Toplantıya katılamadığımdan ne yazık ki yorumları dinleyemedim ama size kitbı beğenmediğimi söylemiştim. Bununla ilgili kitabın içeriğiyle ya da yazarın üslubu ve kitabın kurgusuyla alakalı kendimce sebeplerim vardı. Bağışçıların durumu kabullenmişlikleri bana doğal gelmemişti en önce. Hayatta kalma içgüdüsünün ne olursa olsun öğretilmiş şeylere baskın gelmesi gerektiğini düşünenlerdenim . Ama okuduğum bir yorumda bir okuyucu şöyle bir çıkarımda bulunmuş: "Aslında insanların çoğunluğu durumu ne kadar kötü olsa da isyan etmez. Filmlerde, romanlarda gördüğümüz isyan eden "kahramanlar" istisnalardır. Sıradan, "normal" insanların düzen ne kadar kötü olsa da hele bu şekilde eğitildilerse de kaçması, isyan etmesi çok güçtür." Bilemiyorum, bu durum yazarın bilinçli seçimi, o yüzden bu konuda bir eleştiri getirmek anlamsız aslında.
Ama kitabın akıcı olmadığını düşünüyorum. Anlatım sürekli kesintiye uğruyor. Demin bilgisayarda kitabın e-pub'ını açıp beni rahatsız eden bazı sözcük gruplarını arattım. Mesela 270 küsür sayfalık kitapta "her neyse" sözü 53 defa geçiyor, "demek istediğim" ise 15 defa. Çeviriyle ilgili sıkıntılar olsa bile bence bu durumu açıklamaya yetmiyor. Okurken sürekli bunlarla karşılaşınca yazarın iyi bir kurgu oluşturmadan, çalakalem yazdığı hissi uyanıyor bende. Bir şey anlatmaya çalışıyor, yazıyor yazıyor, sonra konudan saptığını farkedip bu sözcükleri kullanıyor. Nobel ödüllü olması ister istemez bir beklenti oluşturmuştu bende. O yüzden dil olarak beklentimin altında kaldı. Kitabın asıl başarısı okuyucusuna düşündürdüklerinde. O yüzden Selman'ın "Ben kitabı sevemedim ama bu incelemeyi sevdim" sözlerine katılıyorum. Elinize sağlık :)