Küçüklüğümden beri insanların mutsuz olduğumda soyleyegeldikleri -şükretten sonra ve onunla ilişkili- "onkoloji koridorunu veya çöp toplayan insanları düşün, onlarınkinin yanında seninki dert mi" temeli üzerinde bina ettikleri bu sava eminim ki çoğu insan destek verecek, vermeyecek olanlar ise gelebilecek tepkilerden ötürü sessiz kalmayi tercih edeceklerdir.
Evet, bu iki uç örnekteki yaşamlar birçoğumuzun hayatından çok daha zorlu şartlara sahiptir. Lakin bir insan etrafındaki bir çember içinde bu olayları değerlendirir, yani bu tarz yaşamlarla karşılaştığında elbetteki üzülür, o an veya o andan biraz daha uzun süre kendisiyle de kıyas yapabilir; lakin o hayatlardan birazcık uzaklastiginda çemberi, onu kendi dertleriyle yuzlestirmeye, kendi dertlerini onemsenecekler listesinde ilk sıraya koymaya devam eder. En önemli olan sensin ve senin dertlerindir der. Ve bu bencilce veya belki de vicdansizlik olarak nitelense de gerçek budur ve olmalıdır da; çünkü en nihayetinde herkes hayatta kalmaya çalışır, en yardımsever davranışımizda dahi kendimize bir geri dönüt vardır. Yani herkesin hayatında önceliği ve ilk düşündüğü; buna bağlı olarak da en büyük dertler yine kendisininkilerdir. Eğer dünyadaki bırak dünyayı ülkemizdeki hatta muhitimizdeki insanların dertlerini, kendimizin dertleri ile eşdeğer seviyede -veya fazla- içsellestirebilsek emin olun delirmeden yaşayamayiz. Haliyle bize vicdansizlik veya nahos gelen 'bencillik' veya kendini ve dertlerini hayatın merkezine koyma, onları daha büyük görme bir nevi bizi hayatta turan bir mekanizma gibidir.
Bunları göz önüne alınca, "onkoloji koridoruna veya sokaktaki çöpten kagit toplayana bak ve senin mutsuzlugun onlarınkinin yanında ne ki" temelindeki savlar bana artık gerçekçi gelmiyor; daha çok romantik geliyor.
"O mutsuzluklar, adimlarinizi attığınızda dünyanın kabul edilmezligini ve sizin bu konuda bir şeyler yapmanız gerektiğini hatirlatmiyorsa, Üzgünüm ama okuduğunuz yüzlerce kitabın hiçbir anlamı yok." pasajı inceleme yazısında en katilmadigim yerdi. Çokça felsefe okuyan bir insan eğer fazlasıyla dogmatikse, bu insan hakkında "okuduğu felsefe tarzındaki kitaplardan yeterince fayda sağlayamamış" denilebilir; normaldir. Tarih üzerinde çokça araştırma ve okuma yapan bir insanın -Cumhuriyet tarihi olsun özel olarak- hala "Atatürk ingiliz ajaniydi, onu padişah yolladığı için Kurtuluş Savaşı'nın Başkomutani Vahdettin'dir" demesi karşısında doğal olarak; bu insanın yaptığı onca tarihi araştırma ve okumanın yeterince faydali olmadığını da söyleyebiliriz. Lakin bunlar lokaldir. Bunu alır da genel olarak kişinin okuduğu onca çeşitteki yüzlerce kitabı, tek bir kriter karşısındaki tutumu bazında değerlendirip komple faydasız demek bence hıc de mantıklı değildir; romantik bir söylemdir sadece.
Ayrıca bir ülkede çöpten kagit toplanmasinin nedeni ekonomideki sorunlardir. Bu sorunların çözüm yeri de politikadir. Sıradan bir insan, çeşitli yardım örgütlerine destek vererek veya bireysel girişimleriyle bir yere kadar etkide bulunabilir ancak nihayetinde bu işe kesin ve genel çözümü sağlayacak olan politikadir. Buna da sıradan insanın katkısı ülkemizde bir oy kadardır. Belki gelişmiş modern ülkelerde bir oydan biraz daha fazladır ama ülkemiz nezdinde ve ülkemizin şu anki 'ozel' durumu altında sadece bir oy kadardır.
Evet, bu tarz yaşamların yanından geçerken üzülürüz. Duruma isyan da ederiz. Ta ki sokağı dönene kadar, hadi bir iki sokak olsun. Veya konuyu iyi anlatan bir kitap okuyup ondan etkilenme süresi kadar lakin bu durumlara çözüm üretebilecek konumda degilsek kısa zamanda kendi hayatımızdaki çembere döneriz ve bizim için dünyanın en büyük sorunları ve dertleriyle ilgilenmeye devam ederiz. Bu da gayet normaldir.