Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

92 syf.
9/10 puan verdi
·
2 saatte okudu
Mutsuzluk mutluluktur.
YouTube kitap kanalımda psikoloji kitaplarına nasıl başlangıç yapabileceğinizden bahsedip pek çok kitap önerdim : ytbe.one/d2xQVSEUsUU i.ibb.co/CszHYPs/IMG-802... Geçen gün Bostancı'da yürürken çektim bu manidar fotoğrafı. Herkesin bizden mutlu gözükmemizi istediği bir dönemde, pozitiflik naralarının atıldığı ve küçük şeylerden mutlu olmamız gerektiğini dillerinden düşürmeyen mutluluk uyuşturucularının enjekte edildiği bir zaman diliminde. Dünya sancısının ve anlam arayışının bu kadar ötelendiği bir dönemde sokaklarımızda yanı başımızdan geçen bu insanları anlamamız gerekmez mi? Kimdir, ne yapıyor bu insanlar? Bu insanları gördüğümüz zaman mekanik tavırlarla devam ettiğimiz yürüyüşümüze nasıl bilinçli bir mutsuzluk katamıyoruz? Fotoğrafta o kadar çok mutsuzluk var ki, çektiğim zamandan beri detayları üzerine düşünüyorum. Eğlence ve oyun dünyası arka planında, perspektif olarak müteahhit göbeklerinin altında ekmeğini kazanmaya çalışan ve bunu da hiçbir ses çıkarmadan yapmaya çalışan bir adam. Sesini çıkarsa o da biliyor ki, ona da mutlu olması gerektiğini hatırlatırlar. Daha çok beğenilmesi ve hayattan kopmaması için başka insanların duymasından hoşlanacağı şeyleri söylemesi gerektiğini öğütlerler. Metrelerce yakınında "İhtiyaçlarına SMS yeter" cümlesi dünyanın mutsuzluklarıyla aramızın ne kadar açıldığını gösteriyor. Oysaki mutluluk ile aramızda sadece metrelerce fark var. Bizim budala vurdumduymazlığımız, kayıtsızlığımız ve yeni nesil bebelerin dilinden düşürmediği içi kof umutsuzluklarımız yüzünden o adamın arabası yavaş gidiyor. Çünkü içi ekmek dolu. Oysaki yanında onun rızk yöntemiyle mücadele etmeye çalışan bir başka modelde araba, adamın arabasının artık kabul edilmeyen ve mutsuzluk veren bir türde olduğunu söylüyor. Zaten umutsuzluk ile mutsuzluk arasında tek harf fark vardır, u harfi mutsuzluğun önüne geçip sizin bilinçli bir şekilde mutsuz olmanızı engelliyordur. Binalar sanki adamı altına alıyor, arkeoloji basamakları gibi en arkada müteahhit kahkahaları, onun önünde lunapark ve en önde de yüzleşmemizi bekleyen dünya sancıları var. İşte, hayatın arkeolojisi bu. En öndeki katmanı anlamak için en altta kalana bakman gerekir. Eğer bir toplumda birileri mecburen mutsuzsa, birileri de mecburen mutludur. Benim güzel ve arkamda herhangi bir araba taşımadığım hayatımda bir ergen gibi mutsuz olmaya hakkım yok. Sadece empati kurabilmek ve pek çok şeyi içselleştirebilmek için mutsuz olmayı severim. Bence
Wilhelm Schmid
Wilhelm Schmid
de bunu demiş olmalı bu kitabında. Zira o adamın da içinde bulunduğu mutsuzluk ile mutluluk arasındaki uçurumun niceliği ne kadar artarsa ulaşılan şey de bir o kadar değerli olur. Nötr hayatlarımızda tanımına acı bile demeye bin şahit gereken şeyleri, kurguladığımız hiç dünyalarımızda ne kadar da bir halt zannediyoruz. Eski Ahit'in 7. Bap, 3. cümlesinde yas tutmak gülmeyle eşdeğerdir ve bunun kalbi iyileştirdiği söylenir. Eğer ki mutsuzluklarınız sizi hayatla ilgili daha yüce bir anlam, hedef arayışına ya da evreni tanıma istencine yönlendirmiyorsa, sorunu kendinizde arayın bence. Kağıt toplayan bir adam gördüğünüzde, çöpleri karıştırıp bebeğine çocuk bezi alabilmek için gelir olabilecek herhangi bir şey arayan adam gördüğünüzde, masum oldukları halde öldürülen sayısızca insanı düşündüğünüzde bilinçli mutsuz olma kavramının bize değil de onlara daha çok yakıştığını idrak ederiz. O yüzden mutluluğun da mutsuzluğun da bilinçsiz olanı uyuşturucu gibidir. Her daim ilk deneyimde tattığın zevki aramak istersin ama bilinçsizce yaşam kaliteni düşürmekten ve endorfin yalaması olmaktan başka yaptığın bir şey yoktur. Büyük şeylerden acı ve mutsuzluk duyarken, küçük şeylerden mutlu olmanın pek de bir değeri yoktur. Çünkü matematik bunu söyler. O mutsuzluklar, adımlarınızı attığınızda dünyanın kabul edilemezliğini ve sizin bu konuda bir şeyler yapmanız gerektiğini hatırlatmıyorsa, üzgünüm ama okuduğunuz yüzlerce kitabın hiçbir anlamı yoktur. İşte... Bütün bu düşüncelerin küçük bir beyinden geçtiği anda Dostoyevski'nin Ivan Karamazov karakterini tasarlarken sarf ettiği o muhteşem cümle aklıma gelir ve sahne kapanır: "Tanrıma isyan ettiğim yok, dedi. Sadece "dünyasını kabul etmiyorum".
Mutsuz Olmak
Mutsuz OlmakWilhelm Schmid · İletişim Yayınevi · 20204,470 okunma
··
1.900 görüntüleme
Kaan okurunun profil resmi
Küçüklüğümden beri insanların mutsuz olduğumda soyleyegeldikleri -şükretten sonra ve onunla ilişkili- "onkoloji koridorunu veya çöp toplayan insanları düşün, onlarınkinin yanında seninki dert mi" temeli üzerinde bina ettikleri bu sava eminim ki çoğu insan destek verecek, vermeyecek olanlar ise gelebilecek tepkilerden ötürü sessiz kalmayi tercih edeceklerdir. Evet, bu iki uç örnekteki yaşamlar birçoğumuzun hayatından çok daha zorlu şartlara sahiptir. Lakin bir insan etrafındaki bir çember içinde bu olayları değerlendirir, yani bu tarz yaşamlarla karşılaştığında elbetteki üzülür, o an veya o andan biraz daha uzun süre kendisiyle de kıyas yapabilir; lakin o hayatlardan birazcık uzaklastiginda çemberi, onu kendi dertleriyle yuzlestirmeye, kendi dertlerini onemsenecekler listesinde ilk sıraya koymaya devam eder. En önemli olan sensin ve senin dertlerindir der. Ve bu bencilce veya belki de vicdansizlik olarak nitelense de gerçek budur ve olmalıdır da; çünkü en nihayetinde herkes hayatta kalmaya çalışır, en yardımsever davranışımizda dahi kendimize bir geri dönüt vardır. Yani herkesin hayatında önceliği ve ilk düşündüğü; buna bağlı olarak da en büyük dertler yine kendisininkilerdir. Eğer dünyadaki bırak dünyayı ülkemizdeki hatta muhitimizdeki insanların dertlerini, kendimizin dertleri ile eşdeğer seviyede -veya fazla- içsellestirebilsek emin olun delirmeden yaşayamayiz. Haliyle bize vicdansizlik veya nahos gelen 'bencillik' veya kendini ve dertlerini hayatın merkezine koyma, onları daha büyük görme bir nevi bizi hayatta turan bir mekanizma gibidir. Bunları göz önüne alınca, "onkoloji koridoruna veya sokaktaki çöpten kagit toplayana bak ve senin mutsuzlugun onlarınkinin yanında ne ki" temelindeki savlar bana artık gerçekçi gelmiyor; daha çok romantik geliyor. "O mutsuzluklar, adimlarinizi attığınızda dünyanın kabul edilmezligini ve sizin bu konuda bir şeyler yapmanız gerektiğini hatirlatmiyorsa, Üzgünüm ama okuduğunuz yüzlerce kitabın hiçbir anlamı yok." pasajı inceleme yazısında en katilmadigim yerdi. Çokça felsefe okuyan bir insan eğer fazlasıyla dogmatikse, bu insan hakkında "okuduğu felsefe tarzındaki kitaplardan yeterince fayda sağlayamamış" denilebilir; normaldir. Tarih üzerinde çokça araştırma ve okuma yapan bir insanın -Cumhuriyet tarihi olsun özel olarak- hala "Atatürk ingiliz ajaniydi, onu padişah yolladığı için Kurtuluş Savaşı'nın Başkomutani Vahdettin'dir" demesi karşısında doğal olarak; bu insanın yaptığı onca tarihi araştırma ve okumanın yeterince faydali olmadığını da söyleyebiliriz. Lakin bunlar lokaldir. Bunu alır da genel olarak kişinin okuduğu onca çeşitteki yüzlerce kitabı, tek bir kriter karşısındaki tutumu bazında değerlendirip komple faydasız demek bence hıc de mantıklı değildir; romantik bir söylemdir sadece. Ayrıca bir ülkede çöpten kagit toplanmasinin nedeni ekonomideki sorunlardir. Bu sorunların çözüm yeri de politikadir. Sıradan bir insan, çeşitli yardım örgütlerine destek vererek veya bireysel girişimleriyle bir yere kadar etkide bulunabilir ancak nihayetinde bu işe kesin ve genel çözümü sağlayacak olan politikadir. Buna da sıradan insanın katkısı ülkemizde bir oy kadardır. Belki gelişmiş modern ülkelerde bir oydan biraz daha fazladır ama ülkemiz nezdinde ve ülkemizin şu anki 'ozel' durumu altında sadece bir oy kadardır. Evet, bu tarz yaşamların yanından geçerken üzülürüz. Duruma isyan da ederiz. Ta ki sokağı dönene kadar, hadi bir iki sokak olsun. Veya konuyu iyi anlatan bir kitap okuyup ondan etkilenme süresi kadar lakin bu durumlara çözüm üretebilecek konumda degilsek kısa zamanda kendi hayatımızdaki çembere döneriz ve bizim için dünyanın en büyük sorunları ve dertleriyle ilgilenmeye devam ederiz. Bu da gayet normaldir.
Necip G. okurunun profil resmi
Bir fotoğrafa bakıp bir metne dönmekten, sonra paragrafları ikişer ikişer okumaktan, saatin de geç olması hasebiyle bazı cümleleri tekrar okuyup sonuna es vererek idrak etmeye çalışmaktan ve tüm bu gel-gitlerin sonunda olayı ve gidişatı kavramış olarak incelemeyi en baştan bir kez daha okumaktan başım dönse de, kesinlikle buna değdiğini, başımızı ve beyin hücrelerimizi yerinde döndüren fikir merkezli incelemelerin ayrı bir lezzeti olduğunu ve senin bu yolda hayranlık verici şekilde hep sınırları zorladığını düşünüyor ve emeklerin için tüm içtenliğimle teşekkürü bir borç biliyorum sevgili Oğuz... İşte ben de böyle metinlere denk geldikçe mutlu oluyorum sanırım:) Yoksa hangi kuvvet gecenin bu saatinde böyle uzun bir cümle kurdurabilir ki insana? :) Selam ve sevgilerimle...
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Eksik olma abi, bu sitede yazılanları hakkını vererek okuyan bir tek sen varsın bence. :) Bunu ben yapamıyorum mesela ama sen bu değeri verdiğini hissettiriyorsun. Dediklerin için de, her zaman teknik ya da edebiyat içerikli yorum yazası gelmiyor insanın. Zaten hayatın kendisi edebiyat ve yürüdüğümüz adımları da tam olarak aktarasımız geliyor bazen. Yine de Dostoyevski’nin başka bir sözünde dediği gibi, ne kadar şey söylesek de 35 yıl konuşsak da insanın söylemeden kalacağı şeyler oluyor maalesef. Ben de senin incelemelerini özledim açıkçası, en yakında yenilerini görmeyi beklerim. Sevgiyle kal ve çok teşekkürler...
1 sonraki yanıtı göster
Metin Özdemir okurunun profil resmi
Fotoğraftan nice hikayeler, romanlar yazılır Oğuz kardeşim. İbretlik olmuş resim. Benim düşüncem şu. Tüm bu olumlu olumsuz şeylerin altında eğitimin güzelliği veya eğitimin ahlaksızlaşması yatıyor. Genelde hep şu fikirdeyim. İnsanlara geçici yardımlar yapılmasından ziyade bu insanların okuyup, okutulup ayakta durmasını sağlamalıyız. Meşhur "Balık vermek yerine balık tutmak" en basitiyle. İnsan ne kadar zengin olursa olsun içinde merhamet barındırmadıkça insan değil, fakir ne kadar fakir olursa olsun helal kazanmaya gayret etmedikçe insan olamaz. Çok şükür bu resimde kağıt toplayıcısı helal yoldan geçimini sağlıyor. Pankart kendi kazancı için esnafın dertlerini araç edinmiş... Bir yanda belli bir süre mutlu olmak için lunaparkta vakit geçirmeye çalışan insanlar... Daha dolmasa da günün ilerleyen saatlerinde dolacak, belki de ömrünü dolduracak birkaç yıl sonra... İnsanlar mutluluğu farklı yerlerde arayacak. Tam bir dünya sancısı... Bu insanlar ancak ve ancak eğitim ile kendilerini yetiştirecek, ayakta duracak. Yoksa sistemin çarkları arasında bir kış günü soğuktan ölmüş diye haberlerde okuyacağız. Eğer sokaklarda insanlar, hayvanlar ölüyorsa hepimiz suçluyuz. Onlara gelip geçerken, mesajla, banka hesabıyla geçiçi derman olmak onların sıkıntısını gidemedi, gidermeyecek. Onlara yardım eden insanların sadece vicdanlarını bir nebze rahatlatır. Kalıcı çözümler bulmalıyız. Onlar okuyunca ayakta kalacak, başkalarına da örnek olup onları da ayakta tutacak. Eğitim, eğitim, eğitim... Eğitim ahlaksızlaşırsa toplum çöker. Ülkede isterse çok sayıda zengin olsun. Kendisinden başka birine faydası olmaz... Artık yardımlar bile reklam için yapılır hale geldi. Oysaki sağ elin verdiğini sol el bilmeyecekti...
Ferah okurunun profil resmi
Oğuz artık incelemelerini okumak yetmiyor bana eminim çoğu okur da aynı fikirdedir. Daha çok okuyacağım yazıların olsun istiyorum. Kitap fikrin olur mu bilmiyorum ama koşarak satın alacağım inan. Emeğine sağlık.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Henüz böyle bir şeyden bahsetmek için çok erken abla ama ileride teorik altyapıyı da oluşturduktan sonra neden olmasın. Sonuçta ben de bu dünyaya bir iz bırakmak isterim. Dediklerin için çok teşekkürler.
1 sonraki yanıtı göster
Gölge Koleksiyoncusu okurunun profil resmi
Küçük şeylerle gelen mutluluk mu yoksa acılarla gelen zaferlermi daha iyidir tarzında bir sözü var Dostoyevski'nin. Şukadarını söylemek istiyorum Küçük şeylerle kolay elde edilen mutluluk küçük şeylerle kolay kaybedilir.
L Büşra A. okurunun profil resmi
İnsan niçin mutlu olmak için uğraşıyor ki, mutlu olunca insan bencilleşiyor bana göre çevresine bakmayı beceremiyor mutluluktan gözü dönüyor. Fotoğrafa ilk baktığımda ilk olarak dikkatimizi lunapark çeker, çünkü mutluluk aracı ama mutsuz insan dikkatimizi çekmez, mutluluğu zorunlu olarak görüyoruz kimi zaman. Mesela bugün mutsuzsam dikkatimi çeken ilk sırtında ekmeğini taşıyan amca olur. Derinlere daldım bir anım geldi aklıma mutsuzlukla ilgili... Her şey mekanikleşmiş mutluluğu bile satın alır olduk mutsuz olmamak için. Marifet mutlu olmakta değil,mutsuzlukla yaşabilmeyi becermede. Herkes mutlu olur, herkes mutsuz kalamaz... Yazdıkların bana bunları düşündürdü okuyunca...Ne güzel anlattın mutsuzluğu, güzel inceleme olmuş, dikkatimi çekti kitap. Emeğine sağlık Oğuz. :)
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
O zaman herkes kendi moduna göre dünyayı anlamlandırıyor diyebiliriz. Ama yine de o mutsuzluk kaynakları hiç değişmeden sabit kalıyor yine de. Sanki kendimize göre değil de bazen dünyayı olduğu gibi anlamlandırmak gerekiyor. :) Değerli yorumun için teşekkür ederim. Dediğin gibi mutlu olunca insan bencilleşiyor ve herkesin de mutsuz olmanın güzelliğini anlayabileceğini düşünmüyorum.
3 sonraki yanıtı göster
Neşe okurunun profil resmi
Bu kadar güzel inceleme yazıp çıtayı gitgide yükseltin işte öyle:) Teşekkürler, kaleminize sağlık.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Herkesin çıtası farklı gibi geliyor bana, zira bu konuda çıtayı belirlemek için gereken altyapıya hala sahip olmadığımı düşünüyorum. :) Ama elimden geleni yapıyorum ve kitap okumayla hayatı okuma arasındaki bağlantıyı kurmaya çabalıyorum daha çok. Dedikleriniz için teşekkür ederim...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.