, kitap okuyorum. Çünkü, ister çalışma, ister sosyal hayatımda kitaplardan daha iyi bir dost bulamadım. Tabii ki, bu dostluk kategorisine hayvanları da ekleyebiliriz ama maalesef onlar da biz insanlar gibi ölümlü birer varlık oldukları için, bir gün bir bakmışsınız sizi ardınızda bırakıp gitmişler. Bir zamanlar çok sevdiğimiz bir kuşumuz vardı ama ne yazık ki kaybettik. Daha dün gibi hatırlarım, o günkü çaresizliğimi veterinerle telefonda çata çat kavga etmiştim de adam umursamamıştı bile. Kayıtsız kaldığı yetmezmiş gibi bir de, benimle dalga geçmişti. Boncuğumuza bir cenaze töreni bile yapmıştık. O günden beri ne kadar çok hayvan sevsem de, çocuklarımın ısrarına rağmen, evde hayvan besleyemiyorum. Kayıpları tıpkı bir yakınımı kaybetmişim gibi, beni derinden yaralıyor. Sonrasında da başlıyorum kendimi sorgulamaya. Demek ki gereken ihtimamı gösterememişim, gösterseydim böyle mi olurdu diye. Ve inanın ki, bu suçlu hissetme psikolojisi çok kötü bir his.
Ama kitaplar öyle mi! Onlar hep var ve var olacak ve siz onları bırakmadıkça onlar sizi asla bırakmayacak. Sizde iyi ki varsınız.
Sevgiyle kalın...